Ellis Amdur 50 yıla yakın bir süredir Aikido ve diğer savaş sanatları (Ryu) üzerine çalışmaktadır. Koryu Bujutsu gibi geleneksel sanatların yanı sıra, geleneksel prensiplerin modern kolluk kuvvetlerine uygulamasını hedefleyen projelerde yer almıştır. Üretken bir yazardır. Kurgusal olmayan çalışmaları, kişiler arası tehlikeli durumların taktiksel ortadan kaldırılması, Japon savaş sanatlarının tarihçesi ve analizleri gibi konuları kapsar. Bu alandaki en son çalışması olan Hidden in Plain Sight adlı kitabının yeni baskısı, Japon savaş savaşlarında ezoterik gücü geliştirme teknikleriyle ilgilidir. Kurgusal eserleri arasında Japon Meiji döneminde geçen tarihsel bir roman ve spekülatif kurgu yazarları Neal Stephenson, Mark Teppo ve tarihçi Charles Mann ile birlikte yazılmış bir grafik romanı vardır. Ellis, Japon savaş sanatlarının evrimini, şimdiki ve gelecekteki rollünü ve Aikido’nun geçmişine dair görüşlerini tartışmak için Aikido Journal’a bir röportaj verdi. Üç bölümlük dizinin okuyacağınız bu ilk bölümü uzunluk ve berraklık için düzenlenmiştir.
1.Bölüm
Geleneksel Japon Savaş Sanatlarının Yükselişi
Buradasınız
3.Bölüm
Aikido Üzerine
Josh Gold (Aikido Journal): Geleneksel savaş sanatlarından, kolluk kuvvetlerine, sosyal hizmetlere ve yazdığınız kitaplara kadar benzersiz bir alanınız var. Geleneksel savaş sanatlarının modern toplumdaki ve gelecekteki rolüne dair görüşünüzü almak isterim. Ancak oraya gitmeden önce, geleneksel savaş sanatlarının tarihsel rolünü bize anlatabilirseniz, ilginç olur ve bize bağlam sağlar.
Ellis Amdur: Oldukça karmaşık bir konu, aslında bunun hakkında bir kitap yazmıştım.
İlk efsanelerden biri, ryuha koryu olarak adlandırılan klasik Japon savaş sanatlarının savaş alanına ait sanatlar olduğudur. Bu doğru değil.
Bugün gençlerimizi askeri temel eğitime göndermemiz gibi, geçmişte de ryu‘nun genç savaşçıları savaşa hazırlayan bir temel eğitim olduğu fikri yanlıştır. Heiho ya da Heijutsu olarak bilinen askeri taktik okulları düzenli askerleri eğitir ve subaylara kendi askerlerini nasıl eğiteceklerini öğretirdi. Ryuha‘nın geliştirildiği dönemde, savaşçıların kendi birliklerinin önünde bire bir savaştıkları olurdu. Fakat önceki dönemlerden farklı olarak, bu durumda hayatta kalanlar kendi subayları tarafından, askeri düzende hareket etmedikleri ve romantik bir aptal oldukları için eleştirilirlerdi.
Askerler devasa düzenler halinde savaşır ve bu geniş çaplı düzenlerde etkili olmak için eğitim yaparlardı. Örneğin, bir grup ashigaru (düşük dereceli savaşçılar), bellerine kadar nehre girerler ve mızraklarını tekrar tekrar suya saplayarak suburi yaparlardı. Bu bir güç eğitimiydi. Bütün askeri tatbikatlarda olduğu gibi uyumlu hareket ederlerdi. Burada fikir, insan zihnini mekanize etmek ve böylece bireysel karar alma yerine kolektif düzen tarafından yönetilmesini sağlamaktı.
Şimdi, bu süreçte, askerlerinizin davranışlarının mekanize edilmesini istiyorsunuz, ancak akıllı bir askeri güç de subaylarının belirli bir düzeyde yaratıcı ve uyarlanabilir olmasını istiyor. Bu gereksinimle, ryu organik bir şekilde iki sebeple gelişmeye başladı. Birincisi, bireysel savaşçılığın çekiciliği ve nasıl başarılı olunacağını öğrenme isteğiydi.İkinci sebep ise başkalarına öncülük edecek türde bir savaşçı yaratmaktı. Bunu savaşçı sınıfı için bir çeşit sosyalleşme süreci olarak düşünebilirsiniz. Japonya’daki savaşçıların çoğu, bushi veya samuray sınıfının üyesi değildi. Onlar çiftçiydiler. Başka alanlardan alınmış ve savaş alanına getirilmişlerdi.
Kılıcın Japon savaş sanatlarındaki rolünden bahseder misiniz?
1400 ve 1500’lerde yapılan savaşların çoğu mızrak ve ateşli silahlarla yapıldıysa, peki kılıç neden hala eski ryu’nun çoğunlukla birincil silahıydı? Aslında bu sembolikti, kişinin toplumdaki rolünün, diğerleri üzerindeki iktidarının bir sembolü idi. Kılıç bireysel olarak belirli bir uyum geliştirmişti. Elbette savaşta kılıcınızı, mızrağınızı ya da o an gereken neyse kullanabilirdiniz. Ama en erken ryuda bile kılıcın çok daha farklı bir işlevi vardı. Bu konudaki en iyi araştırmalar, Karl Friday ve William Bodiford adlı tarihçiler tarafından yapıldı ve her ikisi de bir koryu savaş sanatı olan Kashima Shinryu‘nun uygulayıcılarıdır. Ryu hakkında tüm bu geleneksel bilgilere ulaşmamızı sağlayan bir sürü harika kaynak var.
1637-38’deki Shimabara İsyanı, klasik Japon savaşçıları samurayların korkunç bir iş çıkardığı savaştı. Ondan sonra, yüzlerce yıllık bir totaliter barış vardı. Genel kanının aksine, ateşli silahlar yasaklanmamıştı, ancak tecrit edilmişlerdi. Her kalenin kendi ateşli silahı vardı. Bu dönemde 2000’den fazla çiftçi ayaklanması yaşandı. Genellikle, çiftçiler tırmıklarıyla, çapalarıyla samurayları dövüyorlardı. Samuraylar kaleye geri çekiliyor, ateşli silahlarını alıyorlar ve çiftçileri vurup öldürüyorlardı ve sonra tekrar ateşli silahları bırakıyorlardı.
Devletin silahları kontrol ettiği ve vatandaşların belirli silahlara sahip olmadığı bir sistem söz konusu olduğunda, Japonya’nın bunu çok başarılı bir şekilde yaptığı söyleyebiliriz. Temel olarak, güç egemen sınıfın tekelindeydi ve bu yüzden çoğunlukla aç kaldıkları için isyan eden çiftçiler, ateşli silahları olmadığı için başarısız oluyorlardı.
Bunlar etkileyici bakış açıları.
Bundan sonra olan şey ise ryu’nun gelişimiydi. Koryuların çoğu savaş döneminde gelişmemişti. Otoriter -belki de totaliter- barış dönemlerinde geliştirildiler. Devlet neredeyse tam bir güç tekeline sahipti ve savaş alanına dair taktiksel konuların araştırılmasına gerek yoktu. Bu yüzden değil zırhla nasıl savaşacağınıza, zırhı nasıl giyeceğinizi veya bunun gibi şeylere fazla ilgi duyulmuyordu. Samurayların rolü egemen sınıf haline gelmişti. Polis teşkilatıydılar ama aynı zamanda bürokratlar haline geldiler. Vergiler, sayımlar ve diğer her şeyi yapıyorlardı.
Sonuç olarak, en basit anlamıyla “kalem ve kılıç birlikte” anlamına gelen bunbu ryodo ideolojisi yaratıldı. Buradaki fikir, gerçek savaşçının aynı zamanda kültürlü bir insan olacağıydı. Kulağa çok güzel geliyor, ama gerçekte kastettiği şey: “Haydi, potansiyel olarak bir devrim başlatabilecek bu enerjiyi yönlendirelim ve sizi sadık bir bürokrat yapalım.” idi. Kravat takmak yerine kılıç kullanan bir Orta Çağ ofis çalışanı. Bu adamların çoğu kılıcını hiç kullanmadı, nokta.
Bu zamanlarda bir çok farklı ryu nasıl gelişti?
Çoğu Ryu, daha o dönemde, giderek stilize olmaya, resmileşmeye ve pürüzlü kenarlarını yitirmeye başlamıştı. Ama ilginç bir şekilde, barışın ve dojo’nun lüksünde, gittikçe daha fazla teknik keşfedildi. Bunun tek bir nedeni vardı; zamanınız varsa, neden biraz daha yaratıcı olmayasınız ki? Bu, inanılmaz derecede komplike eğitim yöntemlerinin ve mükemmel okulların yaratılmasıyla sonuçlandı. Ancak her şey olumlu değildi. Aşırı komplike hale gelmek, modern savaş sanatlarında da gördüğümüz gibi sanatın dojo dışında etkinliğinin kaybedilmesine neden olabilir.
Brezilya Jiu Jitsu’suna bakarsanız, kelimenin tam anlamıyla rakibe sırtınızı döndüğünüz ve “haydi beni yakalamaya çalış, zemine dalıp kaybolacağım” der gibi durduğunuz “donkey guard” denilen bir pozisyon vardır. BJJ bağlamında, yaratıcıdır ama kesinlikle çatışmaya uygun değildir. Bahsettiğimiz dönemde aynı şey Koryu’da da oldu. İnsanlar detaylandırmaya başladı, ancak detaylandırmanın başka bir nedeni vardı. Ryu, bushi olmayanlara (sivillere) açıldı. Okuduğum bir araştırma, 1700’lerde Saitama Bölgesi’nde, 50 ryu’dan 45’inin, askeri olarak değil genel amaçlarla yönetildiğini söylüyordu.
Gerçekten mi?
Evet. Halktan insanlar gittikçe daha fazla para kazanıyorlardı. Japonya ticari sınıf üzerinden giderek sermayeleşirken, insanlar da ticaret ve toprak değişimi yoluyla giderek güçleniyorlardı. Zenginleşen sözde köylüler için bir ryu’ya katılmak, modern bir yeni zenginin bir taşra kulübüne katılması gibiydi. Sosyal sermayelerini genişletiyorlardı. Tabii ki bu aynı zamanda ryu’nun uygulanışını ve gelişmesini etkiliyordu.
Diğer bir şey ise, profesyonel savaşçıların – bushi sınıfı – maaşlarını nasıl arttırabileceğiydi. Efendinize gidip “Hey, bir sanatta daha menkyo (savaş sanatları öğretme lisansı) aldım” derseniz, gerçekten de maaşınız biraz daha artabilirdi. Ryu, “Aha!” diyor ve daha fazla sertifika satmak için giderek daha fazla teknik yaratmaya başlıyor. Sürekli eğitim gibi, değil mi? Her yıl, 200 saatinizi ya da her neyse, bir süreyi ayırırsınız ve maaşınız biraz artar. Elbette, birçok durumda, bu makimono (parşömen) için, o menkyo için para ödüyorsunuz ve bu nedenle ryu ile samuray arasında karşılıklı bir destek toplumu oluşuyor.
Bu kulağa biraz fazla küçümseyici gelebilir. Demek istediğim, bu dönemi tartışan birçok harika materyal var ve bunlar bir çok kaynakta yazılmış. İsterseniz, bu sanatların sosyal etkileri ve sosyal rolleri hakkında konuşalım.
Sanatların bazıları siyasi oluşumlardı. Belki de aralarında en öne çıkanı kılıç ustalığı okulu olan Yagyu Shinkage-ryu idi. Burada sadece shogun kılıcını öğretmiyorlar, aynı zamanda yönetime danışmanlık yapıyorlardı. Stratejik teorilerinin çoğu ülke yönetiminde politik teoriler olarak kullanılıyorlardı.

Ryu’nun bir kısmının bir dereceye kadar siyasi bağımsızlığı vardı. Meiji döneminde, bazıları tam anlamıyla siyasal varlıklar, pek azı da devrimci varlıklar oldular. Meiji, modern dönemin başlangıcı oldu.
1800’lerden itibaren ryu, rekabetçi eğitim ortamda giderek homojenleşmeye başladı. Kenjutsu yerini, bambu kılıçlar ve zırhlar ile yapılan eskrime bırakmaya başladı. Jujutsu alanında serbest stil boğuşma yarışmaları kabul gördü. Önce dojo içi mücadelelerin ve ardından farklı dojolar arasında yarışmaların sayısı giderek arttı. Ancak bu, vazgeçilmez olan kata eğitimini zayıflattı. Form çalışmaları, herhangi bir savaş sanatının etkili olabilmesi için kesinlikle gereklidir. Bir hareketi içgüdüsel hale gelinceye kadar tekrarlamazsanız, vücudunuz adrenalinle dolduğunda tüm becerilerinizi kaybedersiniz.
Tamamen serbest stil çalışmanın sorunlardan biri asla bir form geliştirmemenizdir. Örneğin silahla atış yaparken, her şeyin doğru şekilde desteklendiği, silahın doğru şekilde hedeflendiği, gözlerin hedefe doğru şekilde odaklandığı bir duruşun olması gerekir. Bunu sürekli tekrar etmediğiniz takdirde, adrenalin pompalamaya başladığınızda duruşunuz istediğiniz gibi olmayacaktır. Kata’nın (koreograflanmış formlar) gerçek değeri, her bir formun mantıksal olarak başka bir forma yol açtığı bir sistemine sahip olmasıdır. Gerçekten iyi okullar, her tekniğin bir başkasına yol açtığı bir tür dairesel yapıya sahiptir. Bu “Vay. Bu harika tekniği ve şu harika tekniği eklemek istiyorum.” demekten fazlasıdır.
Öte yandan, sadece form alıştırmaları yaparsanız giderek kısırlaşabilirsiniz. İşte bu nedenle Orta Çağ’da rekabete dayalı çalışmalar yükselişe geçti ve nihayetinde Kendo ve Judo’ya dönüştüler. İlk zamanlarda Judo ve Kendo, insanlar “Bu tekniği birilerinin üzerinde denemek zorundayım” dediklerinde başladı. Böylece minimal veya kontrolsüz bir ortamda, yaralanma veya ölüm ihtimali olmadan yeteneklerini test etmenin bir yolunu bulmaya başlamışlardı.
Tamam, şimdi modern zamanlara dönelim.
Geleneksel savaş sanatlarının doğuşu ve yükselişiyle ilgili bu büyüleyici ayrıntıları paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Bunun, günümüz toplumunda geleneksel savaş sanatlarının rolünü tartışmak için bize harika bir bağlam sağlayacağını düşünüyorum.
Yazar Hakkında: https://kogenbudo.org/ellis-amdur-japanese-budo/
Kaynak : Aikido Journal – Ellis Amdur, The Rise Of Traditional Japanese Martial Arts
Çeviri : Oğuzhan Yılmaz
Fotoğraflar : Aikido Journal – Metnin asıl kaynağından alınmıştır.