Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Ai-nuke ve Aikido: Savaş Alanından Ruhsal Farkındalığa

“Gizli öğretiler tarafından zehirlenmek, Aikido’da da gerçekleşebilen bir şeydir. İnsanlar kendi ayaklarına bakmak yerine (“Ayaklar, evrenin sırlarını ortaya çıkarır” Morihei Ueshiba), daha ileridekilere özenip sofistike hareketleri kendilerini beğenmiş, boş bir tavırla taklit ederler. Buna, “gizli öğretiler tarafından zehirlenmek” denir ve Aikido içinde yaygın görülen bir durumdur.”
Hiroshi Tada Shihan.


Aikido camiasında kurucu Morihei Ueshiba’nın sahip olduğu Aiki‘yi ve içsel gücü bulma konusunda bir baskı söz konusudur. Şimdi, daha ileri gitmeden önce, öne sürülen görüşlerin çoğuna, bağlantı kurmak ve gevşeme ile alakalı olanlar da dahil (ve hatta özellikle bu), inandığımı belirtmek istiyorum. Ayrıca “Aiki” ile alakalı Tohei Shihan’ın bize miras bıraktıklarına dair yazılanları da büyük bir ilgiyle okudum. Bilenlerin önde tutup değer verdikleri insanlardan biri olan Koichi Tohei Shihan, 10. Dan seviyesinde olup, kurucunun teknik Aiki’sinin varisi olarak görülmektedir.

Tohei’nin bir savaş sanatçısı olarak inanılmaz derecede yetenekli olduğundan hiç şüphem olmamakla birlikte, Tohei’ye bu yeteneği veren şey hakkında farklı bir teorim var. Bu teori, kendisinin tecrübeli öğrencisi ve tek varisi olan Koretoshi Maruyama, ki kendisi aynı zamanda Aikido’nun kurucusunun 13 yıllık öğrencisidir, tarafından aktarılanlar üzerine geliştirildi.

Bunu söylememin özel bir sebebi var. Aiki gibi göz önünde olduğu halde fark edilemeyen sırlar, çıkar kaygısı olan insanlar tarafından teşvik edilir ve sizi yaptıkları şeyin Ueshiba’nın yaptığıyla aynı olduğuna (O’nun ne yaptığını tam olarak bilmeden) ikna ederler. Bununla birlikte kendileri gibi olmayanları Aiki’yi bulanların yaptıklarını yapmamakla veya sahip olduklarına sahip olmamakla suçlarlar.

Kurucunun Aikido düşüncesinin zaman içinde değiştiğine dair pek çok kanıt var. Shirata Rinjiro (kendisi bir “Aiki” şampiyonudur.) Aikido Journal’dan Stan Pranin ile yaptığı röportajda 10. Dan Michio Hikitsuchi gibi, kurucunun Aikido’sunun savaştan sonra değiştiğini anlatmaktadır.

Kurucunun kendisi bu bilgi üzerine düşünmeyi bize bırakıyor.

“Ai uyumu, Ai sevgisi ile ortak özellikler gösterdiğinden, kendi özgün budo’ma Aikido adını verdim. Aiki oldukça eski bir kelime olmasına karşın savaşçıların eski dönemlerde kullandığı kelime ile benim şimdi kullandığım kelime temel ilkeler bakımından farklı.
Aiki dövüşmek ya da düşmanı öldürmek için kullanılan bir teknik değil; dünyayı uzlaştırmak ve tüm insanları tek bir aile yapmak için bir yol.”

O-Sensei Morihei Ueshiba

Bunun da kurucuyu gerçekten tanımayanlar tarafından saptırıldığını biliyorum. Ama burada anlatılmak istenen gayet açık. Kurucunun, rakipten üstün gelmek, dövüşmek ve yok etmek üzerine olmayan yeni bir Aiki yorumu var.

Maruyama Sensei ile tanışana kadar (ki kendisi bu konuya değer veren tek Shihan değildir) bu fikirle bir süre uğraştım. Sensei, shinken shobu’nun (gerçek kılıçlarla yapılan bir maç) en üst seviyesinin “ai-nuke” kavramıyla ifade edildiğinden bahsetti. Yani ‘Her iki tarafın da hayatlarının bağışlandığı ölümüne bir savaş.’ Böylece parçalar yavaş yavaş yerine oturmaya başladı.

Bir tarih öğrencisi olduğumdan bahsetmiştim. Üniversitede tarih okudum ve bu benim hayat boyu tutkum oldu. Tarih çalışması, benzer bir ipucundan hareketle, kanıtı her iki yönden veya olabilecek bütün yönlerden inceleyerek bir fikir üretmek veya var olan bir fikri geliştirmektir. Diyebiliriz ki bu, benim Aikido hakkındaki fikrimi bütün ikilemleri bir kenarda bırakarak, kurucunun da hedeflemiş olduğu gibi rakibi yenmek üzerine bir takım tarih öncesi içsel vücut fonksiyonları olarak değil, kılıç temelli olarak ortaya koymam için gereken son parçaydı.

İmkansızı elediğinizde geriye kalan ne varsa, her ne kadar olasılık dışı olsa da, gerçek olmalıdır.”

Sir Arthur Conan Doyle (Sherlock)

Ai-nuke kavramı, Sekjun Goroemon Hariyaga’nın kurucusu olduğu Mujushin Ryu (kuralsız zihnin kılıç okulu) Kenjutsu’dan geliyor. Hariyaga, şiddet amaçlı yapılan her kılıç çalışmasının evrenin düzenine karşı geldiğini anlamış ve tek amacı ‘insan yok, kılıç yok, rakip yok’ gerçekliğini keşfetmek ve daha önemlisi tekrar keşfetmek olan kendi özgün kılıç stilini geliştirmiştir. Mujuu stili kenjutsu kazanmak veya kaybetmek, dövmek veya dövülmek ile alakalı değildir, aslında çatışma ile hiç alakası yoktur; nefes, ruh ve gücün akıcı hareketidir. (bu görüş kulağa oldukça tanıdık geliyor)

“En üst seviyede, kılıç öğretisi insan ruhunun çalışması ile alakalıdır; düşmanın üstesinden gelmek değil, kendinin üstesinden gelmek gerekir.”

Masakatsu agatsu, katsu hayahi – O-Sensei Morihei Ueshiba

Gelecek birkaç yüzyıl içinde ve sadece birkaç nesil sonra mujuu stili (savaşa yönelik hazırlanan samuraylar için pratik bir stil olmayan) silahşörlüğün ölmesiyle birlikte, kılıcın eski yöntemlerini takip eden, bir başka büyük “barış” silahşörüne bakmamız gerekir: Yamaoka Tesshu. Kendisi Itto Ryu’nun (O-Sensei’nin öğretmeni olan Sokaku Takeda’nınki ile aynı kılıç okulu) öğrencilerinden biriydi ve hiç bir rakibini öldürmeden, cennetin altında hiçbir insan, hiçbir düşman ve hiçbir kılıcın var olmadığı fikrini kavrayarak okuluna muto ryu adını vermişti. Mujushin Ryu ile aynı stil ve felsefeyi benimseyerek, hayat veren kılıcı (katsujinken) geri getirmişti. 

“Gerçek eğitimin yolu ruhu şekillendirmektir. (seishin no shugyo) Bizim temel amacımız en ufak bir açık vermeden rakiplerimizle yüzleşmektir. Açık vermek demek rakibin tekniğinden sakınırken ona bir teknik yapmak istemektir. Bu zihin durumu yanıltıcıdır. Bir rakiple yüzleşirken vurmak ya da vurulmak cahilliğin ve illüzyonun göstergesidir. “Zihnin yokluğu” prensibini koruduğunuzda hiçbir eksiğiniz kalmaz. Bu doğal ve fevkalade bir prensiptir. Ayrım gözeten düşünceleri kullanmamak kesin zaferle sonuçlanacaktır. Silahşörlük şekilsizliği bir form içinde kullanıp gerçek zaferi elde etmektir.” 

Tesshu Yamaoka

Tesshu’nun ortaya koyduğu sıkı antrenman gelenekleri(Shugyo), kendi öğrencileri de dahil çok az insan tarafından takip edilebildi. Öğrencilerinden biri, Tesshu’nun kendi kılıç okulunda yeniden keşfettikleri özü yaymaya devam etmek istiyordu; ancak çoğu insanın böylesi bir fiziksel zorluğa dayanamayacağını fark etti ve Aikido ile uyumlu hale gelen bir organizasyon kurdu: ichikukai.

Teorinin gerçekten ilgi çekmeye başladığı yer burası. Meşhur 10. Dan ve Aiki savunucusu Kocihi Tohei, Daito Ryu’nun gizli tekniklerini hiç çalışmadı, bunun yerine zihnini Tesshu Yamaoka’nın kabında şekillendirdi ve kendi içinde “ben yok, kılıç yok, düşman yok” düşüncesini buldu. Bu düşünce ichikukai’nin kurucusunun öğrencilerine aktarmak istediği düşünceydi. Buradaki sorun bizim rakibin üstesinden gelmek üzere öğretilebilecek fiziksel bir teknikten bahsetmiyor olmamız. Bunun yerine zorlu fiziksel antrenmanlar yaparak ruhun yükseltilmesi sonucunda kişinin her şeyin bir’liğini anlamasından bahsediyoruz.

Burada karşı çıkacak insanlar olduğunu biliyorum. Ancak hiçbir zaman Daito Ryu çalışmamış olan Tesshu Yamaoka hakkında hikayeler anlatılır. Tesshu taş vücut veya fudoshin vücut (kımıldatılamaz vücut) konseptlerini oldukça rahat bir şekilde sergiler. Bu demektir ki yıllarca yaptığı zorlu antrenmanlar ona böyle bir güç vermiştir. “İnsan yok, kılıç yok, düşman yok” düşüncesinin insana böylesi bir anlayış verdiğini söyleyebilirim.

En son seminerde, Sensei ai-nuke gibi kavramlardan bahsederken, bazı şeylerin sadece ruhsal yönlerini çalışmanın yeterli olmadığından, gerçek bir savaşçının teknik beceri ve ruhsal farkındalığının dengeli olması gerektiğinden, bu ikisinin birbirinden ayrı şeyler değil, birbirlerinin tamamlayıcısı olduğundan ve kurucuya göre bedeni çalıştırmanın ve zihni eğitmenin madalyonun iki yüzü olmasından bahsetti.

(…) içsel kutsallığın çalışması, vücudun yaratılışın bir organı/parçası olması, misogi’nin (tüm vücudu yıkayarak saflaştırma işlemi yapan bir Şinto uygulaması) vücut tarafından fark edilmesini sağlar. – Takemusu Aiki, Cilt II

Işığın dünyasını birleştirmek için etten bir vücut verilmiştir. – Takemusu Aiki, Cilt II

(…) içsel kutsallığın çalışması, vücudun yaratılışın bir organı/parçası olması, misogi’nin (tüm vücudu yıkayarak saflaştırma işlemi yapan bir Şinto uygulaması) vücut tarafından fark edilmesini sağlar.
Takemusu Aiki, Cilt II

Işığın dünyasını birleştirmek için etten bir vücut verilmiştir.
Takemusu Aiki, Cilt II

Ben, Ueshiba, daha çok çalışmalıyım. (…) Cennetin yüzen köprüsü üzerinde duramıyorsam insanlara yolu gösteremem. Sadece antrenman yoluyla öğretebilirim.
Takemusu Aiki, Volume III

O-Sensei Morihei Ueshiba

Yani biz ruhun farkına varmak ve onu yükseltmek amacıyla teknik çalışıyoruz. İnsan olarak amaca ulaşmanın ve anlayışın yolunda beden ve ruh, ikisi birlikte koşulsuz sevginin gerçek tanımını oluştururlar.

Ai-nuke konseptini, Zen disiplini içinde de o kadar önemli bir yer tutmuştur ki Daisetz Suzuki’nin önderliğindeki Omori Roshi, şu sözleri söylemiştir;

“Hariyaga Sekiun, Ai-nuke terimini kılıç yoluyla eriştiği durumu anlatmak için yaratmıştır. Kazanmak ve kaybetmek sınırını geçen kesin barış‘ın olduğu bir dünya.
Bu, aiuchi’nin farklı bir boyutu.Bunu, eski zamanlardan bize kalan hayati önemde bir hazine olarak değerlendirmeliyiz. … Düalizm sınırını geçmeli ve Ai-nuke diyarına girmelisiniz.
Ancak, bir problem var. Ai-nuke kavramını sadece mantık çerçevesinde düşünmek iyi bir şey değil. Bu çok önemli bir nokta. Aiuchi’nin altyapısı ve gücüne sahip değilseniz Ai-nuke diyarına giremezsiniz….. eğer aiuchi’de ustalaşmadıysanız Ai-nuke’u öğrenmeniz mümkün değildir.

Omori Roshi

İşte burada zor kısım geliyor; antrenman, sıkı çalışmak. Kurucu şöyle diyor:

AİKİ’nin sırlarının ortaya çıkmasından önce saldırganın gücünün %99unu kabullenmeye hazır olmanız gerekiyor.” Ve ekliyor, “Temelleri çalışmak, sanatın sırlarının kendisini çalışmaktır.”

Bu durumda temel hareketleri tekrar etmek ve saldırıdan kaçınma becerisi Aikido’nun sırlarını anlamak için önemlidir. 300 tekniği vasat bir şekilde çıkarmak değil, sadece en temellerde, sadece en basit kesişler ve saplamalarda ustalaşmak. Bu temeller, bizim saldırganın gücünün %99’unu bedenimiz/ruhumuzun içine almayı kabullendiğimiz zaman yerine getirilmiş olur. Güçten kaçınmak için zıplamak değil, zihni, evrensel yasa ile uyumlu hale gelecek, bütün olası kaderleri kabullenecek noktaya, ben-kılıç-düşman’ın olmadığı (insan yok, kılıç yok, düşman yok) yere yöneltmek üzere eğitmek.

Eğer öğrenciler olarak rolümüzü sunao (içten saygı) ile başarıyla sürdürürsek, bu etkileşimlerin bize öğretmesi gereken başka önemli konseptler de var. Aynı kotodama’nın Aikido’nun kurucularının konseptini simgelediği gibi.

Kotodama, yanlışlıkla sesler olarak düşünülür, ama Aikido içinde kotadama dağın yankısıdır. Ki’nin sesin oluşumunu ön plana çıkaran rezonansıdır. Bu yankılardaki ufak değişiklikler bütün yaratılışın küçük sırları haline gelir. Ki’nin iki formu birleşince kokyu halini alır.”

Shirata Rinjiro Shihan

Kotodama, yanlışlıkla sesler olarak düşünülür, ama Aikido içinde kotadama dağın yankısıdır. Ki’nin sesin oluşumunu ön plana çıkaran rezonansıdır. Bu yankılardaki ufak değişiklikler bütün yaratılışın küçük sırları haline gelir. Ki’nin iki formu birleşince kokyu halini alır.”
Shihan Shirata Rinjiro

Şimdi elimizde dağın yankısı var, Shirata tarafından bir “ki” fikri olarak yeniden hayal edilmiş bir başka fikir. (another IP concept) Böylece kurucunun bir başka düşüncesine dair fikir sahibi olmaya başlıyoruz; ki-gata.

Bu alıntı bu yazıda söylediğim pek çok şeyi birbirine bağlıyor.

“Benim yaptığım Aikido, insanlara beden ve zihni şekillendirecek ve tavına getirecek bir yol çiziyor (bunun adı tanren). Bu diğerlerini yaralayan bir yol değil, ölümün şeytani kılıcını da onlara doğrultmuyor.”

Bu değerlendirmeler hakkında iyice, derinlemesine düşünmenizi rica ediyorum.

Aiki antrenmanı en çok ki-gata’nın (Ki’nin formları ve hareketleri) çalışılması ve mükemmelleştirilmesi üzerine eğilir.

“Gerçek Ki-gata’nın en önemli unsuru shinken shobu’nun kalitesidir. “(shinken shobu, gerçek kılıçlarla yapılan ölümüne bir savaştır ve bu fikir çalışırken takındığınız tavıra belli bir ciddiyet ekler.

Temel tekniğin sıkı çalışılması bizi Aiki vücudu oluşturmaya yöneltir. Temel silah tekniklerinin çalışılması bize ruhu öğretir. Sürekli ukemi çalışması bize ölüm ve yeniden doğumu öğretir, ayrıca bize misogi harai (arınma/temizlenme/süpürme) için bir araç verir. Bunların günlük çalışılması, kurucunun istediği gibi, tanren’i sağlar; ruhun beden yoluyla şekillendirilmesi. Suburi, kokyu ho ve funekogi gibi temellerin çalışılması sizi derin bir ai-nuke farkındalığına doğru götürecektir. Hiçbir kavram atlanmadan, hiçbir an boşa harcanmadan kendi’nin üstesinden gelmeye adanmış bir ömür.

O halde özetleyelim. O-Sensei, spiritüel ve savaşçı bir dev, dövüşmenin pek çok yöntemini çalıştı ve Aikido’nun sıkı fiziksel çalışma yoluyla ruhsal farkındalığa yol açmanın bir yolu olduğu sonucuna vardı ki bu, aynı farkındalığa ulaşan bir başka savaşçı dev olan Yamaoka Tesshu tarafından desteklendi.

O-Sensei, şiddete daha eğilimli olan hocası Sokaku Takeda’nın aksine oldukça derin bir ruhsal yönü olan biriydi. O-Sensei ve Aikido’su, kendisinin ruhsal çalışma yöntemi olan omoto kyo’dan birinci derecede etkilenmiş ve ilham almıştır. O-Sensei Aiki’yi, Takeda’nın altında, ancak kendi Aiki’sini sadece elinde kılıçla rakibini yenmenin bir yolu olarak görmeden çalışmıştır.  Iwama’da saklanmış ve kendinden önceki Tesshu ve Harigaya gibi budonun gerçek özünün sevgi, evrenle bir olma durumu ve “ben yok-kılıç yok-düşman yok” düşüncesi olduğunu fark etmiştir. Bu farkındalık onun yeteneklerini Aiki’nin ötesine taşır. Kendisine varis olarak bu düşünceyi derinlemesine çalışmış, ichikukai’de  Tesshu’nun ayaklarının dibinde eğitim almış olan Tohei Sensei’yi alır. Gerçek Aikido Ai-nuke’dir. Kavga etmeden; ama çatışmanın içinden geçerek, çatışmadan kaçınmayarak;  evreni kendi yanında tutarak, uzay ve zamanı kontrol ederek ve çatışmayı fiziksel parametrelerin dışına çıkararak…

Ama böylesi bir farkındalığa varmak olağan üstü bir çalışma ve fedakarlık ve hatta ölüm gerektirir; yolu bulmak için elinde olan her şeyi feda etmelisin.

Daha önce de bahsettiğim gibi, içsel gücün Aikido’ya getirilerini reddetmiyorum. Bu şeylerin nasıl çalıştığını anlamak için gereken vücut koordinasyonu, bize etkili insanlar olarak fizyolojik düzeyde nasıl işlev gösterdiğimize dair güçlü bir anlayış kazandıracaktır. Ancak kurucunun son günlerinde Aikido’nun içinde gördüğü şeyin etkili bir vücuttan ziyade ruhsal bir durum ile alakalı olduğu görüşüne karşı çıkarım.

Tartışmayı burada bırakıyorum. Benim kalbimde bir tartışma yok. Sözlerimi Tesshu Yamaoka’nın ustasından bir alıntıyla noktalıyorum. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

“Hiç kimse daha üstün erdemlere/meziyetlere sahip birini yenemez.”

Ai-nuke and Aikido
Peter Kelly Sensei


Aşağıdaki ek bölüm Issai Chonzanshi’nin (1659-1741) “Şeytanın Savaş Sanatlarına Dair Söylevi” (The Demon’s Sermon on the Martial Arts) adlı kitabından alınmıştır.

The Demon's Sermon on the Martial Arts: A Graphic NovelGeçmişte savaş sanatçıları ciddiydi. Çözümleri tamamıyla içtendi, sadece teknik üzerine çalıştılar ve yılgın veya tembel değillerdi.

Böyle insanlar, eğitmenlerinin onlara aktardıklarına inandılar, gece gündüz büyük efor sarf ettiler, tekniklerini test ettiler, arkadaşlarıyla şüpheleri hakkında konuştular, çalıştıkları şeylerde ustalaştılar ve kendilerini prensiplere uyandırdılar.

Bu nedenle ulaştıkları şeyleri derinden kavradılar.

Başta eğitmenler onlara teknikleri öğretti ancak içlerinde saklı olan hiçbir prensipten bahsetmediler.

O prensipleri öğrencilerin kendilerinin açığa çıkarmasını beklediler.

Buna yayı germek ancak oku bırakmamak denir. (kendi anlayışlarına giden yolu öğretmek, ancak anlayışın kendisini vermemek)

Bunu isteksiz oldukları için yapmadılar. Aksine öğrencilerinin kendi zihinlerini kullanıp çalıştıkları şeyde ustalaşmalarını istediler.

Öğrenciler direk olarak zihinlerini ortaya koyacaklardı ve büyük efor sarf edeceklerdi.

Kendi kendilerine bir şey anladıklarında yine eğitmenlerle konuştular ve eğitmenler, zihinleri uyum sağladığında, anlayışı onlara açıkladılar.

Eğer eğitmenler oku bıraksaydı hiçbir şey öğrenilmemiş olacaktı ve bu savaş sanatlarına uygun değildi (anlayışın/öğrenmenin öğrenciden gelmesi gerekir, öğrenciye öğretilmesi değil)

Konfüçyüs der ki

“Ben hali hazırda bir kenarı kaldırmışken diğer üç kenarı kaldırarak karşılık vermeyenlerle devam etmeyeceğim”

(eğitmen sadece puzzle’ın dörtte birini açıklamalıdır, öğrenci daha sonra diğer üçünü kendi ortaya çıkarmalıdır.)(tekniği çalmak)

Bu, eskilerin öğretme yöntemiydi.

Bu şekilde öğrenciler okulda da savaş sanatlarında da ciddi oluyordu.

Şimdilerde insanlar sığ ve çözümler kazanılan şeyler değil.

Genç yaşlarından itibaren zoru sevmiyorlar ve kolayı istiyorlar.

Hayal meyal akıllıca görülen şeyleri hemen öğrenmek istiyorlar; ancak eskinin yöntemleriyle öğretilenlerin öğrenmeye değer olmadığını düşünüyorlar.

Bugünlerde yol eğitmen tarafından ortaya konuluyor. En derin prensipler yeni başlayanlara bile öğretiliyor ve sonuç öğrencilerin tam önüne konup el ile gösteriliyor.

Bu yöntemlerle bile bu öğrenciler sıkılıyor ve çoğu bırakıyor.

Bu doğrultuda, prensipler hakkında konuşmak daha üstün kabul ediliyor. Eskinin insanları yetersiz görülüyor. Ustalık yıkanıp gidiyor ve öğrenciler sadece kendilerinin ‘yeni yüksekliklere çıkmalarını’ sağlayabilecek şeyleri öğrenmekle ilgileniyor.

İşte bu yine Zaman’ın ruhu…….

Issai Chonzanshi (1659-1741)


Yazar: Peter Kelly Sensei
Kaynak: Ai-Nuke and Aikido
Çeviri: Oya Burçin Demirtaş

Leave a comment

0/100

Total
0
Share
Best Choice for Creatives
Purchase Now