Aikido’nun manevi yönlerinden bahsetmeye başladığınızda pek çok insan, bunların dövüş teknikleriyle bağlantılı olamayacağını düşünür. Kendi elleriyle yarattıkları bu bilinçaltı engel, Aikido’nun ya “ruhsal bir yol” ya da “savaş sanatı” olması gerektiğini düşünmelererine sebep olur.
Kendi adıma, savaş sanatı çalışması aracılığıyla bu sürecin ruhsal temellerini keşfettiğimi söyleyebilirim. Son 10 yılda maksimum güvenlikli bir cezaevinde, yönetim biriminde çalıştım ve Aikido’mun dönüşmesine sebep olan çok sayıda şiddet olayına karışmak durumunda kaldım.
Hapishanede yaşanan bir ayaklanma, Aikido tekniklerinin temeline dair fikrimi tamamen değiştirdi. Normal şartlarda kişiler benim çalışma alanıma getirildiğinde elleri arkadan kelepçeli olur. Daha sonra kelepçelerin çıkarılması için yüzleri duvara bakacak şekilde dizilirler. Önce bir el kelepçeden çıkarılır ve duvara yerleştirilir. Sonra diğer el çıkarılır ve her iki el de başlarının üstünde duvara dayanmış olur. Ama bu kez gelen kişi, sağ eli serbest kaldığında solundan dönerek yüzüme vurmaya çalıştı. Sol elim hala sol bileğini tutuyordu ve tam arkasındaydım. Onunla beraber döndüm ve sağ elimi sol dirseğine koydum. Aslında yaptığım sadece hareketin merkezinde kalmak oldu ve bu bir İkkyo Ura yarattı. Tekniğim onun saldırganlığı ve niyeti ile güçleniyordu. Daha önce yapmış olduğum herhangi bir Ikkyo’dan çok daha sert çarptı yere ve neredeyse hiç güç kullanmamıştım. Tekniğin gerçekleşmesine neden olan kendi gücüydü ve kendi gücüne karşı direnecek hiçbir şeyi yoktu. Benim yapmış olduğum tek şey yumruğu gidiş yönünde biraz desteklemekti. Daha sonra başka biri iki elini de uzatmış şekilde beni belimden yakalayarak yere indirmeye çalıştı. Kenara çekildim ve bir elimle boynunu bel hizasında yakalarken ve diğer elimle ön kolunu kavradım. Saldıran kişinin gücü Kaiten Nage’in bir yorumunu ortaya çıkardı ve kendisini yüzüstü yere serdi.
Böyle bir ortamda yaşanan pek çok olaydan dolayı, bilinmeyen bir saldırıya karşı, saldıranın gücünü kullanmanın ne anlama geldiğini anlamaya başladım. Dojoda Aikido tekniklerini bu anlayışla çalıştım. Nage rolündeyken, aynı zamanda uke olarak, yani saldırıya partnerlik ederek… Bu fikir, tekniğimi çok daha güçlü ve yumuşak olmasını sağladı. Partnerimin hareketi ile uyum sağlayabilmek için bütün gücümü bir kenara bırakmak zorundaydım. Çünkü isteğimi ve niyetimi ortaya koymakta ısrar ettiğimde bir çatışma noktası yaratıyordum ve bu noktada olay sadece güçlü olanın kazandığı bir mücadeleye dönüşüyordu. Sonra bu başka çatışmaları tetikliyor ve böylece devam edip gidiyordu.
Agresif ve şiddetle hareket eden bir kişiye teknik uygulamak neredeyse imkansızdır. Hatta bazen artan gücü kontrol altına almak için dört kişinin tüm güçlerini kullanmaları gerekir. Siz bir şeyler yapmaya çalıştıkça kişinin vücudu daha da sertleşir. Bir arkadaşınızdan bileğinizi bütün gücüyle tutmasını isteyin ve ona istediği gibi davranma özgürlüğü verin. Bakalım herhangi bir tekniği uygulayabiliyor musunuz?
Yapamayacağınızı göreceksiniz.
Bu sizin için “önceden öğrenilmiş teknikler”i uygulama isteğinin terk edilmesi ve böylece Aikido’nun ruhani temellerini keşfetmenin başlangıcı olabilir.
Böylece henüz bir saldırıya dönüşmeden önce niyeti görmeyi öğrenirsiniz. Birinin size saldırmaya niyeti olduğunu sezdiğiniz anda onun için açık bir kapı, bir boşluk sağlarsınız. Saldırı başladığında siz çoktan hareket etmiş olursunuz ve saldırganın gücünü, merkezinden uzaklaştırıp kendi merkezinize yönlendirebilirsiniz. Teknik, karar vermeksizin ortaya çıkmış olur. Bunu yapabilmek için aklınızın açık, solunumunuzun doğal ve vücudunuzun rahat olması gerekir. Zihni işin içine karıştırmadan (zihnin yokluğu – no mind – mushin), öncesinde saldırıyı fark edip doğal olarak tepki göstermek… Böylece, saldırıyı kontrol etmeye çalışmadan kontrol etmek…
İşte bu Aikido.
Ruhsal ve fiziksel yönlerinin birlikteliği Aikido’yu bir Budo çalışması haline getirir. Niyeti “görebilir” ve onunla uyum sağlayabilirseniz, “mücadele” isteğini ortadan kaldırabilirsiniz. Her zaman zafer kazanırsınız ve zafer, daha temas gerçekleşmeden önce kesinleşmiş olur. Saldırganın ruhuna kucak açtığınızda, çatışma daha başlamadan biter.
Bazı insanlar (özellikle gençler), bir boksör ya da güreşçiye karşı Aikido’ya değer biçme hatasına düşerler. Oysa söz konusu olan bundan çok daha fazlasıdır. Karşınızdakiyle çatışmaya girer ve tekniklerle üstünlük kurmaya çabalarsanız, yaptığınız şey artık Aikido değil, onun yalnızca bir spor haline gelmiş yorumudur.
Aikido kökleri manevi bir nitelik taşır ve günümüz dünyası bu niteliklere, başka bir deyişle bir Budo çalışması olarak Aikido’ya ihtiyaç duyar. Tekniğin gerçekleşmesinin altında yatan ruhsal prensiplerin öğrenilmesi Aikido’nun gerçek temelidir.
Ancak manevi prensipler güçlü ve kararlı saldırılar olmadan çalışılırsa Aikido, işbirliği içinde uygulanan sağlıklı bir jimnastik veya dansa dönüşür. Budo olmayı bırakır. Öte yandan, eğer sadece fiziksel prensipler üzerinde durulursa, judo veya jujutsu’ya alternatif bir spor olmaya çok yaklaşır.
Aikido’nun herhangi bir saldırıyla başa çıkabilecek bir Budo olması için ruhsal ve fiziksel prensipler bir arada ilerlemeli. Böylelikle Aikido, savaşmadan kazanmasıyla, savaş sanatlarının zirvesi olur.
“Bu anı kucakla.
Çünkü hepsi bu kadar. “
Mark Bilson
7 Kasım 2006
Yazının orjinaline buradan ulaşabilirsiniz.
Çeviri : Oğuzhan Yılmaz