Yüzüklerin Efendisi serisinin yaratıcısı J.R.R Tolkien, sadece bir hikaye yazmakla kalmamış, yaratılış öykülerinden başlayarak eksiksiz bir dünya yaratmıştı. Tanrıların doğuşundan, ırkların tarihine kadar herşeyi onlarca kitapta anlattı. Tolkien bununla da yetinmedi. Orta Dünya’da yaşayan ırkların dillerini de tutarlı biçimde oluşturdu. Özellikle bunlardan bir tanesine, Elf diline özel bir yer ayırdı. Bulunduğu noktadan yeni bir dil yaratmaya nasıl geldiği bambaşka bir araştırma ve yazı konusu ama geldiği noktada elinde kökenleri, dil bilgisi ve pratiği olan bir dil vardı. Bugün dünyada Elfçe konuşabilen insanlar olduğunu biliyor muydunuz?
Aklıma şu soru geliyor; Elfçe öğrenmek için vakit ayıran insanlar sadece bir öykünün hayranı oldukları için mi bunu yapıyorlar? Yoksa bunun arkasında başka bir şey olabilir mi? Günümüz modern çılgın dünyasında çocuklarımıza muhtemelen geleceklerini garanti altına alacak bir meslek sahibi olmalarını ve geçerli dillerden birini öğrenmelerini söylüyoruz. Ama bunu yaparken aslında sonsuz boşluğun bir köşesinde, karanlık uzayda dönerek ilerleyen bir kaya parçasının üzerinde hep birlikte yaşadığımız gerçeğini unutuyoruz. Hiçbir şeyin kalıcı ve garanti olmadığını, hiçbir şeye aslında tam olarak sahip olmadığımız gerçeğini yadsıyoruz ve aslında Tolkien’in hayal gibi duran Orta Dünya’sından çok da gerçek olmayan bir düzen içinde yaşıyoruz. Belki de bazı insanlar bu hisle, neden bu kaya parçası üzerinde bir aile olamadığımızı düşünerek, engellerden, ayrımlardan özgürleşmeye ve ortaklaşmaya yönelmeleye çabalıyorlardır. Dil ya da ortaklaşılan yaşam pratikleri bizi tekrar bir aile yapmak için çok işe yarar araçlar olabilirler.
Bu birlik ve anlayışı ilk hayal eden kişi Tolkien değildi elbette. Savaşsız bir dünya fikrinden büyülenerek büyüyen Ludvik Lejzer Zamenhof, (1859 – 1917) henüz 14 yaşındayken ( 1873 ) bu umutla tohumlar atmaya başlamıştı. Daha sonra dilbilimci ve göz doktoru olan L.L. Zamenhof, 1887 yılında dünyanın ilk ve en çok kullanılan planlanmış dilini geliştirmiş ve adına Lingvo Internacia ( Uluslararası Dil ), demişti. Aynı yıl dili tanıtmak için yayınladığı Unua Libro ( İlk Kitap ) adlı kitabında kendisi için Doktoro Esperanto ( Dr Umut Eden ) ismini kullanmıştı. Zamanla bu takma isim, dilin ismi olarak kullanılmaya başlamış ve Esperanto umut edenlerin dili olmuştu.
Esperanto Hakkında
Zamenhof, başta Latince ve Yunanca dillerini basitleştirmeyi düşünüp sonra işin içinden çıkamayacağını anlamış. İngilizce öğrendiğinde fiil çekimlerinden haz etmemiş. Bir çok dil üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda, Esperanto’yu 16 temel ve basit kural üzerine şekillendirmiş. Dolayısıyla kolay öğrenilebilir ve kullanılabilir bir dil ortaya çıkmış. Bir kelime öğrendiğinizde bir çok şeyi öğrenmiş oluyorsunuz. Cümlenin başına ben yerine biz siz onlar kaç kişi eklerseniz ekleyin, geri kalanında hiçbir şey değişmiyor. Herşey yazıldığı gibi okunuyor. Olmadık istisnalar, özel kurallar yok. Bence melodisi biraz İspanyolca’ya benziyor. Bütün cins isimler -o eki alıyor. ( libro: kitap hundo: köpek gibi ) Birkaç tane işlevsel ön ek var. Mesela varma sıcak, mal-varma soğuk, seka kuru, mal-seka ıslak gibi. Bu sistem, dil öğrenmenin en sıkıcı kısmı olan kelime biriktirme işini epey kolaylaştırıyor. Şöyle bir iki örnek daha verelim mesela:
Esperanto Bayrağı: Esperanto hareketine atıfta bulunan en yaygın simge yeşil renkli yıldızdır. Yıldızın rengi umudu, beş kanadı beş kıtayı temsil eder.
voli: istemek / mi volas: istiyorum / mi volis: istedim /
mi volos : isteyeceğim
legi: okumak / mi legas: okuyorum / mi legis: okudum / mi legos: okuyacağım
Mi volas legi : Okumak istiyorum
Ni volas legi : Okumak istiyoruz
Cümlenin başına ben yerine biz siz onlar kaç kişi eklerseniz ekleyin, geri kalanında hiçbir şey değişmiyor.
Mi lernas Esperanton, sed tamen mi ne povas paroli flue
-Esperanto öğreniyorum, ama henüz akıcı biçimde konuşamıyorum.
( Ama bu cümleyi sağa sola bakmadan yazabiliyorum. )
Henüz anlamına gelen tamen kelimesini cümlenin başına, sonuna ya da ortasına koysanızda anlam değişmiyor.
Esperanto’nun temel 16 kuralını anlatan küçük dosyayı bu bağlantıdan indirebilirsiniz
Uzun uzadıya Esperanto dersi verecek seviyeye henüz gelemedim. Keza buna gerek de yok. Son zamanlarda, özellikle sanal alem gelişmeleri sayesinde Esperanto’ya dair herşeyi bulabiliyorsunuz. Google Translate ve Dualingo dillerinden biri. Spotfy’da Esperanto albümler var. İnternet üzerinden yayın yapan kanallar, konuşma grupları, podcastler, ücretsiz öğreten kurslar… ne lazımsa bulunabiliyor. Hatta Hayrettin Dural imzalı, ilk basımı 2019’da yapılan kocaman bir Esperanto – Türkçe sözlük var.
Esperanto Hareketi
Dünya barışını hedefleyerek yola çıkan her felsefenin, her hareketin ne kadar yol katettiği tartışmaya açık olsa da, bu fikre inanmayı bırakmak için hiçbir sebebin olmadığını düşünüyorum. Esperanto’nun beni yakaladığı ikinci nokta burası. ( Birincisi az sonra…) Keza kendimi bildim bileli hiç kimseye nereli olduğunu sormadım. Karşımdaki kişinin bana ifade ettiği şey, her zaman o an aramızda kurulan iletişim ile belirlendi. Önceden kaydedilmiş ve zihnin bir köşesinde sempatiye ve ya öfkeye dönüşmek üzere bekleyen bağlantılardan uzak durmaya çalıştım sanırım. Eksikleri, hataları olsa da böyle bir dil üzerinden iletişim kurabilmenin hem kendimi başka bir yerden görmemi hem de ilişkilere dair başka kanıksanmış kavramlardan uzaklaşmayı sağlayabileceğini düşünüyorum.
Diğer taraftan böyle düşünen sadece ben değilmişim ki Esperanto, umut etmek ve özgürleşmek fikirleri üzerinden bir çok macera yaşamış. Bir sürü hikaye var, bazıları harika, bazıları tamamen yorumunuza kalmış, bazıları acı verici. Dünya’nın farklı yerlerinde bir çok topluluk Esperanto öğrenmeyi teşvik etmiş, aralarında bazıları ana dil olarak kabul etmiş. 1930’larda milliyetçilik barındırmadığı için Adolf Hitler’in düşmanlığını kazanmış ve takip eden süreçte bir çok Esperantist öldürülmüş. Buna rağmen bugün dünyada milyonlarca insan bu dili konuşuyor ve bu insanlar hiçbir ayrım gözetmeksizin birbirlerini evlerinde misafir ediyorlar. Seyyahlar, öğrenciler, farklı amaçlarla gezen insanlar Esperanto dostlarını dünyanın heryerinde bulabiliyor. Bunun için kurulmuş Dünya Esperanto Gençlik Organizasyonu tarafından yönetilen bir online sistem bile var. Evet, dünyada güzel şeyler yapan insanlar var.
Aikido – Esperanto – Oomoto İlişkisi
Aikido’nun kurucusu olan O’Sensei Morihei Ueshiba, Japonya’nın görece yeni sayılabilecek inanç sistemlerinden biri olan Oomoto inancının bir üyesidir. Hatta kayda değer üyelerinden biri. Oomoto en basit anlatımla tüm varlıkların bir olduğunu fikrini öğretmeye çalışır. Bir çok Kami (Tanrısal varlık) olduğunu kabul eder ve bunların tek bir Tanrı’nın yansımaları olduğunu söyler. Tanrısal bilince yaklaşmanın, onu anlamanın yolu, insanın ruhunu, bedenini ve zihnini arındırmasıdır. Bunu yapmanın yegane yolu ise sanatla uğraşmaktır. Morihei Ueshiba tam bu noktada devreye girer. Babasını kaybetmeden hemen önce tanıştığı Oomoto lideri Onisaburo Deguchi ile çalışmak üzere merkeze gider. Deguchi’nin yönlendirmesiyle Oomoto takipçilerine sanatını öğretmeye başlar. Böylece Morihei Ueshiba’nın ilk dojo’su olan “Ueshiba Juku” burada açılır. O dönem Ueshiba, Daito-ryu jujutsu formunu öğretmektedir. Hikayenin bu kısmı ile ilgili daha fazla detay için, Aikido Journal’dan çevirisi yaptığımız ve Morihei Ueshiba ile Oomoto arasındaki ilişkiyi anlatan yazıya lütfen bakınız: Morihei Ueshiba ve Onisaburo Deguchi
Kaynaklar ve Bağlantılar
Aynı zamanda Oomoto takipçilerin pek çoğu Esperanto öğrenmektedir ve Oomoto bunu her zaman destekler. Resmi web sitesinde, neden bu dile önem verdikleri sorulduğunda şu cevabı verirler:
Yeniden inşa edilen dünyada hiçbir siyasi veya dini çekişme veya rekabet olmayacak. Herkes gezegen ve tüm sakinleri için aynı barış, uyum ve refah hedefleri için çalışacaktır. Bu hedefe ulaşmak için herkesin kendi anadiline ek olarak tarafsız bir evrensel dil şarttır.
Yazarlarımızdan Melike, Oomoto merkezine yaptığı ziyaret sırasındaki deneyimleri üzerinden bir yazı yazmıştı.Lütfen bakınız: Aikido’nun kökleri: Oomoto ve Ueshiba . Merkezde sergilenen tüm işlerin üzerinde Japonca ve Esperanto açıklamaların olduğunu söylemişti.
Şöyle bir kabaca baktığımızda Oomoto inancının, Aikido’nun barışçıl felsefesinin temellerini attığını rahatlıkla görebiliriz. Esperanto ise sınır tanımama konusunda ikisini de destekler. Bu üçü de tüm insanlığı bir aile olarak algılamaktan, ayrıma sebep olan tüm fikirlerden uzaklaşmaktan, tüm varlıkların aynı özden gelmesinden bahseder. Bu üçünü birlikte anlamaya çalışmak, birlikte pratik etmek önce kişinin kendi aynasına ve sonra dünya bakışına neler katabilir; bunu bir düşünebiliriz belki.
AikidEo – Esperanto ve Aikido web sitesinin logosu
Son Söz
Esperanto öğrenme ve Aikido – Oomoto ilişkisine daha yakından bakma yolcuğunun çok başındayım. Bunun kişisel pratiğime ne katacağına dair fikrim az, heyecanım ve merakım çok. Ama hepimizin bildiği gibi kervan yolda düzülür. Ben de bu konuda yola çıkmaya hazırım sanırım. Diyeceğim şu ki;
Ey bu yazıyı buraya kadar okumuş değerli, sabırlı, şahane insan. Eğer ki okuduklarına bir diyeceğin, ekleyeceğin ya da önereceğin bir kaynak varsa, ne şekilde olursa olsun bir yorumun, bir fikrin varsa, durma paylaş. İster yorum yaz, ister mesaj at. İstersen bir yazı da sen yaz paylaşalım.
Esperantist yazarlara her zaman yerimiz var.
Ni ĉiam havas lokon por esperantistoj verkistoj
Oğuzhan Yılmaz
25 Şubat 2023