İlk okula adımımızı atmamızdan tutun da liseye, üniversite yıllarından doktorasına kadar sınavsız dönemimiz yoktur herhalde. Sadece okulda değil, işe girerken, ehliyet alırken, ne bileyim her neyle uğraşıyorsanız öyle ya da böyle bir sınava tabi olursunuz. Sınavlarla bir problemim yok aslında ama maalesef çoğu zaman sınavda alınan sonuç, sınavın sürecinden daha önemli hale gelir. Hatta genelde öyledir. Aslında sınavın belli bir eğitim sürecinin arkasından eksikleri gedikleri görmek, gelişimde geldiğimiz noktayı anlamak ve ona göre yol haritası çıkarmak amacıyla uygulanması gerekir. Ama maalesef biz bunun çok ötesinde bir düzende yaşarız.
Üniversite sınavına girerken, ondan önceki yıllarda nasıl bir eğitim aldığınızın ya da ne yapmak istediğinizin bir önemi yoktur. Önemli olan test çözme becerinizdir. Bu beceri gerçek hayatta ne işe yarar bilemem. Benzer bir şekilde ehliyet sınavında, ne kadar dikkatli ya da aklı selim olduğunuza değil, ezberlenmiş hareketleri yapabilmenize bakılır. Aslında bu durumu çok da yargılamamak gerek sanırım. Çünkü hepsinin temelinde sürece değil sonuca odaklı bir hayat yaşıyor olmamız var. Aldığınız tüm eğitimlerin amacı size bir şey öğretmek yerine; şu testi bu sınavı geçmektir. Siz de sınavı geçip beyin cerrahı olduktan sonra, deneyimlediklerinizle uzmanlaşırsınız. Şanslıysanız kimseyi öldürmeden…
Ufak dehaları ilgi alanlarına göre yönlendir, zamanında öğretmek için çabala, sınav yapmana bile gerek kalmadan doktorların olsun. Aklın yolu birdir, ama pek uygulanmaz. Sonuçta bu dünyaya sadece sınav olmak için geldiğimize ve asıl olanın bu sınavın ödülü/cezası olduğuna inanıyoruz. Sosyal düzenimizde bunun bir yansıması. Sonuç o kadar büyük ve önemli ki süreçle hiç birimiz ilgilenmiyoruz. Yaşadığı dünyaya sevgi beslemeyen birinin gözünü sadece büyük ödüle takarak beklemesi bana biraz hayalcilik gibi geliyor.
Neyse ki durum her yerde aynı değil tabi ki. Özellikle bir dojonun üyesiyseniz, deneyimlediğiniz sınav durumu çok daha farklıdır. Dojoda ders veren sensei, zaten her öğrencisinin ne yapabildiğini bilir. O yüzden sınavlar kazanılan ya da kaybedilen bir şey değildir. 6.Kyu sınavına giriyorsan, çoktan olmuşsundur 6.Kyu ya da olamamışsındır. Sınavın sonucu belirlemez bunu. Sensei zaten sınav öncesinden bunu bilir. Sınavda öğrencisini farklı şartlar altında teknik uygularken izler, böylece daha ilerisi için bir yol haritası elde eder. Aslına bakarsanız bu haritaya ihtiyaç duyan Sensei’den çok öğrencidir. Sınavda deneyimlediği durum, yaşadığı stres çalışmanın bir aşamasından başka bir şey değildir. Kendini tanıma yolunda atılacak bir adımdır, yoksa alınacak bir diploma yoktur. Çünkü o diplomayı zaten dojo öğrenciye çok önceden vermiştir ya da verecektir.
Bazı zamanlarda girersin ve alamazsın yeni seviyeni. Sonra tekrar girersin yine alamazsın. Belki bir kere daha… Evet hoca sana takmış olabilir ama Sensei olamaz. Sensei, boş bir aynadır aslında. Olanı sana yansıtmaktan başka bir şey yapmaz. Sen aynanın karşısına dağılmış bir dogi, yamuk bir kemerle geçip, ayna da kendini hatasız ve mükemmel görmeyi beklememelisin. Ayna, beyazı siyah, dogiyi hakama yapamaz. Bunu yapacak olan bizzat sensindir, ayna sana sadece sonucu gösterir. Eksik kalan bir yer varsa düzeltebil diye…
Bu hafta sonu senenin ilk kyu sınavında Ayhan Kaya Sensei bize eksiklerimizi, yanlışlarımızı gösterecek. Bir kez daha en alt seviyeden en üste, eğitmeninden öğrencisine, hep birlikte Fudoshin Dojo olarak aynanın karşısına geçeceğiz ve kendimize bakacağız. Güzel şeyler göreceğimize eminim. Bu mutluluk verici birliktelik esnasında, ter dökecek olan Özge, Ömür, Halil, Tuğrul, Burçin, Andaç, Ali, Fırat ve Kerem sınavın tadını çıkarın. Ben oturduğum yerde sizden daha fazla ter dökeceğim.