Savaş Sanatları, meditasyon, dans ya da tercih ettiğiniz yönteminiz hangisiyse, bir zaman sonra zihnen ve fiziken bir denge noktasına gelmiş olmanız yüksek ihtimalle mümkün. Peki kendinizi hiç sınadınız mı? Mesela hiç ipte yürümeyi denediniz mi? Denemediyseniz şiddetle tavsiye ederim. Şimdilerde bunu yapmak çok da zor değil. Keza bazı spor mağazalarından “slack line” ismiyle bu işe uygun perlon ve gergi malzemesinden oluşan setleri alabiliyorsunuz. Ardından kitabınızı, suyunuzu, meyvenizi çantanıza atıp en yakın parka koşuyorsunuz. Sağlamca iki ağacın gövdesine slack line’ı kurup gerginliğini ayarladıktan sonra çalışmaya hazırsınız.
Havaların bir anda yaza çalmaya başlaması ve Mevlüt’ün (bkz: benceyaparım) Ankara ziyareti ile ilk işimiz soluğu ODTÜ çimlerinde almak oldu. Ben bir kahve ve muhabbet planındayken çantadan çıkan slack line işleri değiştirdi. Güneşin elverdiği son ana kadar zamanımızı denge ve bol bol düşme üzerine geçirdik.
İtiraf etmem gerekir ki düşündüğüm kadar başarılı değildim. Daha önce slack line yapan insanlar görmüştüm, denememiştim ama muhtemelen kısa zamanda öğrenirim diye düşünmüştüm. Yıllardır Aikido çalışıyor olmaktan kaynaklı denge konusunda iyi olduğumu düşünüyordum. Aslında bu yalnış da değil. 17 Yıl boyunca Aikido ve yanı sıra top çevirmekten tırmanışa kadar kendi bedenim üzerinde çalışmanın bir çok yolunu denemiş biri olarak standartların üzerinde olduğumu söylemek şımarıklık olmaz sanırım. Ama burada işler çok farklıydı.
Özetle bir ayağınızı gergin perlonun üzerine koyup biraz ağırlık vermeniz gerekiyor. Hemen o anda ayağınızın altındaki perlon hızla sağa sola sallanmaya başlıyor. İlginç olan onu kontrol etmekten vazgeçip sakinleştiğinizde salınım da duruyor. Gözlerinizi ileride bir noktaya odaklıyorsunuz, nefes alıp veriyorsunuz ve gevşiyorsunuz. Zihin, durumu kontrol etme çabasını bıraktığında ağırlığınızı tamamen üzerine verip iki ayağınızı da perlona basıyorsunuz. İşte bu noktada sakinliği koruyamazsanız salınım geri geliyor ve denge bozuluyor. Ama gevşer ve zihnin işinize karışmasına izin vermezseniz beden perlondaki salınımı dengelemek için gerekli ayarları yapıyor. Bir süre sonra da sonuç almaya başlıyorsunuz.
İlk denemelerde imkansız gibi gözükse de bir kaç saat sonra en azından bir iki kez perlonun üzerine çıkmayı başardım. Tabi ki yardımsız bir adım bile atamadım. Umduğumdan çok daha kötü bir sonuçtu yani. Benzer bir hissi uzun zaman önce ilk İaito’mu aldığımda da yaşamıştım. İaito katanadan farkı olmayan çelik bir kılıç, ancak keskin değil. Böylece başlar başlamaz parmaklarınızı koparmıyorsunuz. Zaten uzun süredir bokken (tahta kılıç) ile çalışıyordum. Ama iaito ile çalışmaya başladığımda her şey birden değişti. Keskin olmasa da iaito’nun havada çıkardığı ses hem etkileyicidir hem de tekniğinizin doğruluğu hakkında size bilgi verir. Ama benim iaito’mdan çıt çıkmıyordu. Arada bokken’i elime alıp, sesi dinledikten sonra tekrar deniyordum. Giderek daha hızlı, daha sert. Ama hayır hala ses yok… İlk düşüncem -bokken’le o kadar zaman geçirmiş olduğum için- iaito’da bir terslik olduğuydu. Neyse ki yol gösterecek üstatlarımız var. Kısa sürede İaito’nun farklı hassasiyetleri olduğunu öğrendim ve böylece yeni bir öğrenme süreci başlamış oldu. Daha önce çalışırken hissettiğim başarı duygusu, İaido için sadece bir başlangıca, bir sıfır noktasına dönüşmüştü.
Buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Eğer uzun zamandır Aikido alışıyorsanız ve artık iyi olduğunuzu, bazı şeyleri yapabildiğinizi düşünmeye başladıysanız, farkında bile olmadan tuzağa düşmüş olabilirsiniz. Bir tekniği başarıyla tamamlamanın tatmini, o güven duygusu sinsice bir konfor alanı yaratmaya başlar. Bu gizli bağımlılık sizi her zaman başarılı olduğunuz noktada tutuyor olabilir. Başka bir deyişle her zaman teknik yapmakta başarılı olduğunuz insanlarla çalışırsınız ya da her zaman başarılı olduğunuz teknikler üzerinde durur diğerlerini geçiştirirsiniz. Oysa çalışmakta en zorlandığınız kişiye ya da tekniğe yönelmek sizi bir sonraki aşamaya, daha ileri bir seviyeye ulaştırabilir. Tabi önce iki nokta arasındaki huzursuzluğa ve egosal rahatsızlığa müsade etmelisiniz.
Aynı tuzak meditasyon ile huzur, mutluluk, denge arayışında olan kişi için de geçerli. Keza insan disiplinli bir çalışma ile eninde sonunda aradığı şeyi bulacağı bir noktaya ulaşır. Tuzak, tam da bu noktada devreye girer. İşte buldun, bak ne kadar güzel huzurlu mutlu, artık hep burada kalabilirsin der zihin. Siz de meditasyonum çok iyi dersiniz. Ama bir noktada bir şeyler olur ve o huzur mutluluk hali bozulur. O zaman da bu aralar her şey çok kötü dersiniz. Aslında bir adım geriye atıp, daha derine baktığınızda başınıza gelenin, sadece elde ettiğiniz şeye tutunmak olduğunu görebilirsiniz. Huzur elde edersiniz ve ona tutunur, bırakmazsınız. Yani zihin günlük hayattaki alışkanlığını, meditasyonunuza getirmiştir aslında. Mutsuzluğunuzun sebeplerinden bir tanesini başka bir kalıpla size sunmaktadır. Oysa bıraktığınızda, sahip olduğunuz ya da yeni keşfettiğiniz şeylerin de diğer her şey gibi geçici olduğunu gördüğünüzde, bu sizi yine başka bir huzursuz alana taşıyabilir. Yine bilirsiniz ki bu da geçicidir. Süreç böyle devam ettikçe aslında giderek derinleşmekte, bilinçaltınızın derinlerine kök salmış tohumlara ulaşmakta ve aslında giderek yaşama sanatında ustalaşmaktasınızdır.
Her bir teknik, her bir deneyim, düşüş ya da çıkış, zafer ya da yenilgi biri dolduktan sonra diğerine akmaya başlayan kaplar gibi. İşiniz bittiğinde elinizdeki dolu kaba bakarak mutlu olabilir, harika hissedebilir ve işte aradığımı buldum diyebilirsiniz. Sonra bir bakarsınız ki kabınız öyle kalmıyor; boşalmaya başlamış bile. Üzülmeyin, bir sonraki kabı doldurmaya başlamıştır belki de. Bakın bakalım orada sizi neler bekliyor.
Boş Ayna Dergi editörü ve yazarı. İda Dojo, Aikido eğitmeni (4.Dan Aikikai)
”Ayna olanı olduğu gibi gösterir. Olmasını istediğin gibi değil.”