Her bir anın farkında olmak; günde kaç saat meditasyona oturduğuna, kaç tur güneşe selam çaktığına, bir şeyin etrafında kaç tur döndüğün ya da döndürdüğüne bağlı mıdır? İnanın ki ben de bilmiyorum o yüzden yazıyorum.
Hızla akan bir günün içinde, gelen telefonlara ve mesajlara cevap verirken bir noktada otomatik pilottan uçuşa geçip ve kendinizi de unuttuğunuz olur mu? Yapay zeka da gelişmişken zaten o bizden daha kapsayıcı cevap verebilir hale gelecek bu gidişle. İnsan olduğumuzu, sınırlarımız ve belli bir kapasitemiz olduğunu hatırlamak ve bu kapasiteyle hareket etmek konusu bugünün “farkındalık” kuyusundan çıkan.
Yaptığınız iş, boş vakitlerinize serpiştirdiğiniz hobiler, hayatın iniş çıkışlarında yükselen ve düşen haller arasında salınan beden ve zihin kendi kapasitesini bazen aşar, bazen de o kapasiteyi kullanmaz bile. Bir ucundan kendi bedeninizle ve zihninizle hareket ve farkındalık odağında çalışıyorsanız bazen bu kapasitenin geliştiğini fark edebilirsiniz. İşte hayat bir lineer çizgi olmadığı gibi bu kapasite de geliştiği yerde sabit kalamaz. Sağlıklı ve güvenli ilişkiler kurduğunuz bir ortamda toleransınız öyle ya da böyle yükselebilir. Yıllarınızı adadığınız bilimum farkındalık pratiği icra etseniz de eğer sizi tehdit eden unsurlar etrafınızda ise oradan kaçmayı ya da onunla bir şekilde mücadeleye girişmeyi seçer doğal bir mekanizma olarak. Her zorlukta öğrenmek, gelişmek bir ihtimal. Bazen de içerde yeni duvarlar örerek dışardan dayanıklı içerden sertleşen bir yapıya doğru evrilmek de.
Buraya kadar kafanız karıştıysa ve devam etmekteyseniz biraz açayım konuyu. Uzakdoğu öğretilerinin çoğunluğu mevcut olan durumu fark etmek, ona olduğu haliyle bakmaktan bahseder. İçeridekini izlemek bazen rahatsız edici gelebilir ve o rahatsızlığa nötr bir bakış geliştirmeyi istikrarla devam ederek öğreniriz. Buzluktan çıkan ekmeği hemen yiyemezsiniz, biraz zaman vermek gerekir çözülmesine, hatta ısıya maruz bırakırız ki lezzetli bir lokma olarak yenebilsin.
Hadi şimdi fark ettik diyelim, öyle ya da böyle birtakım konular yüzeye çıkıyor ve onlarla bakışıyoruz. Yeteri kadar baktığımızda ona inanmaya, onunla tanımlamaya başlamak bir kuyu, ya da onun geçiciliğini bilerek orada kalmaya devam etmek başka bir kuyu. Doğru ya da yanlışı yok, ve olsa da ben bilmiyorum. Ya kendi yarattığımız bir sözde gerçekliğe inanıyor, ya da üstüne yatak örtüsünü çekip kapıyor olabiliriz. Tabii ki bir orta yol da var, o konunun içerden dürtmesi ile dışarda adım almak. Zikirmatiğe işlenen farkındalık puanlarımızdan ziyade, kendisinden ötesiyle bağlantısının değişimi bana gerçekçi gelen gösterge. İçerde değişen şey dışarıya, en zor diyaloglara bile yansıyabiliyor. Kesin kararlar ve hükümler yerini sorulara bırakabiliyor.
Ve bazen bu farkında olma halinin insanın içini kemiren ve bu sefer de iç savaşa dönüştüğünü gördüm ve yaşadım. Oysa ki iyilik haline doğru yürürken kendini yıkıp, hazlardan vazgeçecek bir hedef ile yaşamıyorsanız kapasitenizi adım adım geliştirebilirsiniz. Varacağınız hedefi biliyorsanız da esas olan yürümeye başlayıp başlamadığınız. Küçük ve istikrarlı hayal hakikattir demiş sevgili Gaye Su Akyol.
Ve belki de fark ettiğiniz şey hiç de kabul edilebilir değil-kimse olacağını da söylemedi- o zaman bunun yerine güzel bir şey koymak ya da güzel oyalayıcı, fiziksel olarak faydalı araçlar koymak da bir diğer yol olsa gerek. İyi olana odaklanmak ve rahatsızlığı bir kenarda bırakmak da güzel bir acil çıkış kapısı. Bedenin kapasitesi bu rahatsızlık ile karşılaştığında hem sınanıyor hem de onunla baş etme yollarını keşfetmeye bir fırsat buluyor. Odağı gezdirmek, hareket etmek ve sonra yine o rahatsızlığa geri dönüp bakmak tam da esaslı bir farkındalık hali.
Meditasyonunuz, sabah rutinleriniz eksik olmasın. Gündelik hayat içinde kendimize baktığımız kadar yakınınızdakilere de yargılamadan bakabilmekten, zorluklara rağmen kaçmadan kendi kapasitesimizi genişletebilecek yolları aramaktan vazgeçmeyelim dostlar!
4 Mayıs 2024
Yağmur Kutlar
Kapak Fotoğrafı: George Becker