Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Ellis Amdur: Aikido Üzerine

Ellis Amdur 50 yıla yakın bir süredir Aikido ve diğer savaş sanatları üzerine çalışmaktadır. Koryu Bujutsu gibi geleneksel sanatların yanı sıra, geleneksel prensiplerin modern kolluk kuvvetlerine uygulamasını hedefleyen projelerde yer almıştır. Üretken bir yazardır. Kurgusal-dışı eserleri, kişiler arası tehlikeli durumların taktiksel ortadan kaldırılması, Japon savaş sanatlarının tarihçesi ve analizleri gibi konuları kapsar. Bu alandaki en son çalışması olan Hidden in Plain Sight adlı kitabının yeni baskısı, Japon savaş savaşlarında ezoterik gücü geliştirme teknikleriyle ilgilidir. Kurgusal eserleri arasında Japon Meiji döneminde geçen tarihsel bir roman  ve spekülatif kurgu yazarları Neal Stephenson, Mark Teppo ve tarihçi Charles Mann ile birlikte yazılmış bir grafik romanı vardır.
Ellis, Japon savaş sanatlarının evrimini, şimdiki ve gelecekteki rolünü ve Aikido’nun geçmişine dair görüşlerini tartışmak için Aikido Journal’a bir röportaj verdi. Üç bölümlük dizinin okuyacağınız bu üçüncü bölümü uzunluk ve berraklık için düzenlenmiştir.


Aikido Journal (Josh Gold): Biraz Aikido hakkındaki düşüncelerinizden bahsedebilir misiniz? Aikido dünyasının ustalarını tanıdınız ve onlardan eğitim aldınız. Ancak Aikido dışında geniş bir savaş sanatları geçmişiniz var. Peki şu anki bakış açınız nedir?

Ellis Amdur: Kendimi bir Aikidoka (Aikido çalışan kişi) olarak görmüyorum. Ama Aikido beni yetişkin dünyama getirdi. Beni Japonya’ya getirdi. Beni en sevdiğim sanatlara getirdi. Aikido’ya karşı bir şekilde ödemem gereken bir borcum varmış gibi hissediyorum. Çalıştığım hiçbir sanata karşı böyle hissetmedim. Yaklaşık beş yıl boyunca, günde neredeyse 6 saat civarında, yoğun bir şekilde Aikido çalıştığım bir dönem var. O çok yoğun dönemde, aslında özellikle O-Sensei ile Düello‘yu yazdıktan sonra, bazı insanlar Aikido dojolarına gelmemi ve ders vermemi istediler. Yapmayı düşündüğüm bir şey değildi ama yine de Aikido derslerine misafir gibi katılmaya başladım. Her iki taraf için de ödüllendirici oldu. Aikido okullarının üyelerine, yaptıkları işe anında entegre edebilecekleri farklı bir bakış açısı sunmuş oldum. Onları değiştirmeye çalışmıyordum – daha çok, onlara kullanabilecekleri bilgileri sunmaya çalışıyordum. Aynı zamanda ben de Aikido’nun daha önce görmediğim meziyetlerini keşfetmeye başladım. Bunların arasında genellikle “içsel güç” olarak anılan kavram vardı. Başka bir deyişle Aikido, her şeyin ötesinde, akışkan ve bağlantı halinde bir beden yapısı geliştirebiliyordu.

Aikido’ya bir ziyaretçi olarak dönüşümden çok şey kazandım. Çok sayıda kendini adamış, iyi insanla tanışabildim. Bu temaslar ve kendi çalışmalarım sayesinde, Aikido bir kez daha benim için bir kapı haline geldi. Bu sefer Japon savaş sanatlarının bir zamanlar yaygın olan içsel kuvvet çalışmalarının temelini araştırmaya başladım. Ve nihayet, savaş sanatları hayatımın en iyi deneyimlerinden biri olan Bruce Bookman ile bir işbirliğine girmeyi başardım. Bruce ve ben birlikte çapraz antrenman yapmaya başladık; O bana biraz BJJ öğretiyordu ve ben ona biraz Araki-ryu öğretiyordum. Bir gün, jo’nun (uzun sopa) olanaklarını keşfetmeye başladık ve 150 cm uzunluğunda sopalar kullanarak bir proje başlattık. Aşağıdaki niteliklere sahip beş tane iki kişilik form geliştirmek istedik:

    • Savaşçı erdemleri var. Bu formlara yerleştirmek için ikimizin de bildiği her şeyden öğeler kullandık.

    • Beş formun her biri farklı ilkelere odaklanıyor: Farklı ma-ai’lerde uygulanabiliyorlar. Farklı becerilere odaklanmaları ve dolayısıyla geliştirmeleri amaçlanmıştır. 

    • Başa dönebiliyorlar. Her formun sonunda uke ve nage rolleri yer değiştiriyor. Her form bir ‘sonsuz döngü’ oluşturuyor.

    • Bruce’un ve öğrencilerinin Aikido gelişimine katkıda bulunuyorlar. Resmin etrafındaki ‘çerçeve’ gibiler. Sadece iyi olması yeterli değil. Tenzan Dojo öğrencilerinin becerilerini geliştirmek zorundalar.

    • ‘Açık kaynak’lar. Diğer sistemlere uyarlandıklarında dahi işlevsel kalabilirler. Örneğin, belirli parametreleri değiştirerek onları saf Araki-ryu yapabiliyorum ve Taikyoku Araki-ryu grubumda kullanabiliyoruz.

Bazıları baştaki ifademi biraz coşkulu bulmuş olabilir, ama bunun ne kadar değerli bir deneyim olduğunu anlatamam. Aslında bakarsanız, çoğu dövüş sanatının hikayesi, yalnız bir ustanın bir şeyler yaratmasıyla başlar. Bazen Tomiki Kenji ve Ohba Hideo gibi bir işbirliği hikayesiyle karşılaşırsınız, ama orada bile Tomiki Sensei kesinlikle büyüktür, öğretmendir ve Ohba Sensei öğrencidir. Öte yandan Bruce ve ben kesinlikle yan yanayız ve farklı beceriler ve farklı bakış açıları getiriyoruz. Bir şeyler üzerinde birlikte çalışmak, birçok alanda benden daha bilgili biriyle varsayımlarımı kanıtlanmak ya da bazen kaldırıp atmak ve günün sonunda “Bunu biz yaptık” diyebilmek gerçekten harika bir deneyim.

Aikido’nun kendisine gelince, -Winston Churchill’in tamamen farklı bir bağlamda dediği gibi, “Bu, bir gizemle sarmalanmış ve içinde bir sır barındıran bir bilmecedir.” Öncelikle elimizde, gizemli şekilde çok ayrıntılı bir savaş sanatı olan ve Japonya’daki herhangi bir jujutsu ekolünden daha fazla el tekniğine sahip, Daito-ryu çalışan Morihei Ueshiba (Aikido’nun kurucusu) var. Bunun yanında elimizde, mümkün olan her detaylandırmanın başka bir teknik haline gelmesi var. Ayrıca, ya çok az insan dikkat ettiği için ya da çok az kişiye öğretildiği için, az kişiyle sınırlı kalan içsel kuvvet öğretileri var. Üzerine bir de neo-Şinto ideolojisini koyduğunuzda işte karşınızda Ueshiba Sensei.

Morihei Ueshiba kendini bir avatar, dünya için kurtarıcı bir avatar olarak görüyordu. Mesajı birçok insanın kafasını karıştırmıştı ve hala da karıştırmaya devam ediyor. Çünkü insanlar “uyum” kelimesini duyuyorlar ve yüzlerinde budalaca bir ifadeyle “Ben uyumdan yanayım” diyorlar. Ama maalesef Ueshiba’nın bahsettiği şey aslında hiç de hayal ettikleri gibi değildi. Ueshiba, oldukça eski bir formülasyonu kullandı: “gök/yer ve insan”. Bu bir Çin formülüdür. Geçmişi sonsuza kadar gidebilir ve birden çok anlamı vardır. Kozmolojik düzeyde, evrenin cennet ve dünya şeklinde ikiye bölünmesidir. Yin güçleri, Yang güçleri ve insan, evreni somutlaştıran bir mikrokozmostur. Orijinal konsept buydu.

Evet, son zamanlarda sizin gibi insanlarla, Peter Goldsbury, Christoper Li ve diğerleri ile yaptığım sohbetler sayesinde, bu konunun o incelikli karmaşıklığını anlama konusunda biraz daha eğitimli oldum.

Bir başka bakış açısı “gök/yer, insan” fikrini, bedenin kuvvetlerinin en iyi ve en etkili şekilde nasıl kullanılacağını tanımlamak için bir harita olarak kullanmaktır. Burada yer kuvvetleri temelde yerçekimi ve zemindir; – yere düşen ya da yere doğru itilen her şey, ardından yukarı hareket eder. Göğün gücü, göğün enerjisi (Ki) ise kokyu’dur. Kokyu nefesle ilgili, içsel, bağlantılı güç geliştirmekle ilişkili tüm eğitimin merkezidir. İnsanın gücü ise dantianlar veya tandenlerdir (vücudun enerji merkezleri). Bunun ne olduğu hakkında pek çok fikir var. Ama basitçe vücuttaki bu kuvvetleri en verimli şekilde yönlendirmenize yardımcı olan bir vites dişlisi olarak düşünebiliriz.

Ueshiba her iki fikri de kullanıyordu. Daha sonra bunlara bir de üçüncü bir fikir ekledi. Bu fikir, göğün kuvvetlerinin ve yerin kuvvetlerinin -ki bunlar bizzat evrenin kuvvetleridir-  dengelerinin bozulmuş olduğu fikridir. Yine bu fikre göre bunu düzeltebilecek, evrenin bu düzensiz güçlerini uyumlu hale getirebilecek şey ise aydınlanmış insandır. Bir noktada kendisini işaret ediyor ama tek ve yegane olduğunu iddia etmiyor. Keza herkes, eğitim yoluyla ruhsal güçlerini geliştirerek göğü ve yeri düzeltebilir ve uyum yaratabilirler. Oldukça görkemli bir vizyon.

Zaman zaman açıkça “ahlakla ilgilenmiyorum” derdi ve kendi yaşam öyküsünde bunun birçok örneği vardır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra da bu değişmedi. Ölümüne kadar mesihçi, sağcı bir ruhsal ideolog olarak kaldı. Iwama’ya gittiği, ruhsal olarak aydınlandığı ve daha sonra pasifizmi benimsediği ise bir başka efsanedir.

Herhalükarda Morihei Ueshiba olağanüstü bir adamdı. Kesinlikle iyilik adına kayda değer bir güçtü. Ancak Aikido’nun yeryüzünde barış yaratmak amacıyla yaratıldığına dair bu basit fikrin altı tam olarak doldurulmuş değil. Seksenlerin başında, Phil Relnick’in yönetimi altında, Japan Martial Arts Society (JMAS) adında bir organizasyon kurmuştuk. Yılda dört kez, büyük üstatlardan biri gelir ve Japonya’da yaşayan Japon olmayanlara sunumlar yapardı. O-Sensei’nin oğlu Doshu Kisshomaru bir sunum yapmıştı. Samimi bir adam elini kaldırdı ve “Babanız ne zaman pasifist oldu?” diye sordu. Birisi bunu Doshu’ya çevirdi ve Doshu’nun yüzündeki şaşkın ifadeyi hepimiz gördük. Adam tekrar tercüme etti ve Doshu tepki verdi. Gerçekten gözlerinde yaşlar vardı ve “Babam hiçbir zaman pasifist olmadı” dedi.

Doshu’nun dediği gibi, Ueshiba Sensei tüm bu paradigmanın dışındaydı. Başka bir şeyden, herkesin bir araya getirmeye ve anlamaya çalıştığı başka bir bulmacadan bahsediyordu. Savaş sonrası Aikido, bir hayatta kalma girişimiydi. Keza karşılarında temelde, Japon savaş sanatlarının ne olduğu konusunda iyi ya da kötü hiçbir kavrayışa sahip olmayan bir düşman kuvveti “Müttifikler” vardı.

Bahsettiğiniz etkinlikte Doshu Kisshomaru’nun cevabı hakkındaki hikayeyi hiç duymamıştım.

Kisshomaru Sensei, Aikido’yu kültürler ve bireyler arasında çatışma çözme, uyumlaştırma aracı olarak kullanarak neo-Shinto ideolojisini daha sosyal bir çerçeveye dönüştürdü. Bunun için onu suçlamıyorum, çünkü Morihei Ueshiba’nın yarattığı şey aslında küçük bir mezhepti. Elbette bu eleştiri, herhangi bir koryu’ya kolayca uygulanabilir. Aikido, niş bir uygulamadan çok iyi bir şey elde etme ve onu daha geniş bir kitleye ulaştırma girişimiydi.


Bununla birlikte, ortaya çıkabilecek bazı problemler var. Bir savaş sanatı çalışıyorsak ve bu sanat giderek mücadeleye dair detaylarını kaybederse, bir yerden sonra sadece bir tür temas doğaçlaması haline gelir. Havalı bir dans biçimine dönüşür. Savaş sanatı arayan biri için, bu oldukça sinir bozucu olabilir. İnsanüstü yeteneklere sahip, belki de insanüstü bir güce sahip, insanları yönetebilen, çok güçlü insanlar hakkındaki hikayeler aracılığıyla pek çok insan Aikido’ya çekildi. Büyük bir kendo-iai ustası Haga Junichi, “Ueshiba Japonya’daki en iyi kılıç ustasıydı” dermiştir. Bunun gibi kayda değer birçok üstadın hikayelerinde “Ueshiba gördüğüm en iyi adamdı” cümlesiyle karşılaşabilirsiniz.

Ama bugün insanların “Bir Aikido dojosuna gittim ve şimdiye kadar gördüğüm en iyi, en güçlü savaş sanatıydı” dediğini pek duymazsınız. Demek ki, bir yerlerde bir şeyler eksik. Ancak bakarsanız izleyebileceğiniz tüm videolarda Ueshiba, bugün yaptığımız tekniklerin aynısını yapıyor. Daito-ryu’ya bakıyorsunuz, daha ayrıntılı ama aynı şeyler. Ben Aikido tekniklerini, bedeninize uygulanan kuvveti yönetmek için üç boyutlu uzayda, hemen hemen her durumda organize olmanızı sağlayacak bir yol olarak görüyorum. Ueshiba Sensei ve öğrencilerinin sahip olduğu, kısaca içsel güç dediğimiz bu özel yetenekleri kaybedersek, çok talihsiz olur.

Uke’nin rolü gerçekten değişmelidir. Şu anda çoğu Aikido dojosu için uke’nin rolü, bir saldırı yapmak ve arkasından pasif hale geçmek. Ukemi yapabilmek için bir düzeyde bez bebeğe dönüşüyorlar. Ben en saf haliyle Aikido’da eğitilen kişinin uke olması gerektiğine gerçekten inanıyorum. Biri bir uzvuma kuvvet uyguladığında benim yapmam gereken bu kuvveti etkisiz hale getirmek ve cevap vermek olmalı. Bu gerçek Aikido. Bence biz şu an Aikido’yu tersinden anlamış durumdayız. Mesela biri bana nikyo yaparken ve bileğim acıyorken, bu durumdan kurtulabilmek için üzerimdeki baskıyı bedenimle nasıl yönlendirebilirim? Nikyo uygulayan kişi, iki elini benim tek elimin üzerine koymayı seçtiğinde, aslında bileğimi yakalamaya çalışırken kontrolü bana teslim etmiş oluyor. Bir sonraki adımda ben bu durumu nasıl kendi yararıma kullanabilirim? Teknik düzeyde, bence Aikido’nun gitmesi gereken yer tam da burası ve bu oldukça büyüleyici bir çalışma olurdu.

Çok ilginç gerçekten. Düşüncelerinizi ”Hidden in Plain Sight” adlı kitabınızda ayrıntılı olarak özetlemiştiniz.

Evet, sanırım sekiz yıl önce yazmıştım. Aslında kitap fikri Aikido Journal aracılığıyla başladı. İçsel güç kavramıyla ilgilenmeye başladığım dönemde köşe yazıları yazmaya da başladım. Yanıt yazma alışkanlığına sahip Aikido Journal okuyucularıyla muazzam bir diyalog ortaya çıkmıştı: Mike Sigman, Dan Harden ve Yazawa Tomo ilk aklıma gelenler ve elbette daha birçok kişi vardı. Yazarak, Rob John ve sonra Akuzawa Minoru gibi insanlarla tanıştım. Benzer fikirleri farklı yönlerden inceleyen bu insanlarla aramızda harika diyaloglar oldu. Böylece yeni bir makale grubum oldu.

Bu makaleler üzerinde çalışmaya başladım ve Hidden in Plain Sight‘ı ortaya çıktı. Hidden in Plain Sight’ın tezi, büyük ölçüde kaybolmasına rağmen, çoğu Çin kaynaklarından elde edilen ve Japon savaş sanatlarına aşılanan fiziksel eğitim türleri olduğudur. Bu bilgiler tamamen kaybolurlarsa, en iyi savaş sanatçısı yirmili yaşlarının sonlarında olacak ve ardından kademeli bir düşüş başlayacak. Sadece teoride değil, teknikte ve güçte gelişmeye devam etmenin bir yolu yok mu acaba? Bu arada, yalnızca tek bir tür özel güç eğitiminden bahsetmiyorum. Her biri kendi özelliklerine sahip olan birçok tür vardır. Mesela bunların arasında “Altı Uyum” olarak adlandırılan bir yöntem vardır. Klasik bir içsel kuvvet antrenmanıdır ve Gök-Yer-İnsan fikri ile aynı paradigmaya dayanır.

Hidden in Plain Sight’ın orijinal sürümünü birkaç yıl önce yazdım. Birçok insanla konuştuktan ve onlardan bir şeyler öğrendikten -ve elbette bu yöntemleri bizzat pratik ettikten- sonra kitabı tekrar ele almaya karar verdim. Böylece neredeyse yeni bir kitabım oldu. Birçok bölüm gözden geçirildi ve birçok yeni bölüm eklendi. Kitap yaklaşık 60.000 kelime genişledi. İçsel güçle ilgili bölümün yanı sıra, Takeda Sokaku’nun Daito-ryu’sunun (ve dolayısıyla Ueshiba Morihei’nin Aikido’sunun) köklerini çok daha doğru bir şekilde belirleyebildiğime inanıyorum. Dövüş becerisine ve bunun ötesinde, her hareketin en verimli şekilde tüm vücudu kapsadığı, bağlantılı bir beden gelişimine uygulanan, fiziksel bir kültürün köklerini araştırıyorum. Kitabın ikinci kısmı, edindiğim tüm yeni bilgileri Daito-ryu ve Aikido konularına uygulayarak ilk baskıyı genişletiyor ve geliştiriyor.

Yeni baskı ne zaman çıkacak?

Nisanda. Hidden in Plain Sight şu anda ön satışta. Diğer savaş sanatları kitaplarımla birlikte, yayıncım Freelance Academy Press‘ten edinilebilir. Bunların dışında diğer yazılarımla ilgilenenler Edgeworkbooks.com adresine göz atabilirler. Daha fazla şey arayanlar için bir de web sitemiz var; kogenbudo.org. Bu bir kelime oyunudur: ko “eski”, gen ise “modern” anlamına gelir. Web sitesinde daha kısa yazılarım ve röportajlarım var. Ama asıl amaç, saygı duyduğum insanları Budo alanında ilgilendikleri konu üzerine bir makale yazmaya davet etmek. Mesela, John Driscoll bir Judo ve Aikido çalışanıdır. Daito-ryu’da kaç tane Aikido tekniğinin bulunduğuna dair tam bir karşılaştırma çalışması yaptı ve yüzde 70’in üzerinde bir benzerlik buldu. Ayrıca Daito-ryu dışında bir kaynaktan türetilen bir teknik olup olmadığını görmek için her Aikido tekniğine baktı. Ueshiba’nın gençliğinde eğitim aldığı Yagyu Shingan-ryu ekolü üzerinden Aikido’nun koshinage tekniği hakkında çok iyi araştırılmış bir makalesi var. Bunun yanında Dave Lowry var, Japon savaş sanatları kültürü hakkında konuşmalar yapıyor. Her neyse, bunun gibi bir sürü şey. En son yazarımız Avustralya’da kariyerli bir polis memuru ve ona polis işinde klasik bir geleneksel savaş sanatı tekniğini her kullandığında bir rapor yazma görevi verdim.

Bu gerçekten harika bir sohbetti. Görüşlerinizi ve bakış açınızı Aikido Journal ile paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.

Josh, bu fırsat için ben çok teşekkür ederim. Sadece seninle konuşmak değil, aynı zamanda Matsuoka Haruo Sensei ile tanışmama aracı olduğun için. Birbirimizi uzaktan tanıyorduk, ancak bu röportajı yapmak bana başka bir tanıdık ruhla, benimle aynı bilgileri arayan başka bir kişiyle tanışma ve umarım işbirliği yapma fırsatı verdi.

Son olarak Aikido ile ilgili ilginç olan, bir tür fiziksel bilmece sunan bir çalışma olmasıdır. Aikido hakkında ve Aikido içinde, şimdiye kadar uğraştığım neredeyse tüm savaş sanatlarından daha fazla tartışma var. Bir yandan, bu tartışmalardan bazıları insanların zamanını boşa harcayabilir (şüphesiz, çoğu zaman öyledir). Ancak diğer yandan, çok karmaşık bir bulmacayı çözmeye çalışan çok sayıda zeki ve özverili insan olduğunda, sadece sürecin sonu değil, aynı zamanda mücadelenin kendisi de muazzam ödüller sunar.

Yazar Hakkında: https://kogenbudo.org/ellis-amdur-japanese-budo/
Kaynak: Aikido Journal – Ellis Amdur: On Aikido

Çeviri: Oğuzhan Yılmaz
Fotoğraflar: Aikido Journal – Metnin asıl kaynağından alınmıştır.

Leave a comment

0/100

Total
0
Share