Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Evet Felsefesi Var

İnsanlar genelde Aikido dojolarına,  diğerlerinden farklı bir felsefe var diye gelirler. Öyle değil mi hocam önemli olan dövüşmek değil bu işin felsefesini öğrenmek! Bu elbette doğrudur. Ama çoğu zaman bu felsefi olma arayışı daha önemli detayların gözden kaçmasına ya da ihmal edilmesine, yanlış anlaşılmasına sebep oluyor.


 Şu eski hikayenin kıssadan hissesi gibi;

Savaş sanatlarında ilerlemek isteyen öğrenci, öğrencisi olmak için çevredeki en büyük ustayı  görmeye gider. Önce sorar sizin yanınızda pişmem ne kadar sürer diye. Usta belki 3 belki 5 yıl, bilemem der. Bizimki başlar kendi özelliklerini anlatmaya, şunu çalıştım, bunu yendim, günde şu kadar çalışırım, şöyleyim böyleyim diye. O zaman usta şöyle bir bakar ve 10 yıl der. Adam şaşırır. Usta der, sen beni anlamadın, ben senin buradaki öğrencilerinin iki katı çalışıyorum ve onlardan iki kat bilgiliyim, benim daha kısa zamanda ustalaşmam gerek der. Usta o zaman 20 yıl sürecek der. Adamın iyice kafası karışır, boş gözlerle bakmaya başlayınca usta yapıştırır cevabı;

“Gözlerini varacağın yere dikersen, yolda her taşa takılır, her çukura düşersin ve varman çok daha uzun sürer. Engellerin arasından hızla ilerlemek istiyorsan, gözlerini yürüdüğün yoldan ayırma”

Aikido üzerine bir şeyler okumuş olan herkesin az çok bu felsefeyle ilgili bilgisi vardır. Adı üstünde, yaşamla uyumun yolu. Tabi ki bir felsefe var işin içinde. Nedir peki bu felsefe? Uyumlu olmak, öfkeden şiddetten uzak durmak, sadece kendini korumak mıdır? Ben açıkcası şudur budur diye tanımlamayı pek sevmiyorum. Bu soruyu soranlara da net bir cevabım olamıyor. En iyisi siz antremanlara katılın diyorum. O zaman anlaşılır hale geliyor çünkü.

Antremanlarda bir takım teknikler çalışıyoruz. Birbirinden farklı temel teknikleri, bir takım asli stratejileri bedenimize yerleştirmek için sürekli tekrar ediyoruz. Bu teknikler aslında insanlara çok çekici gelen o felsefenin bedenlenmiş hali. Yani her antremanda saatlerce Aikido felsefesi denilen şeyi tartışıyor, üzerinde çalışıyoruz. Ama dilimizle, entelektüel beynimizle değil, elimizle ayağımızla bedenimizle yapıyoruz bunu. Hafızamıza değil biliçaltımıza, içgüdülerimize öğretiyoruz felsefeyi.

osensei4Bunu biraz daha detaylandırmak için ikkyo’ya bakalım. En temel kontrol tekniği ve en temel strateji. Saldırı başladığı anda, nage(saldırılan kişi) atak çizgisinden çıkıyor, ukenin(saldıran kişi) merkezine doğru hamle yapıyor. Nagenin üstün pozisyonuna karşılık uke kendisi korumak için uyum sağlıyor. Keskin bir refleksle bedenini döndürüyor ve kolu açıkta kalıyor. Nage ise o kolu alıp hiç güç kullanmadan ukeyi kontrol altına alabiliyor. Ama nage, doğru zamanlamayla iyi biçimde tekniği uyguladığı halde uke uyum sağlamazsa, çok büyük olasılıkla ciddi bir sakatlanma gerçekleşir. Duruma göre bazı teknikler ölüme dahi sebep olabilir. Yani basitçe ikkyo’ya yeterince hakim olduğunuzda saldırganı sadece kontrol edebilir, kolunu ve omzunu kırabilir, hayat boyu taşıyacağı bir sakatlık bırakabilirsiniz. İkkyo’yu sadece kol bükmek olarak öğrendiysen, tekrar düşün derim.

Peki bu durumlar arasında tercihi ne belirliyor. Aikido’nun barışcıl bir felsefesinin olması mı? Kesinlikle hayır. Ukenin sakatlanmamasını ya da ölmemesini sağlayan şey kişinin teknikteki ustalığıdır. Bu tüm aikido tekniklerinin doğasında vardır. Ancak saldırganın bedenini, enerjisini hissetmeyi ve ona göre davranmayı öğrendiğinde, duruma uyum sağlayıp gerekeni doğru biçimde yapabilirsin. Aksi halde, dojoda zamanın çoğunu aikido felsefesi üzerinde sohbet ederek geçirdiysen, böyle bir durumla karşılaştığında iki sonuç gerçekleşebilir, ya barışçıl olmaya çabalarken bıçaklanırsın ya da küçücük bir saldırıya aşırı tepki verip kendini korumaya çabalarken saldırganın kolunu koparırsın. Her iki durumda da uyumdan ya da kontrolden sözetmek mümkün değil.

Aikido’nun doğru çalışıldığı dojolarda amaç filozoflar yetiştirmek değildir. Kişiler önce teknikte ustalaşmalıdır. Bunun içinse tüm sorular, tereddütler bir kenara bırakılır ve teknikler tüm enerjiyi ve zihni vererek çalışılır. Öğrenci belli seviyeden sonra kendini koruyabilir hale gelir. Daha sonra tekniğin sırlarında ustalaştıkça, kol bükmeyi düşünmeyi bırakıp stratejileri algılamaya başladığında hem kendini hem saldırganı koruyabilecek hale gelir. Bu arada farkında bile olmadan felsefeyi öğrenmiş değil, idrak etmiş olur.

İdrak etmek burada kilit nokta. Konuyu enine boyuna düşünmeyi değil, doğrudan pratik yoluyla anlamayı içselleştirmeyi kastediyorum. Felsefe kitapları okumak ya da bunları konuşmak zihinsel besinlerdir sadece. Elbette beden gibi zihninde besine ihtiyacı vardır. Ama fazlası obez yapar hareket edemez hale getirir. Yeterli miktarda besin ve bol miktarda pratik bütün cevapların gelmesini sağlayacaktır.

Birkaç sene önce, dojomuza gelen bir arkadaşımız dersi izledikten sonra aikido öğrenmek istediğini, ancak insanların ve bir resmin önünde eğilmenin doğru olmadığını, dinsel düşüncelerinden dolayı bunu yapmayacağını söyledi. Biz de sorun olmadığını, derslere gelebileceğini söyledik. Başlarda gerçekten ne seramonilerde kamizaya ne de çalışma arkadaşına eğilerek selam vermiyordu. Daha sonra durum yavaş yavaş değişti. Konu hiç konuşulmamasına rağmen, çalışmaya başlarken arkadaşlarına eğilmeye başladı. Çünkü teknik yaparken başkasının bedenini ödünç aldığını ve kendisininkini emanet ettiğini, düşe kalka, ukelik yaparak fark etmişti. Bunun değerini hissetmeye başlamıştı. Neden eğiliyoruz başlığıyla yüzlerce yazı, kitap veya çeşit çeşit öğretinin açıklamalarını okumamıştı. Ama artık bunu ne demek olduğunu, kendi fiziksel deneyimi sayesinde biliyordu.

İnsan bu yolda uzun mesafeler katettiğinde, birçok bilgi içselleştirilmiş gerçeklere dönüşür. Zihinsel olarak tamamen evrensel enerjinin bir parçası olduğunu idrak etmiş, bütünün farkına varmış kişi, kendisine saldıran kişiyle de bir bütün olduğunun farkındadır. Saldırı altında kaldığında, öfke ya da korku hissetmez. Çünkü onun için düşman yoktur artık. Böylece tek çabası bozulan uyumu yeniden sağlamak olur. Kimseyi öldürmek ya da zarar vermek değildir amacı. İşte bu Aiki’nin varacağı son noktadır, Aiki bilgeliğidir.

Belki de Morihei Ueshiba’nın, bugün O-Sensei yani büyük hocası olarak anılmasının sebebi, oluşturduğu sistemin bütünlüğünden kaynaklanmaktadır. Tüm cevaplar, parça parça sürecin çeşitli noktalarına dağıtılmıştır. İlerlemek içinse ne mistik çalışmalara, ne derin meditasyonlara, dualara ya da sayfalarca kitap okumaya gerek yoktur. O-Sensei, tüm bilgisini ve yaşam felsefesi tekniğin içine tatbik etmiş ve hem ruhsal hem fiziksel gelişimin aracı olarak dünyaya sunmuştur. O’nun yolunda yürümenin tek yolu, yorulmadan sıkılmadan teknikte ustalaşmak için çabalamaktır. Gerisini “Aiki” halleder meraklanmayın.

Aslında saatlerce süren, insanı kan ter içinde bırakan, canını yakan, sayısız kere düşüp kalktığınız sıkı bir dersin ötesinde bir felsefe arayışına girmek, gözünün önünde duranı görmeden, ufukta güzel bir manzara aramaya benzer. O derste gözünün önünde duran ve aslında yürüdüğümüz yol olan şey ise yalnızca uygulanan tekniklerdir. Öyleyse bu işin felsefesini öğrenmek istiyorsan, çok az konuşulan ve çok fazla çalışılan bir dojo bulmalısın. Çünkü teknikler Aikido’nun felsefesidir.


Bir yorum bırakın

0/100

Total
0
Share