Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Değişime Selam Olsun

Aikido’da nasıl selam veriyorsunuz ? Bu soru üzerine, Kungfu’da şöyle karate’de böyle diye diye çıktık mekanın kapısından. Kahve ve muhabbet için en kısa zamanda görüşmek üzere sözleşirken el sıkışıp ayrıldık nihayetinde.

Yeni tanıştığım biriyle yaptığımız keyifli muhabbetin sonuydu bu. Oradan buradan bahsetsek de ilgi alanları ortak olunca her seferinde muhabbet savaş sanatlarına geliyor, hikayeler deneyimler paylaşılıyordu. El mahkum, finali de selam ve detayları üzerine yaptık tabi ki.

Ertesi gün  9 – 5 bir aikido mesaisini bitirdikten sonra eve dönerken, ektiğimiz tohumlar filiz vermeye başladı. Biraz düşündüm bu selam mevzusu üzerine.

Tabi ki aikido’nun da kendine has bir selam veriş şekli var. Her çalışmadan önce ve sonra partnerinize, ders başlangıcında ve sonunda kamiza’ya, gösterdiği tekniği izledikten ya da kişisel bir yönlendirme  aldıktan sonra sensei’ye… Bunların çoğu dizlerimizin üzerinde ve eğilerek verdiğimiz selamlar. Şimdi burada şöyle yapılır böyle yapılır diye ayrıntıya girmeyeceğim. Eğer ilgileniyorsanız mutlaka bunu size öğretecek bir eğitmeniniz vardır. Ona sorun. Şu an ki sorumuz daha çok neden?

Kamiza, her dojoda bulunan ve kılıcın, bir takım özel eşyaların ya da kurucunun resminin olduğu özel bir köşe. Öğretinin maneviyatını, adanmış hayatlarıyla nesilden nesile aktararak bizlere  ulaşmasını sağlayan tüm üstatları temsil eder. Aynı zamanda her zaman gidecek yolumuz olduğunu işaret eder. Eminim ki bu anlamlar listesine eklenebilecek başka şeyler de vardır. Ders kamiza’ya hep birlikte verilen selam ile başlar ve aynı şekilde biter.

Herhangi bir tekniği çalışabilmek için başka bir bireyin bedenine ihtiyaç duyarız. Sensei tekniği gösterdiğinde, bilgisini ve deneyimini bizimle paylaştığı için eğildikten sonra birlikte çalışacağımız arkadaşımıza dönüp bize emanet ettiği bedenini dikkatle koruyacağımızı ve aynı şekilde ona tam bir güvenle kendi bedenimizi emanet ettiğimizi ve aynı zamanda gerçekçi saldırılarımızla bıçak ve biley taşı misali, birbirimizi daha iyi bir yere götüreceğimizin bilinciyle eğilip selam veririz.

Eğer sensei’nize ya da çalışma arkadaşınıza eğilmeden önce göz teması kurmuyorsanız, zihninizde şu yukarıdaki düşüncelerden hiç biri yoksa, içinizdeki minnettarlık ve saygı yüzünüze yansımıyorsa, buranın kuralı budur diye eğilmekten pek de bir fayda ummamak lazım.

Uzun yıllar önce, Ankara sokaklarında uzun saçlarım ve yaz kış giydiğim postallarımla gezerken (16 – 20 yaş civarı), ilginç eğlencelerim vardı. Ne kadar çok şeye karşı olursam o kadar karizmatik olacağımı sandığım zamanlar… Hani bazen sokakta tanımadığınız bir yaşlı amca yanınızdan geçerken ya da otobüste yanınıza oturunca hafif bir baş selamıyla selamın aleyküm der ya. Ben hemen tüm özgüvenimle  “merhaba! ” diye yapıştırırdım cevabı. Vay efendim ben seninle aynı görüşte değilim. Benim kendi fikirlerim var. Ben farklıyım tamam mı! Al sana merhaba!

Sonraları işler biraz değişti. Aikido dersi vermeye başladığım ilk yıllarda derse yeni başlayan bir öğrencimiz, yalnız ben dersin başında eğilerek selam vermek istemiyorum, inancıma aykırı demişti. O zaman en azından hocalarımı taklit edecek kadar bir kafam çalışmış ki sorun değil, nasıl iyi hissedecekseniz öyle yapın lütfen demiştim. Ama içimde kopan fırtına bambaşkaydı.

Köprünün altından çok sular aktı. Şimdi bu konu üzerine düşündüğümde farkettim. Aslında şimdilerde benimsediğim bir selam şeklim yok. Şimdi bir amcadan selamın aleyküm duyduğumda gülümseyerek aleyküm selam diyorum. Başka savaş sanatlarıyla uğraşan ve benim de ilgilendiğimi bilen arkadaşlarla karşılaştığımızda kimisi kendi sanatına özel selamı veriyor. Ben de cevaben aynısını yapıyorum. Kimisiyle el sıkışıyorum, kimisiyle sarılıyorum.  Namaste! Aloha! Naber? İyidir senden? Nasılsınız ? Sağolun, siz nasılsınız?

Peki nasıl olur da Aikido insan hayatında böyle karakteristik değişikliklere sebep olur? Eminim herkesin kendine has bir cevabı olacaktır. Aynen tüm ataklara kendimize has çözümler ürettiğimiz gibi…

Aikido beden yoluyla ruhu/zihni eğiten (tabir-i caizse saman altından su yürüten) bir çalışma. Eğitime yeni başladığınız zamanlarda her iki tarafın da ne yapacağı bellidir. Bir kaybetme kazanma durumunun olmadığı bu temel çalışmada amaç tekniğin düzgün bir biçimde gerçekleştirilmesidir. Böylece temel prensipler kas hafızasına alınır. İşler biraz ilerlediğinde ise başka bir çalışma yöntemi devreye girer. Uke sürekli saldırırken nage istediği teknikleri arka arkaya yapar. Diğerine göre daha akıcı olan bu çalışmada, uke doğaçlama bir sırayla kendisine yapılan teknikleri anında algılayıp gerekli şekilde uyum sağlar ve kendini güvenli bir yere taşır.  Yine her iki taraf da, zamanlama, odaklanma, denge, mesafe gibi hayat kurtaran bir çok kavramı geliştirirler.

İşte tam burada önemli bir kırılma anı vardır. Siz, artık size saldıran kişiye istediğiniz tekniği yapabildiğiniz noktadasınızdır. Kendinize ait bir alanınız vardır ve girmeye kalkan herkesi ustaca bertaraf edebilecek kapasiteye ulaşmışsınızdır. Bir tanımınız, adınız, kurallarınız vardır. Biri size ya da size ait her hangi bir şeye saldırdığında, karşısına dikilip saldırganı kendi isteğinize göre yeniden şekillendirebilirsiniz. İsterseniz zarar verebilirsiniz. Artık o güce sahipsiniz. Ki bu kesinlikle iyi hissettiren bir şeydir. Kendinizi öyle ya da böyle, bir şekilde tanımlayabilmek iyi hissettirir. Bununla tatmin olup, hayat boyu bu noktada kalabilirsiniz, Sakıncası yok.

Ama eğer çalışmaya devam ederseniz bazı şeyler yavaş yavaş değişmeye başlar. Önceleri çalışma arkadaşınız size atak yaparken, zihniniz hızla hangi tekniği yapmak istediğine karar verip, işin içine biraz da güç katarak uygulamaya geçiyordu. Bir sonraki aşamada ise, atağı karşılarken sadece kendi merkezinizde kalmaya odaklanırsınız. Aklınızda teknik yapmak, saldırıya cevap vermek ya da kendinizi korumak gibi şeyler yoktur. Atağı sadece kabul eder, elinizde bir çevirir ve olduğu gibi geri iade edersiniz. Ne eksik ne fazla… Bunu yapabildiğinizi fark ettiğinizde, kabul etmekten korkmanıza gerek kalmadığında, sınırlarınız giderek silikleşir. Köşeleriniz biraz daha yumuşar, Çoğunlukla teknikleriniz küçülür, daireselleşir ve çok daha etkili hale gelir. Aslında kendinizi korumanıza gerek yoktur. Belki de korumanız gereken bir “kendi”niz yoktur… Artık eğitimin yeni bir aşaması sizin için başlamıştır ve  bu yolda ilerlemeye devam ederseniz, hangi selamı verirseniz verin, niyetiniz karşınızdakine kelimelere ya da tekniklere ihtiyaç duymadan ulaşacaktır.

1 Yorum

  • Ükaynak
    Yayınlandı 17 Kasım 2017 at 18:31

    Sensei selam verirken göz temasına dikkat çekmiş. Gerçekten “göz kalbin aynasıdır” derler, çok doğru bir teşhis. Arkadaşlar göz temasını mutlaka koruyalım. Uke ve nage arasında teknik uygularken henüz bir dokunma başlamadan aslında iletişim çoktan başlamış oluyor.

Bir yorum bırakın

0/100

Total
0
Share