Seçtiğiniz savaş sanatında ne kadar titizlikle ve uzun süredir çalışıyor olsanız da, sonunda kaçınılmaz bir gerçekle yüzleşirsiniz. En nihayetinde gelişiminiz ve öğrenebileceğiniz mutlak miktar ömrünüzle sınırlıdır. Bir terslik olmadığı sürece, sıkı bir çalışmayla sanatımıza dair içgörü geliştirebileceğimiz ve ilerleyebileceğimiz altmış ya da yetmiş yılımız var. Sonrasında her şey yolunda gitse bile zihinsel ve fiziksel kabiliyetlerimizdeki düşüş ve nihayetinde ölümlülüğümüz hikayemize bir son verecek. Altmış – yetmiş yıl oldukça uzun bir zaman olabilir ama yine de çalışmamıza sert bir sınır koyar. Zamanımız yettiğince aynamızı cilalayabilir, kılıcımızı keskinleştirebiliriz.
Bu sınırlamayı olduğu gibi kabullenebiliriz. Ama Saotome Sensei bize başka bir yol daha olduğunu söylüyor. Yolculuğumuzun bir yerinde, her zaman yaptığımız keiko (çalışma, fiziksel tekniğin giderek kusursuzlaştırılması) yolundan çıkıp yaşamın kendisi kadar eski bir yola adım atabiliriz. Bu yeni yol, bakış açımızdaki bir değişimdir. Bu değişim fiziksel çalışmamızı, doğanın ve bizi nasıl programladığının incelenmesi olarak yeniden tanımlar.
Diğer tüm canlılar gibi her birimiz, milyonlarca yıldır devam eden, acımasız evrimleşmenin çarkından geçtik. Bu süreçte, başarısız olanlar gen havuzundan çıkarıldı. Her birimiz milyonlarca yıllık içgüdüler, öğrenilmiş hareketler ve atalarımızın sayısız ölüm kalım karşılaşmasında hayatta kalmasını sağlayan doğal refleks ve tepkilerle programlandık. Kendimize analitik zihinlerimizin en küçük hareketlerimizi bile kontrol ettiğini söylüyoruz. Ama gerçekte, yürümekten tutun da üstümüze gelen ani bir hareketten kaçınmaya kadar her yerde kas hafızasına ve evrimsel programlamaya güveniyoruz.
Saotome Sensei, elimizi sıcak bir ocağa koyduğumuzda ya da bir sivrisinek tarafından ısırıldığımızda içgüdüsel bir tepkinin ortaya çıktığına işaret ediyor. Bu gibi durumlara planlamayla ya da stilistik hareketlerle cevap vermiyoruz. Çalışmamızı ekollerden, saldırganlarımızı nasıl kontrol edeceğimize dair kurallar ve fikirlerden uzaklaştırdığımızda, tüm bedenimizin içgüdü ve reflekslere göre nasıl hareket ettiğine, nasıl tepki verdiğine dair kavrayışa doğru ilerlediğimizde, birdenbire yaşamlar boyu biriktirilmiş eğitim ve içgörüye ulaşabiliriz. Yetmiş yıllık eğitim yerine, bir milyon yıllık ölüm kalım mücadelesi anlayışı kazanabiliriz.
Saotome Sensei, “Uke’nin (saldırgan) sana itaat etmesini sağlayamazsın” der ve ardından “ öte yandan uke, kendi doğal tepkilerine itaat eder ve buna engel olamaz.” diye açıklar.
“Keiko hem harika hem de çok kötü bir şey. Bize üzerinde çalışabileceğimiz ve reflekslerimizi yararlı bir şekilde yeniden eğitebileceğimiz bir temel sağlar. Ama aynı zamanda zihnimizi katılaştırarak doğa ve evren tarafından bize sunulan büyük gizemi ve vizyonu görme yeteneğimizi sınırlar. En büyük kavrayışlara ve Budo’nun büyük potansiyeline ulaşmak için keiko’yu aşmamız gerekiyor.”
100% Adanma 100% Dikkat
Dikkat gerginliktir. Sensei ders verirken sık sık “gerginlik” [tension] kelimesini kullanır ve bunu sık sık “dikkat” [attention] ile değiştirir. Ses benzerliği taşıyan bu iki kelime Sensei’nin zihninde birbirleriyle yakından bağlantılıdır. Japonca, “gerginlik” kelimesi, İngilizce’den farklı olarak fiziksel gerginlikten çok, salınmayı bekleyen yoğun bir enerji ile dolmayı kasteder. Kişi ucu açık bir kabloya dokunduğu anda, kesinlikle tam olarak ne olduğunu fark eder ve tam olarak oradadır; başka seçenek yoktur. Aynı şekilde kişinin içsel gerginliğini keşfetmesi de % 100 konsantrasyon ile ruh, zihin ve bedeni bir arada gerektirir. Ancak bu şekilde evrenin nasıl ortaya çıktığı ve Aiki ile ifade edilen uyum kalıplarını keşfetmek mümkün olabilir. Bu güçlü bir dikkat durumu gerektirir. Çünkü gerçekleşmekte olan şeyi kontrol edemeyiz. Öyleyse bedenimizin tam bir teslimiyetle, tereddütsüz ve gecikmeden tepki verebilmesi için kendimizi hazırlamalıyız.
Gerilim, bağlı kuvvetlerin dengesidir ve aynı zamanda Uke ve Nage arasındaki bağlantı noktasında “aiki” anlamına da gelir. Sensei bize gerginliği bulmamızı söylerken, merkezler arasındaki dinamik ve sıkı bağlantıyı kastediyor. Belli bir baskının olduğu bu bağlantı hissi, oku fırlatmaya hazır güçlü bir yaya benzer. Gevşek bir ip değildir. Nage, Uke’nin merkezini ve tepkilerini hissetmezse aiki gerginliği yoktur.
“Güçlerin birleşmesi daima bir sarmal haline gelir; sarmal DNA’nı yapısı ve yaşamın kaynağıdır. Gezegenlerin uzaydaki hareketi bile spiraller ve sarmallar şeklindedir. Simetri, eşit ve karşıt kuvvetler bağlantı noktasında dengelendiğinde elde edilir. ”
Shihan Mitsugi Saotome
Tatami’yle ruh arasında köprü kurmak, gerçek odaklanmayı gerektirir. “Shugyo, keiko’yu evrensel aiki’yle ve kişinin tüm yaşamıyla bütünleştirmenin pratiğidir. Shugyo’yu ortaya çıkarmak için hayal gücümüzün ve dikkatimizin % 100’ünü ortaya koymalıyız. Çalışmanın her bir anında, en sonuncusuymuş – savaştan önceki son an, trene binebileceğimiz en son fırsat – gibi davranmalıyız. Tekrarlama yoluyla antrenman yaparken, aklımızı ve hayal gücümüzü ihmal ederiz. Bu kez başarısız olursak, başka bir fırsatın olacağı fikriyle rahat oluruz. Oysa tek bir tam odaklanmış kesiş 1.000 suburi’den (kılıçla yapılan kesiş çalışması) daha değerlidir. 1.000 suburi aiki ilkesini öğretemez! Eğer yarın öleceğimizi ve tam olarak bu anın tüm yaşamımızın çabasını temsil edeceğini bilseydik eğitimimiz nasıl olurdu? O zaman çalışmamıza ne kadar odaklanırdık? ”
“Belki de mindere dev bir eşek arısı kovanı getirsem ve dersin ortasında kovanı kırıp açsam, herkes ne yapmaya çalıştığımı anlardı. Her yerde uçan kızgın eşekarıları, herkesi sokarak, kesinlikle % 100 dikkat çekeceklerdi! Wasp-Sensei; harika bir öğretmen olacağı kesin! “Gerginlik” veya “dikkat” hakkında her konuştuğumda, öğrencilerin odaklarını, hayal güçlerini ve farkındalıklarını şu ana ve eğitimlerine çekmeye çalışıyorum.”
“Shugyo adaptasyondur, içselleştirmedir, değişimdir.
[Shugyo is adaptation (evolution) – adoption (making yours/integrating) – adaption (change)]
Saotome Sensei ses benzerliklerini sever. Kelimelerin paylaşılan ve örtüşen anlamlarını görür. Ortak ve gizli etimolojileri, bize çözmemiz için sunulan bir bulmaca gibidir.
“Shugyo, keiko’yu evrensel aiki ile birleştirir. Egonuzun ve kendinizin ötesindekilere açık olduğunuzda, derin ruhsal farkındalıkla temas ettiğinizde ve bırakmayı öğrendiğinizde, Cennetin İlahi Kılıcı ile temasa geçersiniz.”
(Sensei, A Light on Transmission adıyla 2015’de yayınlanan kitabında bundan bahsediyor.)
Her saldırıda yeni bir şey bulun. “Lisede bir öğretmenim vardı ve her sene Fuji dağına tırmanırdık. Bir keresinde ona neden aynı dağa sürekli tırmandığını sordum. Her seferinde farklı bir Fuji Dağı’na tırmandığını söyledi. Hayatımızdaki her anın eşsiz bir sonucu, eşsiz bir ifadesi vardır. Aikido, her anın kendisini nasıl ortaya çıkardığını ve her an aikiyi nasıl ifade edebileceğimizi keşfetmekle ilgilidir. Saldırı altında olduğum her an yaptıklarım, bedenimin şekliyle, kalbimin gücüyle, çabamla, ve cesaretimin ateşiyle ortaya çıkar. Uke bana saldırdığında aiki prensibini keşfetme cesaretim ve buna sahip olduğuma dair inancımla uyumlu bir sonuç elde ederim.”
“Teknik biçimi üzerine kurulu bir eğitim ile daha derin bir aiki anlayışına nasıl ulaşacağınızı öğretemem. Nasıl nefes alacağınızı ya da nasıl hareket edeceğinizi söylememin artık bir anlamı yok. Keşfetmelisiniz. Kendi öğretmeniniz olmalısınız. Daha önemlisi her anın sizin öğretmeniniz olmasına izin vermelisiniz.”
100% Güç, 100% Gevşeme
Duruşun gücü. “Güç dediğim zaman kas gücünü kastetmiyorum. Aikido’da güç geliştirmek için hayvan duruşlarını çalışmayız. İnsan olarak yürümek, ayakta durmak, nefes almak ve çaba harcamadan hareket etmek için doğa tarafından bize verilen gücü kullanırız. Aikido gücü, kas eforu veya sıkılığı olmadan zahmetsizce tezahür etmelidir. Güç, konum ve duruşun, ruhun ve şeklin bir sonucudur. Özensiz ve dağınık değil; doğal, sakin, canlı bir beden ve ruhtan bahsediyorum. Dik durun ve uyanık olun. Yürürken ya da rahatça ayakta dururken vücudunuzu düşünmenizi istiyorum. Doğal olarak ‘dolu’ ve güçlüsünüz, yoksa ayakta kalamazdınız. Doğal olarak ‘rahatsınız’ yoksa yürüyüşünüz kasılı ve sanki felç olmuş gibi olurdu.”
Aiki gücü, insanoğlu olarak bize verilen doğal güçtür. Yürüyüşümüz ve ayakta duruşumuzda kendini gösteren yapının gücüdür.
Shihan Mitsugi Saotome
“Western filmlerindeki silahşörleri düşünün. Hiç bir zaman gergin olamazlar. Ama 100% dikkatli ve uyanık olmak zorundalar. Rakiplerinin hareketindeki en ufak bir değişime anında cevap verebilmek için her zaman hazır olmak zorundalar. Savaşmaları gerektiğinde duruşları normal ve doğaldır, sadece hazırlıkla doludurlar. Gerginlerse ölürler, dalgınlarsa ölürler. Düşmanın ne zaman nasıl harekete geçeceğine dair bir beklenti ya da fikirleri varsa ölürler. Silahşörlerin gücü zihnin, bedenin ve ruhun eş zamanlı ürettiği elektriksel sezgidir.”
(Saotome Sensei, western filmlerini sever)
“Aiki gücünün çalışması doğal hareketlerin, doğal bedenin çalışmasıdır. Bu şekilde gelişirsiniz. Teknolojik bir toplumdaki hayat bazen bizi bu konuda sarsıyor. Bilgisayarlar, video oyunları ve cep telefonları algımızı kısıtlıyor, çevremizle ilgili farkındalığımızı zayıflatıyor, bedenlerimizi büküyor, hareketlerimizi, canlılığımızı ve doğa ile bağlantımızı zayıflatıyor. Bir Aikidoka, doğayla ve iç dünyasıyla bağlantılarını yeniden keşfetmelidir. Sonra sahip olduğu gücü yeniden keşfedebilir.”
Saotome Sensei, çoğu zaman bize algının güçlerini göstermekten geri kalmıyor. Beni göğsümden dürterek “Zaten yeterince güçlüsün, daha fazla güce ihtiyacın yok. Daha fazla makiwara yok” demişti. Makiwara çalışması yumrukları sertleştirmek ve güçlendirmek için iple sarılmış bir hedef üzerinde yapılan çalışmadır. Geçmiş şavaş sanatları çalışmalarımdan dolayı yumruklarım her zaman nasırlı ve serttir. Buna rağmen, sadece bir yerlerde oturup sohbet ediyor dahi olsak Sensei bana ne zaman çok fazla yumruk, plank ya da benzeri bedenimi etkileyen egzersizler yaptığımı söyler. Aslında mesajı şudur; bu tarz egzersizler becerilerimi bir yere kadar geliştirmemi sağlayabilir. O sınırı belirleyen ise sezgisel anlayışımı ve doğal gücü ortaya çıkarma yeteneğimi ne kadar geliştirdiğimdir. Ayrıca 193 cm boyumla daha fazla büyümeye ihtiyacım yoktur ve artık farklı düşünmeye başlama zamanım gelmiştir.
Pozisyonun gücü. Saotome Sensei’nin öğretirken gösterdiği güç de üstün pozisyonundan (ma-ai) kaynaklanır. Tüm teknikler, başka bir deyişle uke ile olan tüm bağlantılar, Sensei’nin rahat hareket edebildiği (üstün olduğu) menzil içerisinde, genellikle ağırlık merkezinin yakınında gerçekleşir.
“Saldırı anında, uke’nin gücüne, yani çatışma noktasına doğru çekiliriz. Bu bizi kendi gücümüzden uzaklaştırır. Uke’yle, onu gücümüzün bir parçası haline getirebileceğimiz bir noktada temas etmek önemlidir. Uke’yi değiştirmeye çalıştığınızda zayıflarsınız; kendinizi değiştirmeye çalıştığınızda, gücünüzü hatırlarsınız.”
Basitçe söylemek gerekirse: temas noktası uke’ye yakınsa, uke güçlüdür, Nage’e yakınsa, nage güçlüdür.
Karizmanın Gücü. Konuşmamız devam ederken, Sensei Aikido’daki gücün anlamı ve insanın kişiliğinde değişime sebep olabilen bir yol olması hakkında bir gözlem daha yaptı.
“Aikido’nuzu keşfettikçe karizmanızı da keşfedersiniz. Karizma her zaman iletişim halinde olduğunuz bir çekim gücüdür, kişiliğinizin gücüdür. İçinizde, savaş sanatlarıyla ilgilenseler de ilgilenmeseler de insanların ilgisini çeken bir şeyler geliştirirsiniz. Bu basit bir şey değil. Evet bazen öğrencileriniz tekniğinize ya da güveninize hayran olabilirler. Ama daha önemlisi diğer insanlar bile sizin doğal Aiki bilgeliğinizi ve duruşunuzu sezer ve içgüdüsel olarak ona saygı duyarlar. Bu saldırganınızla iletişim kurmakta ve onu merkezinize çekmekte kullandığınız karizmadır.”
Sensei, zaman içinde nasıl kendi gücümüze güven geliştireceğimizden bahsediyor. Yeterli çalışmaya ve isteğe sahip olduğumuzda saldırganın tekniğimizin içine çekileceğine dair güven gelişir ve Aiki bizim için ortaya çıkar. Ruhun gücü karşıya iletilir ve kollarını ya da bilekleri bükmeye çalışmaktan çok daha zahmetsiz biçimde, tekniğimize daha iyi tepki vermelerine yardımcı olur.
“Bir atı sürerken, at ne zaman gergin olduğunuzu bilir. Dans ederken, eşinize dokunduğunuz anda nasıl hareket edeceğinizi bilirsiniz. Bu özgüvenden daha fazlasıdır. Bu “olmak ya da olmamak”tan kaynaklanan güçtür.”
100% Özgürlük
Hareketin özgürlüğü. “Tekniğin içinde tam bir özgürlükle hareket edebiliyorsanız, doğru hisle çalışıyorsunuz demektir. Aiki anını tam olarak hissederseniz, tam bir fiziksel özgürlüğe sahip olursunuz. Uke sizin doğal hareketinizi hiç bir yönden etkileyemez.”
Sensei’ye Hombu Dojo’da eğitmen olduğu zamanlarda lakabının Taco Sensei olduğunu hatırlattığımda epey güldü. Taco Japonca’da ahtabot anlamına gelir. Lakab bir zaman kollarını akıcı biçimde, ahtapotun uzuvlarını sallaması gibi kullanmasından dolayı verilmiş.
“Salgırganlarımızı yönlendirmek ya da onları cezalandırmak istediğimizde, onların gücünün içine çekiliriz ve sonucunda kendi hareket özgürlüğümüzden vazgeçmek zorunda kalırız. Ukenin bizi kontrol edebileceği ve enerjimize baskın gelebileceği tek bir nokta vardır. Bu nokta uke’nin merkezidir ve biz tam olarak oraya çekiliriz. Bu ateminin (dikkatin vuruş ya da acıya yönlendirilmesi) ya da shime’nin (kontrol teknikleri) doğasıdır. Diğer taraftan her zaman hareket edebileceğimiz ve ukenin özgürlüğümüzü kısıtlayamayacağı çok yer vardır. Zihnimizi, bedenimizi ve tekniğimizi, ukenin istediği temas noktası yerine, özgür olduğumuz bu yerlerden birine taşımalıyız. Doğal hareketimizi ifade etme özgürlüğüne erişmek bir zihin durumudur; cennet ve yeryüzü arasında bir bağlantı noktası olduğumuzu hatırlamaktır. Kasırganın gözü her zaman ulaşılabilirdir, yalnızca orada olduğunu hatırlamalısınız.”
Beklentiden Özgürleşmek. Bir teknikte fiziksel olarak hareket etme özgürlüğünün bulunması kolaydır. Zor olan, kişinin kendi içinde niyet özgürlüğüne sahip olması ve özgüveni geliştirmesidir. Saotome Sensei, bir saldırı anının nasıl sona ereceği ya da hangi tekniğin nasıl ortaya çıkacağıyla ilgili bir endişe duymadığını vurguluyor.
“Çarpışmanın sonucuna bağlı kalmamak için, olacak olana izin vermek hayati derecede önemlidir. Niyetinizi ukeye dayatmaya çalışırsanız, onu sizin seçtiğiniz bir şekle ya da eyleme zorlarsanız, aynen kas gücüyle mücadeleye girdiğinizde olduğu gibi, zihinsel olarak da ukenin gücüne çekilirsiniz. Zihninizin ve görüşünüzün özgürlüğünden vazgeçmiş olursunuz. Kendinizi zayıf ve dar görüşlü hale getirirsiniz. Aiki’yi açığa çıkarmak için nage kazanması gerektiği fikrinden vazgeçmelidir.”
Bu düşünce “ichi go ichi e” felsefesiyle ya da her çalışmanın ölüm-kalım ihtimalini barındırması fikriyle ters düşmüş gibi görünse de bunlar aslında oldukça uyumlu fikirler.
“Bu suyun prensibidir. Su her zaman çevresinde ne olursa olsun doğal, uyumlu bir ifade arayışındadır. Kişi belirli bir sonuca ya da bir şeyin nasıl olması gerektiğine dair bir düşünceye odaklandığında, zihin sertleşir, olasılıkların vizyonunu yitirir ve olayları fikirlerine göre gerçekleşmeye zorlama arzusuyla dolar. Su prensibi buz ilkesi haline gelir: sert ve kırılgan. Elimizdeki fikirlerden vazgeçme konusunda iyi değiliz! Zihnin ve niyetin esnekliğine sahip olmak için kişi kontrolün kendinde olmadığını ve sizin mücadeleniz ya da fikirleriniz olmadan da durumun olması gerektiği gibi kendini çözeceğini kabul etmelidir. Doğanın sizin elinizle, nefesinizle, hareketinizle çözüm üreteceğini derinden anlamalısınız. Bu kabul, beklentisizlik ve anın keşfi duygusuyla; kontrol etmek yerine akışı keşfetme isteği ile dengelenmelidir. Bu doğanın uyumudur ve aiki’nin kendini ifade edişini keşfetmek Aikidoka’nın uygulamasıdır. “
“Biz Aikido yapmıyoruz, biz Aikido’yuz.”
Sensei Bill Gleason
Sensei’ye, eğer Aikido ile doğuyorsak, minderde ne yaptığımızı, keiko’nun nesinin yanlış olduğunu sordum.
” Güzel soru. Zor soru. Uke’yi kontrol etmeye çalıştığımız ya da sonuçla çok fazla ilgilendiğimiz zaman, enerjimizi tüketiyoruz, algımızı kapatıyoruz ve aiki’yi şansa bırakıyoruz. Ben başlangıçta oldukça sert çalışmalar yapıyordum. Daha sonrasındaysa eğitimimin büyük çoğunluğu bedenin ve daha da önemlisi zihnin rahatlaması, gevşemesi üzerine oldu. Keiko saldırganımızı ve gelecek saldırıyı biliyor olduğumuz konusunda bizi kandırıyor. Aslında dünün havasını soluyamayacağımız gibi dünün saldırısını da savuşturamayız. Saldırganın kendini bize göstermesine ve sonucun beklenmedik olmasına izin vermekte özgür olmalıyız. Bu aiki ile uyum içinde olduğumuz an olacaktır. İkkyo bütün hayattır derken kastettiğim şey budur.”
100% Algı
Aiki her yerdedir, saldırganlarımızda bile. Saotome Sensei, aiki’nin sadece bize özel olmadığını söylüyor. Doğa ve aiki herşeyi kapsar, uke de buna dahildir.
“Cansız şeyler bile büyük ölçekli bir evrime maruzdurlar. Aikido, Doğanın adaptasyonunun sonsuz ifadesidir. Dünya, atmosfer, dağlar, okyanuslar milyonlarca yıldır sürekli değişim içindeler. Bu milyon yıllık dönüşüm, tüm yaşayan şeyleri, Aikidoka’yı, ukeyi, nageyi, herşeyi şekillendiriyor. Uke bize ne kadar dürüstçe saldırıyorsa, ne kadar zihnini ve bedenini vurmaya ya da yakalamaya odaklıyorsa, o kadar dönüşüme açık hale gelir. Doğa buna yardım eder. Aikido çalıştıkça Uke’nin doğal hareketlerini ve reflekslerini tekniğimize dahil etmek için algımızı eğitmeliyiz. Böylece çalışmamız sadece bir irade savaşı ya da inatçı kasların çarpışması haline gelmez. ”
“Bu yüzden seigan (gerçek vizyon) önemlidir. Seigan, saldırganı sadece “seyretmekten” daha fazlasıdır. Seyretmek gözlerle görmektir, ama seigan kalple, ruhla, bedenle, kişinin tüm varlığıyla görmesidir. Seigan, sadece Uke’nin göstermek istediğini ya da kendi beklentilerimizi değil, saldırganı niyetiyle, ruhuyla, tavrı ve enerjisiyle bir bütün olarak her şeyiyle algılamamızı sağlar. Seigan, tam bir algı pratiğidir ve aynı zamanda iletişimdir.”
Sensei sıkça izleme [viewing] ve algı [perception] terimlerini kullanmıştı. İkisi arasında nasıl bir ayrım yaptığını anlamaya çalışmak bana bazı eski tartışmaları hatırlattı. Sanırım ayrımın anahtarı niyet. Ayrıca, Timothy Galway’in “The Inner Game of Tennis” adlı kitabında bahsettiği içsel ikiliği hatırlatıyordu: Fiziksel eylemlerimizi analitik zekamızla çözmeye ve kontrol etmeye çabalamakla, içgüdülerimize ve sezgilerimize güvenerek hareket etmek arasında gidip gelirken performansımızın ne kadarını harcıyoruz acaba?
Doğru bir görüş elde etmek için izin vermeliyiz. “Zihnimiz algıyı yönetmeye çalışırsa, “su ilkesi” kırılgan buz haline gelir. Doğrusu, algı aklın tepkisini yönetmelidir. Zihin, beden ve analitik akıl, algıyla birlikte akar. Bu sayede Uke ve Nage’in doğal tepkileri ortaya çıkar.”
Sensei, Uke’yi herhangi beklenti olmadan algılamaya çalışmamız gerektiğinden bahsediyor; çözmemiz gereken bir problemmiş gibi değil. Kendimizi ve hislerimizi tamamen saldıran kişiye açmalıyız. Saldırının ve tepkimizin bizi şaşırtmasına izin vermeliyiz. Uzun zaman önce Kyudo (Geleneksel Japon Zen Okçuluk Sanatı) ve meditasyon üzerine bir kitap okuyordum. Yazar, kişinin gerçekten hedefle bir olduğu bir zihin durumundan söz ediyordu. Ok harekete geçtiğinde bu okçuyu şaşırtıyordu. Çünkü o sırada okçunun zihninde hedef, oku göndermesi gereken bir yer değil ve okun kendisi de atılması gereken bir şey değil. Okçu sakin, beklentisiz, arzusuz bir zihinle, kendini tamamen hedefe açıyor ve okun kendi kendini dilediği zaman atmasına izin veriyor. Aynı şekilde Sensei, her tekniğin, her hareketin kendini seçtiği ve ortaya çıktığı anı bulmamızı istiyor. Duyularımızı saldırganlara tamamen açarak ve bedenin sezgisel olarak yanıt vermesine izin vererek aslında, Aiki’nin tezahür etme olasılığını yaratıyoruz.
Randoride ya da gerçek bir çatışmada klasik teknikleri yapamazsınız. Yalnızca bazen, ortaya çıkan teknikleri tanıyabilirsiniz.
J.Messores Sensei
Olmak ya da Olmamak
Saotome Sensei’nin favori alıntılarından biridir. Olmak ya da olmamak, işte bütün sorun bu! Sensei’ye göre bu cümle Aikido’nun özünü barındırıyor. Uygulayıcının, tüm varlığı ile Doğa’nın bir kuvveti olarak kendini tam olarak ortaya koyabilmesi gerekiyor. Daha derin becerilere ve insan hayatımızın sınırlarını aşan sonuçlara ulaşma şansına sahip olmak adına minderdeki eğitimimizi uyanık hayatlarımızın her anına bağlamak için çaba göstermeliyiz.
““% 100 adanma, % 100 dikkat; % 100 güç, % 100 rahatlama, % 100 özgürlük, % 100 algılama. %100 orada olmalıyız, yoksa çalışmamızın fazla bir anlamı olmaz. Zaman kişinin gelişimine garanti vermez ya da ilerlemesinin ölçüsü olamaz. Oysa her anı ölüm-kalım savaşıymış gibi geçen bir yıllık çalışma, bir ömür boyunca yapılan sıradan bir keiko’ya bedeldir.”
Metnin aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Çeviri: Oğuzhan Yılmaz