Skip to content Skip to footer
Saotome Sensei  ile bir çok kez “sadakat” üzerine konuştuk. Ben aslında bu terimden pek hoşlanmam, çünkü bana o eski feodal ast-üst ilişkisini ve kör bir bağlılığı çağrıştırıyor. Ama Sensei'nin  bu konu hakkında derin bir anlayışı var ve ben nihayet birkaç yıl ve bir çok sohbetten sonra konuyu neden bu kadar önemsediğini anlamaya başlıyorum. Sensei birinin sadakati hakkında konuştuğunda, hiçbir zaman üyelik aidatlarını zamanında ödemesinden veya başka sanatları başka öğretmenlerle çalışmasından bahsetmiyor. Aslında kişinin O-Sensei'den devraldığı Aiki misyonunu gerçekten yerine getirme konusundaki kabiliyetinden, adanmışlığından ve istekliliğinden söz ediyor.  Ve elbette, bu değerler, kişinin öğrencileriyle ve Saotome Sensei ile olan ilişkilerine de yansıyor.

Kalbin Anlamı
“Çoğu insan öğrencilerin,  sensei'nin gücünden ya da gösterişli tekniklerinden etkilenerek dojoya gelmeye devam ettiğini düşünüyor.  Başlangıçta, öğretmenin ününün ve teknik becerisinin bir öğrenciyi cezbedebileceği doğrudur, ama bu yalnız başına onları tutamaz. Öğrenciler öğretmenin ellerini veya tekniklerini takip etmez, öğrenciler öğretmenin kalbini takip eder. ”

Öğrenciler öğretmenin kalbini takip eder .

Sensei bana bunu başka bir şekilde ilk kez söylediğinde, en basit haliyle bile oldukça derin görünüyordu. O zaman, beni öğretmen olarak görmesinin bir iltifat olduğunu ve öğrencilerimin bana sadık olmaları hakkındaki gözlemini benimle paylaştığını düşünmüştüm. Ancak yıllar içinde bunun aslında bir test, bir uyarı, bir uyanma çağrısı olduğunu öğrendim. Acaba benim sadakatim, Sensei'nin bize aşmamız için verdiği mücadele için yeterli miydi? 

“Öğrenciler, öğretmenin kalbini takip eder” derken Sensei, öğretmenin (öğrenciler için samimi bir ilgi ve şefkat duymasına rağmen) büyük bir kalbi olan, sevimli bir insan olmasından söz etmiyor. Öğrencilerin bir öğretmenden etkilenmesini sağlayan özellikler, aynı zamanda kendilerinde olmasını arzuladıkları özelliklerdir. Bu yüzden öğretmenler bu özelliklerin  güçlü bir örneği olmakla sorumludurlar. Eğer düşünürseniz bu,  herhangi bir öğrencinin bağlılık seviyesinden çok,  öğretmenin değeri, dürüstlüğü ve sahip olduğu Budo zihni hakkında derin bir ifadedir. Takipçilerin saygısı, hayran oldukları nitelikler bakımından liderin değerinin bir ölçüsüdür.

Misyon:
Bence Sensei, neden öğrettiğimize bakmamız için bize meydan okuyor. Başkalarının bize saygı duyması ve Sensei isminin tadını çıkarmak için mi öğretiyoruz? Belki de saygıyı arzuluyoruz ama hayatımızın başka yönlerinde bulamıyoruz. Yoksa gerçekten öğrencilerimizin büyümesine, gelişmelerine ve kendi yolculuklarına devam etmelerine yardım etmeye mi çalışıyoruz? Sensei beni Ueshiba Juku'ya terfi ettirdiğinde bunun bir hediye, bir ödül olmadığını söylemişti. Bu bir sorumluluktu ve O-Sensei'nin misyonunu  geleceğe taşımaktan sorumluyduk. Beni, bu sorumluluğu benden alabilecek başka bir öğrenci nesli yetiştirmekle görevlendirmişti.  

"Sadakatin kaynağı amaçtır" .

“Öğretmenin kalbi” aynı zamanda öğretmenin öğretme nedenidir." Sensei, geçen aralık ayında  yaptığımız bir sohbette şöyle demişti: 

“Şimdi 'seishin' derken, 'amaç' demek istiyorum. Neden bir dojo açıyorsun? Amacın, vizyonun nedir? Bir gemi kaptanı harita olmadan, plan olmadan yelken açmaya başlarsa, o zaman yararlı hiçbir yere gidemez. Amaç olmadan, bir Sensei'nin faydalı bir etkisi olamaz. Bir doktorun bedenleri iyileştirme yöntemi, psikiyatrların zihinleri iyileştirme yolu vardır… peki toplumu, toplulukları kim iyileştirir? Aikido'nun amacı budur ve eğer bu seishin'i tezahür ettirirsek, bu kendi kalplerimizin amacını gerçekleştirmiş olmamızdandır.

Yanlış liderlik tanınmayla, ödüllerle ve rütbeyle saygıyı arar. Yanlış liderlik, daha güçlü 'bilek bükmenin' (waza) peşindedir. Ancak Aikido'nun süreci ve  Aikido'nun asıl amacı, bağlantıları yeniden canlandırmak ve insanların ruhlarına dokunmaktır. 

"Birçok insan başarılı olduğumu söylüyor. ASU’daki birçok dojo’yu görüyorlar, çiftliğimi, Aiki Tapınağını, DC ve Sarasota’daki evimi görüyorlar. Ancak bu önemli olanın bir ölçüsü değildir, bununla dikkati dağılmış olanlar Aikido'ya önderlik edemez. Aikido'nun başarısı, öğrencilerin yaşamları ve fikirleri üzerindeki etkileriyle ölçülür. Öğrencilerimizi tüm hayatlarını dengeli ve sorumlu olarak yaşamaya, onurlu olmaya, kendilerine liderlik edebilmeye ne kadar iyi hazırlıyoruz;  Aikido'nun etki alanı ruhtur ve Aikido liderliği öğrenciler, topluluklar, kalpler ve yaşam tarzları üzerinde doğru etkisi ile ölçülür.”

Somutlaşma:

Elbette bir diğer önemli nokta, Aikido'dan aldığımız değerlerin sadece lafta kalmamasıdır. Onları öğrencilerin görebileceği ve takdir edebileceği bir biçimde yaşamlarımızın parçası haline getirmemiz gerekir. Eğer Aikido gerçekten bir michi ise (anlamlı bir ruhsal yol), o zaman tatami üzerine öğrettiğimiz dersleri hayatımıza entegre edemezsek, gerçekten öğretmen olamayız. Eğer öğrencilerimiz sadece kendini savunma veya egzersiz arıyor olsalardı, en başta Aikido'ya gelmezlerdi. Sensei, bir kişinin sadakatini eleştirdiğinde, çoğu zaman "bencil" davrandıklarını söyler. Bencilliğin açıklaması ise kişilerin amaçlarını unutmaları ve Aikido'yu bedende somutlaştırmamalarıdır. Sensei, bizden  - asla unvana ulaşamayacak olsak bile-  hepimizin sonunda “shihan” yani - Aikido'nun bir “örneği” olmasını bekliyor. Sensei'ye göre, “örnek”, prensipleri tüm sözlerimizde, işlerimizde ve ilişkilerimizde somutlaştırıp temsil ettiğimiz anlamına gelir. Başka bir deyişle, sadece Aikido yaparak öğretmemizi değil, Aikido olarak öğretmemizi söylüyor.

"Sadakat bütünlüğü gerektirir. Öğretmenler içtenlikle öğrettikleri değerleri yaptıkları her şeyde somutlaştırmaya çalışlar." 

“Bir kişinin mat üzerindeki problemleri çözme şekli, matın dışındaki problemleri nasıl çözdüğüdür.” Bu, Chuseikan dojo'da (belki de birçok dojo'da) sık tekrarladığımız bir sözdür ve gayet doğru olduğunu düşünüyorum. Duygu ve davranış kalıplarımızın eğitim sırasında tetiklenmelerini nasıl izleyebileceğimizi ve bunun daha iyi insanlar olmak için nasıl kullanabileceğimize dair fikir verir. Bu bir michi olarak Aikido'nun sürecidir ve öğretmenler olarak, teknik becerimizi “bilek bükme” ile gösterdiğimiz gibi, bu sürecin nasıl çalıştığı konusunda da çok fazla beceri geliştirmemiz gerekir. Bu sadakattir, çünkü Aikido'yu özel kılan şeyin temeli olan bütünlüğe bağlılıktır. Saotome Sensei, bu taahhüdü yerine getirerek onun misyonunun ve hayat amacının farkına varacağımızı söylüyor. 

“Artık sorumluluğunuz var… Tüm yaşam Aikido.”

Alçakgönüllülük, Yanılabilirlik ve Mizah

Sensei, dojoda yanılabilir bir insan olduğunu, hata yaptığını ve hala öğrendiğini söyleyebilen ilk kişidir. Bir öğretmen olarak öğrencilerimize, bir kusursuzluk ve mükemmellik resmi çizerek hizmet edemeyiz. Zayıf yönlerimiz ortaya çıktığında ya da bir hata yaptığımızda tehdit altında hissetmemeyi öğrenmeliyiz. Bunlar kendimize gülmek, şefkat göstermeyi öğrenmek ve biraz da mizah için fırsatlardır.

Bu, sadakatin bir yönüdür. Sensei insanlığını ifade ederek ve savunmasızlığını ortaya koyarak öğrencinin gelişimine giden bir köprü kurar. Öğretmenler olarak elimizden gelen en yüksek beceri seviyesini temsil etmeliyiz; ama hatalarımızı ve onlardan nasıl öğrendiğimizi ortaya koymak, öğrencilerimize verebileceğimiz en gerçekçi ve faydalı derstir. Tekniğin idealize edilmiş performansı ders değil bir hedeftir. Eğer öğrenciler öğretmenlerine, kendileri kadar zorlu - veya daha zor - mücadelelerle uğraşan  ve kendileri gibi zorluklar çeken bir insan olarak bağlanabilirse  ve öğretmen de öğrencilere güvenir ve kırılganlıklarını gösterecek olursa, gerçekten geliştirilen bir insan ilişkisi ortaya çıkar. Öğrencinin, sadece hayranlık duymak yerine takip edebilmesi için bir köprü oluşur. Yanılabilirliği kabul etmemek ise, öğrenciler ve öğretmenleri arasında bir engel oluşur ve deneyimin, adaptasyonun ve kendiliğindenliğin cesaretinin kırıldığı bir ortamı teşvik eder.

Sensei, “Ikkyo, Aiki anı, iki kişiyi birbirine bağlayan enerjide tezahür eder. Aikido ilişkidir. İlişkiler aracılığıyla öğretilir. İlişkiler aracılığıyla gerçekleştirilir. Aiki, saldırganınızla bir canavar veya nesne olarak değil bir insan olarak etkileşime girdiğinizde başarılı olmuştur.”Sadakatin bu yönü, öğretmenlerin öğrencilerinin önünde savunmasız ve insan olabilmelerine   ve bir kişi olarak erişilebilir olmalarına izin vermeleridir. 

"Sadakat köprüsü, kırılganlık ve insanlıktan geçer."

Giri - Yükümlülük

Genellikle her öğrencinin öğretmeninin cömertliğine olan geri ödenemez borcu olarak tanımlanır. Öğretmenlere saygı, dojoya özen gösterme ve sanatta ilerlemeye kendini adamakla sonuç bulur.  Saotome Sensei'ye öğrencinin mi öğretmenin mi daha fazla sadakat borcu olduğunu sorduğumda,  “Elbette, Her ikisi de” diye yanıtladı. "Ama dikkatin dağılmasın. Bir öğretmen, öğrencilerin gösterdiği saygının, minnetin ve verdikleri zamanın karşılığını verebilir. Ancak öğrenciler, öğretmenlerinin amacının, tüm yaşamını adadığı çalışmasının karşılığını veremezler; kendi öğrencilerini ihmal ettikleri sürece. Bir öğrenci, öğretmenine olan borcunu, kendini öğrencilerine adadığında en derin şekilde ödeyebilir."

"Guy, sen ve Don oğullarım gibisiniz, ziyaretleriniz benim için çok önemli. Ama beni geceleri uyanık tutan şey, yegane endişem, gerekenleri yeterince yaptım mı? Çalışmam devam edecek mi? Mirasım nedir? Öğretmenimin        (O-Sensei) ruhuyla yüzleşebilecek miyim ve vizyonunu yerine getirmek için yaptıklarımdan memnun olacak mı? ”

Sadakatin en önemli yönü öğretmenden öğrenciyedir.

“Gerçekten uke'yi (saldırgan) istemediği bir şeyi yapmaya zorlayamayacağınızı biliyorsunuz . Diğer insanları O-Sensei'nin dünyayı birleştirme vizyonunu takip etmeye zorlayamam. Hayatımın işi, görevim, sadece siz başarılı olursanız başarılı olur. ”

Kılıç Altında Öğretim

Saotome Sensei sık sık “gerginlik” ve “dikkat” kavramlarını vurgulamak için öğrencinin başının üzerinde keskin bir kılıç tutar; “bıçağın altında yaşamak.”  Bu metaforu aynı zamanda bir öğretmenin en yüksek yükümlülüğünü ve farkındalığını açıklamak için de kullanır. Söylediğimiz her kelime, Sensei olarak yaptığımız her hareket yoğun bir mikroskop altındadır. Her eylem öğrenciler tarafından çapraz olarak incelenir ve en küçük iltifatımız veya eleştirimiz, tahmin edemediğimiz şekillerde bir atom bombasına dönüşebilir. Sensei'ye göre eğitmen sınıfın önüne her adım attığında bir ölüm kalım sorumluluğunu kabul eder. Liderlik üzerine başka bir konuşmamızda bundan söz etmiştik.  Öğretmen olarak, yeterince odaklanmamış olsaydım, bir öğrencinin ciddi biçimde sakatlanacağı durumlar yaşadım. Fakat yine, Aikido bir michi yani “yaşayan manevi sanat” tır ve sonuç olarak öğretmenlerin eylemleri sadece öğrencilerin sağlığını ve güvenliğini değil aynı zamanda onların yaşamlarını ve zihinsel iyiliklerini de etkiler.

Neredeyse hiçbirimiz sertifikalı terapist, danışman, psikiyatrist, zen rahibi ya da papaz olmadığımıza göre, muhtemelen öğrencilerimize manevi tavsiyeler verecek bir uzmanlığımız yok. Bununla birlikte, öğrenciler ruhsal gelişme için dojodadırlar ve bu durum dojo'yu küçük işlerin ve kelimelerin, yararlı ya da zararlı manevi yankılarının olabileceği bir yer haline getirir. Öğretmenler olarak kişisel eylemlerimiz, ifade ettiğimiz inançlar, sunduğumuz örnekler, hepsinin iyi ya da kötü şaşırtıcı sonuçları olabilir. Aikido'nun felsefesi ve hedefleri hakkında konuştuğumuzda ve kendi hayatımızdan, “mat ve mat dışı eğitimi” birleştirmenin peşinde olduğumuzu gösteren dersleri paylaştığımızda, hepimiz Demokles'in Kılıcı altındayız ve kılıç her an düşebilir.

Kişisel olarak 20 yıldan fazla bir süredir öğretmenlik yapıyorum. Birinin beklenmedik bir yerde - havaalanı, restoran, sinema salonu - bana yaklaştığı ve “Sensei! Muhtemelen beni tanımıyorsunuz, çok uzun süredir derslere gelmedim. Ama sözlerinizin hayatımı değiştirdiğini söylemek istedim. Benim için çok anlamlı bir şey söylediniz ve hayatımı farklı yaşamaya karar vermemi sağladınız. Eğitime devam edemiyorum ama sizi hala öğretmenim olarak düşünüyorum ve her gün hayatımda Aikido'yu uyguladığımı hissediyorum. ” dediğini durumlar olmuştur. Birçoğunuzun eski öğrencilerle buna benzer karşılaşmalar yaşadığınızı biliyorum. Bu deneyimi ilk defa yaşadığımda, derinden etkilendim. Bana büyük bir amaç verdi ve kendi kişisel “nedenimi” anlamamda bana yardımcı oldu. Bu, yıllar sonra birkaç kez daha gerçekleştikten sonra ise beni hem memnun etti hem de korkuttu. Merak etmeye başladım. Bu küçük sözlerim ve jestlerim öğrencilerimin hayatlarında bu kadar büyük bir pozitif etki potansiyeline sahip olabiliyorsa, dikkatsiz sözlerim ve jestlerim aynı derecede yıkıcı olabilir mi? Öğrencilerimin hayatlarının sorumluluğunu alamayacağıma göre her an, her zaman dikkatsizliğimin bedeline karşı uyanık olmalıyım.

Son sadakat farkındalıktır veya Sensei'nin dediği gibi “gerginlik!” Öğrencilerimize hediyemiz, öğrenci-öğretmen ilişkisinin tüm yönlerine olan dikkatimizdir. Eylemlerimizde ve sözlerimizde dikkatimizi gevşetmemeli ve her eğildiğimizde kılıcın başımızın üzerinde olduğunu hatırlamalıyız.  

Sadakatin getirdiği sorumluluk farkındalıktır.
Mitsugi Saotome Shihan

Editor's Choice

Featured Articles

Latest Posts

Hot News