İnsanoğlu olarak, keiko (antreman) yoluyla sanatımızı geliştirmek üzere harcayabileceğimiz sınırlı bir süreye sahibiz ve bu, bir yaşamda ne kadar öğrenebileceğimize dair mutlak bir sınır oluşturuyor. Bu makalenin ilk bölümünde Saotome Sensei, her anımızı son anımız olacakmış gibi değerlendirerek, eğitimin içinde kendimizi tamamen keşfedebileceğimizi, gücü gevşemeyle, dikkati bırakmayla nasıl dengeleyebileceğimizi açıklamıştı. Gerginlikten ve özgürlükten bahsetmiş ve tüm bunların içinde kendimizi açığa çıkarabileceğimizi ve potansiyelimizin gizli kalmış yönlere dokunabileceğimizi vurgulamıştı. Saldırdığımızda ya da savunduğumuzda aslında, Doğa tarafından sağlanan içgüdülere, reflekslere ve hareket zincirlerine sıkı sıkıya bağlıyız. Bu şeylerin sürekli bilinçli kontrolümüz altında olduğunu düşünmeye meyilli olmamıza rağmen, öyle değiller ve olmazlar. Bu makalede Sensei, her birimizin nasıl bir milyon yıllık evrimin ürünleri olduğumuzdan bahsediyor. Eğitimimizi tekrar yapmaktan keşfetmeye nasıl dönüştüreceğimizi, daha güçlü ve şaşırtıcı bir Aikido’ya giriş sağlayan biyolojik geri bildirimi (biofeedback) ve hareketin temel prensiplerini nasıl keşfedebileceğimizi anlatıyor.
Pratik Düşünceler: Karşıt Refleks ve Bedensel Duyumlama (Proprioception)
Teknik ve geri bildirim aynı şey olmalı: Sensei soruyor: “Çalışmamız sırasında ukenin doğal tepki vermesine izin veriyor muyuz? Yoksa onu iradesine karşı bir şekle sokmak için mücadele mi ediyoruz? Saldırganınız asla size itaat etmeyecektir. Teknik çalışırken ukenin doğal hareketlerini, reflekslerini ve karşı gelme içgüdülerini hissetmeyi ve onlarla çalışmayı öğrenmeliyiz. Bu biyolojik geri bildirimdir ve biz bunu gözlerimizle değil, derimizle algılarız. Derinizin asıl beyniniz olduğunu biliyor muydunuz?”
Bu noktada Sensei merkezi sinir sistemi olmayan ve çevrelerine tepki vermek için derilerine (veya zarlarına) güvenen tek hücreli yaşam formlarından ya da solucanlar gibi hayvanlardan bahsediyor. Dokunmaya karşı yanıt süreleri, özellikle “kas hafızasının” yanıtları, görsel yanıt sürelerinden iki kat daha hızlı olabilir.
“Hata yok, sadece tepkiler ve değişimler var. Sadece fırsatlar. Ukeden gelen herhangi bir cevap aiki’nin başarılı bir tezahürüdür ve nage buna uyum sağlamak için hazır olmalıdır. ”
“Deri orijinal beyindir, gerçek algımızın ve en saf tepkimizin yeridir.”
Shihan Mitsugi Saotome
En iyi şeyler yüzeyin altında olur. Sensei geri bildirimi göstermek için, ukeden yumruk atma pozisyonunda sağlam biçimde durmasını istiyor. Daha sonra ukenin koluna aşağı ve ileri doğru hafif bir baskı yapıyor. Elini çektiğinde, kol önce fazla tepki verip ilk halinden biraz daha yukarı çıkıyor ve sonra ilk pozisyonuna geri dönüyor. Sensei, bu fazla tepkiyi yönlendirerek ukenin dengesini bozuyor ve o sağlam duruş bir anda ortadan kalkıyor. Aslında uke bilinçli olarak fazla tepki vermiyor. Bilinçli olarak yaptığı tek şey sadece fiziksel yapısını korumak. (Bu pozisyonu koru, değişikliğe diren!) Bu sırada analitik ya da bilinçli olmayan zihnin bir kısmı Sensei’nin müdahalesini düzeltmeye çalışırken fazladan bir parça gücün ya da fazla tepkinin ortaya çıkması sebep oluyor. Bu bazen karşı refleks olarak adlandırılır; uke, nagegen gelen her hangi bir baskı ya da harekete içgüdüsel olarak tepki verir. Sensei bizden ukeye her dokunduğumuzda bu tip bir tepkiyi bulmamızı ve onunla uyumlanmamızı istiyor. Tabi ki burada ukenin atak yapmaya odaklanmış olması ve geri bildirim yaratmaya ya da nageye yardım etmeye çalışmaması çok önemlidir.
“Uke çok önemlidir. Ukeminin özü bir icho go ichi e anı yaratmaktır. Ukemi sadece fiziksel bir şey değildir. Uke ve nage çalışma sırasında savaşçı zihninin yaratılmasından sorumludurlar. Nage olmak ne kadar gerginlik ve dikkat gerektiriyorsa, ukelik de bir o kadarını gerektirir.”
Sensei’nin biyolojik geri bildirim prensibini anlamak ve bir çerçeveye bedensel duyumlama (proprioception) kavramını araştırmaya başladım. Bedensel duyumlama basitçe kaslarınız aracılığıyla vücudunuzun uzaydaki pozisyonunu ölçen, takip ve kontrol eden bir beden mekanizmasıdır. Kaslarınızın içinde ağırlığınız, kaslarınızın yapısı ve onları nasıl kullandığınıza dair geri bildirimler alan alıcılar var. Özünde bu alıcılar bilinçli bir farkındalık olsa da olmasa da, bedeninizin nerede olduğunu ve ne yaptığını takip ediyorlar. Bedensel duyumlama kas hafızası ve bilinçsiz hareketlerle yakından ilişkilidir. Bir seviyede denge duyumuz ve çevremizle doğru bir şekilde etkileşimde bulunma yeteneğimizle de ilgilidir. Bedensel duyumlama becerimizde bir hata olduğunda, yürümekte güçlük çekebiliriz, sakarlaşabilir ya da çok fazla güç kullanabilir ve hareketlerimizi niyetlerimizle eşleştirmekte güçlük çekebiliriz.
Hepimiz evrimin bize verdiği programları kullanmalıyız. Savaş sanatları açısından baktığımızda bilinçli olarak hedef belirlemeyle, bedensel duyumlama tarafından yönetilen bedenin bunu uygulaması arasında bir geçiş vardır. Oldukça açıklayıcı olduğunu düşündüğüm bir bedensel duyumlama deneyi var. Bu deneyde metro merdiveninin basamaklarından yalnızca bir tanesinin yüksekliği yaklaşık 12mm arttırılıyor. Daha sonra oradan geçen insanların tepkileri kayıt altına alınıyor. Sorunlu basamak, yayaların ayaklarına takılacak kadar yüksek olmasa da beklenildiği üzere insanların çoğu oradan geçerken tökezliyor. Aslında olay merdivenin ilk basamağında başlıyor. O noktada yürüyen kişi basamakların mesafesiyle ilgili otomatik bir hesaplama yapıyor -normal basamak mesafesi, yürümek kolay, tutarlı adımlar- ve adımları otomatik pilota alıyor. Bir tutarsızlık olduğunda ayak ve bacaktaki sensörler ilk değerlendirmenin yanlış olduğunu bildiriyor ve normal merdiven inme çıkma becerisi bozuluyor. Ardından insanlar tüm bedenlerini etkileyen orantısız bir tökezleme yaşıyorlar. 1cm’lik bir fark, herhangi bir takılma yok ve yine de büyük tökezlemeler. Bunun tam aksine kişi bir dağa tırmanmaya çalışırken çok daha az tökezleyecektir. Çünkü zihne giden ilk değerlendirme zeminin sağlam olmadığı ve yürümenin düzgün olmayacağı olur. Sonuçta kişi daha dikkatli ve kontrollü olur, uyum sağlamaya çalışır ve ayağından gelen mesajlara daha iyi tepki verir. Bunun etkileri inanılmaz! Bence, ukemiz ellerine, ayaklarına ya da dengesine dikkat etmesine gerek olmadığını düşündüğü sürece, etkilere daha açık oluyor. Teknik uygulamak daha kolay hale geliyor. Ama biz onları aşırı savunmacı ya da dirençli hale getirirsek, nage olarak işimizi daha zor hale getirmiş oluyoruz.
Bedensel duyumlama üzerine okuduklarıma dayanarak, uk’nin hedef belirleme ve bedensel duyumlama sürecini bir tür yazılımın ufak bir kesiti gibi algılamanın yararlı olduğunu düşünüyorum.
- Uke nage’ye yumruk atmak istiyor (amaç hazırlanır).
- Uke durumu değerlendirir ve değişken girdileri toplar (Nage pozisyon almıştır; amaca ulaşmak için gerekli olan yön, güç ve zamanlama belirlenir.)
- Uke “yumruk” programını uygular. (Duruş ve yumruk pozisyonu ayarlanır. Yumruk hedefe doğru belirlenen yol boyunca hızlanır. Hedefe vuruluncaya kadar devam eder ve tamamlanır. Tehlike veya program hatası tespit edilir).
Üçüncü aşamaya dikkat! Bu noktada uke artık amaca odaklanmaz. Bunun yerine amaç, sonunda başarıyla tamamlanması umulan fiziksel eyleme dönüşür. Eğer yeterli eğitim yapıldıysa, program bir kez başladıktan sonra uke sonuca ulaşana kadar yumruğu kontrol etme isteğinde değildir ya da buna zihninde yer ayırmaz. Bir boksör ya da savaş sanatçısı bu hareketi binlerce kere tekrar etmiş ve bu programın çalışacağına dair yeterince güven geliştirmiştir.
Aşağıdaki akış şeması, savaş sanatları bakış açısıyla sürecin nasıl işlediğine dair görsel bir açıklama olabilir.
Ukenin yumruk programının “büyük bir hata” veya “tamamlanma” sinyallerini almadan devam etmesine izin verdiğimiz sürece, uke programa bağlı kalır. Aynı kural “mesafeyi kapatmak için ilerlemek”, “saldırıdan korunmak için blok almak”, “dengeyi korumak ve tehdidi yönlendirmek için vücudu hareket ettirmek” veya Saotome Sensei’nin örneğindeki “güçlü durarak yumruğun hareket etmesine izin vermemek” gibi programlamalarda da geçerlidir. Eğer Sensei, ukenin hareketsiz durma hedefini imkânsız kılacak kadar aşırı güç kullansaydı (örneğin ukenin koluna her iki koluyla bastırsaydı veya başını kullanarak düşmeye zorlasaydı), uke denemeyi bırakacaktı. Ancak uke duruşunu sürdürmekte başarılı olduğunu ya da yumruğunun hedefe ulaşmak üzere olduğunu hissetmeye devam ettiği sürece Sensei, denge ve yapısını bozmak için ukenin ufak aşırı düzeltmelerini kullanmaya devam edebilir.
Sensei “biyolojik geri bildirim” ilkesini kullanarak bir çok şey elde edebiliyor. Kuzushi (denge bozma), de-ai (Uke saldırısını tamamlamaya çabalarken zamanlamayı kazanmak), suki (vuruş için açıklık yaratmak ya da merkez çizgiyi ele geçirmek) ve hatta nagewaza (fırlama veya ukenin düşmesine neden olan teknikler). Sensei tüm bunları, ukenin içgüdüsel programlarını bozmadan ve aynı zamanda istenen hedefe tam olarak ulaşmasına izin vermeyerek ya da bazen kendi arzu ettiği yönde aşırı tepkilere neden olarak gerçekleştirir.
Bu size yapıldığı zaman oldukça şaşırtıcıdır. Sensei’ye saldırma tecrübelerime dayanarak bedensel duyumlama modeli bana oldukça mantıklı geliyor. Bir çok defa Sensei’ye güçlü, kararlı ve bir o kadar da dikkatli biçimde saldırdığım olmuştur. (Dürüstçe gerçekten vurmaya çabalarken, kendini yerde bulmamak için dikkatli olmak önemli. Körlemesine gelen bir yük treni gibi davranmaya gerek yok.) Saldırdığımda, Sensei’nin hareket edişini ya da durumu biraz değiştirişini, bir an için zihnimde bir uyumsuzluk hissiyle algılarım. O bir an içinde kendimi, analitik olarak saldırımın başarısız olacağını, çoktan kaybetmiş olduğumu bilir ama yine de hareketimi durduramaz vaziyette bulurum. Sanki kendi bedenimde bir yolcuymuşum gibi; ne yön değiştirebiliyorum ne de saldırımı durdurabiliyorum. Bir tarafıyla komik bir his! Saotome Sensei ile çalışan birçok öğrencinin bunu deneyimlediğini biliyorum. Hatta bunu bazı videolarında da görebilirsiniz. Seminerlerinde Sensei’ye uke olan kişiler, hatırladıklarını anlatmaya başladığında, herkes gülerek aynı şeyi düşündüğünü fark eder. “Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum, belki bir şeye takıldım ya da kötü bir anda dikkatim dağıldı. Ama bir dahaki sefere kesinlikle Sensei’ye vuracağımdan eminim! ”
Elbette Saotome Sensei “bedensel duyumlama” terimini hiç bir zaman kullanmadı. Sensei bu anlayışa kas yapısı, nöroloji ya da biyolojik kinestesi üzerine bilimsel çalışmalar yaparak ulaşmadı. Kendisi sezgileri ve algıları güçlü bir savaş sanatçısı. Bu içgörüye insanları izleyerek, çalışma arkadaşlarının tepkilerini hissederek ve doğada birbirlerini tepki veren hayvanları yakından gözlemleyerek ulaştı. Sensei için biyolojik geri bildirim “aiki”nin bir başka formu yalnızca. Düşmanın enerjisini ve doğal titreşimlerini algılamak ve kendini doğal biçimde ifade etmesine izin verirken onu başka bir amaca, daha uyumlu hedefe yönlendirmek. Normalde biz bu enerjilerin birleşmesini büyük çizgiler ya da büyük spiraller (büyük hareketler) şeklinde düşünürüz. Ama Sensei’ye göre spiraller ve çizgiler gözle görülemeyecek kadar küçük ve bir anlıktır. Uke ve nage arasındaki temas noktasında olup biterler. Çalışmaya bakış açımızı değiştirmek, -dinamik saldırı mesafesini, hızı ve gücü korumaya devam ederek- çalışmamızı dışa dönük olmaktan içe dönük olmaya dönüştürmek ve yönlendirme yerine algılamayı koymaktır.
Geleneksel Keiko | Bio. Geri Bildirim Keiko |
---|---|
Dışsal: büyük, görünür etkileşim (gözlerle algılama) | İçsel: küçük, görünmez etkileşim (temas ile algılama) |
Adımlar, büyük (uzun) kas grupları | Duruş, iç kas grupları / bağ doku |
Doğal hareketlerine rağmen ukeye form verilir | Teknik ukenin doğal hareketlerini kullanır |
Teknik, büyük hareketlere ve eklemlerin manipülasyonuna dayanır. | Teknik, dengeyi veya hareketi korumak için ukenin mikro ayarlarını kullanır. |
Tekrarlanan keiko | Sezgisel keiko |
Güçlü / karşı konulmaz | İletişim / Etkileşim |
Savaş sanatları noktasında biyolojik geri bildirim , onlarca yıllık derin bir çalışma gerektirebilecek muazzam bir konudur. Ama Saotome Sensei bu konuyu yeni bir çalışma yöntemine açılan kapı olarak algılamamızı ve hatta “aiki” çalışmamızı yeniden gözden geçirmemizi istiyor. Sensei’nin sıklıkla hatırlattığı gibi; “eğitimle geçirebileceğimiz 20-30 yılımız olacağının garantisi yok.” Konuya benim gibi analitik bir bakış açısıyla yaklaşabilirsiniz ya da Sensei gibi tamamen sezgisel ve algılama üzerine kurulu bir çalışmayla keşfe çıkarsınız. Orası size kalmış.
“Evrenin Saotome’yi yaratması için kaç milyar yıl geçti? İşte bu benim aiki mirasımdır. Bu evrensel mirasdır. Hepimiz aiki ile doğduk. Aiki her zaman oradadır. Nefes almayı bırakamayacağınız gibi aiki kullanmayı da bırakamazsınız. Hepimiz içimizde aiki’nin sırrını taşırız. Bu sırrın kilidini açmak her birimize bağlıdır.”
Shihan Mitsugi Saotome
Bu makalede geçen fikirler Saotome Sensei ile yapılan bir çok sohbet üzerine bir araya gelmiştir. Aralarında en önemlileri 12.08.2015 tarihinde Sarasota’da yapılan kişisel bir ziyaret ve 4-5.01.2018 tarihinde St. Pete Beach’de düzenlenen ASU Kış Semineri idi. Saotome Sensei en sona eklediğim açıklamayı ise 03.11.2018’de 12th Street Dojo’da (Sarasota, Florida) yapmıştı.
“Bir Milyon Yıllık Eğitim” ilk bölümü buradan okuyabilirsiniz.
Metnin aslını buradan okuyabilirsiniz.
Çeviri : Oğuzhan Yılmaz