Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Aikido’nun Ankara Hali

Aikido’ya başladıktan kısa bir süre sonra ilk Ankara ziyaretimi yapıp Ankara Aikikai dojoda derse girme şansım oldu. Başka bir dojoda misafir olmak gerçekten inanılmaz güzel bir tecrübeydi. Biz misafirlere karşı samimi ve ilgili tavırlarını, bolca vakit ayırmalarını ve gülen yüzlerini unutmak mümkün değil.

Sensei’min her Ankara ziyaretinden sonra dojo kurallarını uygulamada ve çalıştığımız tekniklerin enerji akışında farklılıklar olması gözümden kaçmıyordu. Samimi bir ifade ile söyleyecek olursam Ankara Aikikai’yi kıskanıyor ve orada neler olduğunu merak ediyordum. İnsanın zaman zaman kütüphanesinin bir köşesinde bıraktığı kitapları vardır. Bir zaman sonra tekrar okumak için elinize alırsınız. Sensei’m Ankara’ya gidip geldiğinde, zihninin bir köşesinde bıraktığı heyecana, enerjiye ulaşıyordu sanki bizim için. Belki bunu okuduğunda hissettiğim şeyin ne olduğunu daha iyi anlamamı sağlar ama kendi adıma şunu bu yazıda bir kaç kez söyleyeceğim galiba; Ankara Aikikai’de olmak anlatılmaz yaşanır!

O gün derse en geç yarım saat önce gelindi. Dojonun önünde sohbet ederek birbirlerine zaman ayırdılar. Tatamiye ayak basıldığı anda ise sadece Aikido vardı. Dojonun spor salonu olmadığını, Aikido’nun da bir spor aktivitesi olmadığını adeta soluyabiliyorduk. Çünkü Aikido’nun ruhunu solumaz ve ruhunuza doldurmazsanız,  yaptığınız çok başka bir şey oluyor. Havanın sıcaklığına rağmen herkes derse gi’leri ve hakamalarıyla katılmıştı.  Sensei’min başlayalım işareti ile Burçin nasıl oturacağımız konusunda bize yol gösterdi.  Sessiz, sakin ve bir o kadar da net ses tonuyla düzeni sağlamasının yanında, zaman zaman dojo kuralları ile ilgili uyarılarını da duydum. Onun dışında dojoda hiç konuşulmuyordu.

Sensei, selamlama ve ısınmanın ardından ilk tekniği gösterip buyrun dediği anda karşınızda bir hakamalı buluyorsunuz. Seminer sonunda yapılacak sınavın heyecanı olduğunu düşündüğüm dojoda, Burçin, İrem ya da Tülin ile çalışma ve onların enerjilerini tanıma şansım oldu. Karşınızdaki kişi belki 15 yıldır bunu çalışıyorken, siz belki de 15 kere tekrar etmemişsiniz. Buna rağmen hissettiğiniz şey karşılıklı uke ve nage ilişkisi oluyor. Gözlerindeki bakış, hareketin bütünlüğündeki sabır… hadi ben nasıl olsa biliyorum sen yap tavrı olmadan, başından sonuna kadar aynı odaklanmayı hissettiriyor ve sizi de o noktada tutmayı başarıyorlardı. Tek kelime konuşma yoktu, kaç göz hareketiyle yönlendirme yoktu. Ukelik yaparken tekniği ilk defa sizinle çalışıyor gibilerdi. Bir şeyleri yapamadığını hissettiğini anda tatamiye oturup selam veriyorsunuz ve Sensei’nin sizi görüp gelmesini bekliyorsunuz. Teşekkürler Burçin senpai, neden böyle olması gerektiğini dojoma dönünce daha iyi anladım.

Burçin tatamiye öyle bir basıyordu ki sanki bir ağaç var ve kökleri bütün dojoyu kaplamış. Size dokunduğu anda ise yumuşak, esnek, derinlerde bir yerlerde kırılgan. Kuvvet uygulamadan sizinle uyum içinde akarak çalışmayı tamamlıyor. Mert Sensei’yi karşınızda bulunca durup bir nefes alıp vermek gerek takdir edersiniz ki. Beklediğimden çok farklı bir tecrübe yaşanıyor. Temas ettiği an civa gibi akıyor. Sanki zihninizi Aikido ile dolduruyor ya da kendi zihni ile birleştiriyor. Sanki tek bir zihin kullanıyoruz ya da onun zihni beni kapsıyor. Sanki çalışırken beni kendi zihin seviyesine yükseltebiliyor gibi. Anlatmakta zorlanıyorum, tecrübe etmenizi dilerim. Sınav günü yapılacak derste Öner senpai ile çalışmayı deneyeceğim. Kendisi ders sonunda yanıma gelip benimle çalışma fırsatı bulamadığını ama yarın bunu telafi edeceğini söyleyebilecek ruha sahip biri. Sonrasında kendisiyle hiç çalışmadığım bir tekniği çalışma fırsatım oldu. Çalışmayı, aynı zihin bütünlüğü içinde elimi kolumu, nasıl adım atacağımı düşünmeden, bir zihinden diğerine akarak tamamladık. 

Sonu olmasını istemediğim bir zaman dilimi yaşadım.

Ders çıkışında Ankara ekibi sanki bir kaç gündür yoğun biçimde bir arada vakit geçirmemişler gibi nereye gideceklerini konuşuyorlardı. Dojodan sonra birlikte geçirilen vakitlerde bile öğrenme süreci devam ediyordu. Birbirlerinin hayatlarına dokunan bu insanlar için vakti birlikte geçirmek çok önemli görünüyordu. Belki de zihinlerinde, canlarını emanet ettikleri insanlarla güzel anılar biriktiriyor, bağlantılarını güçlendiriyorlardı. Şu an net söyleyemiyorum ama belki de dojodaki ortak zihni yakalama başarıları paylaştıklarının artmasıyla ilgilidir.

Bir kez daha bu ailede olmaktan mutlu olduğumu belirtmek isterim. Dolu dolu yaşanan ve paylaşılan güzel anların çoğalması dileğiyle… Hepinize teşekkür ederim…Sevgilerimle…

Dilek Akatürk

Bir yorum bırakın

0/100

Total
0
Share