Selamlar bu yazıyı okuyan kainatın tüm canlılarına. Dünya gezegeninde içinde bulunduğumuz zor günlerden bahsetmeyeceğim çünkü biz dünyalılar bunları konuşmaktan çok yorulduk fakat bu yazı size ulaştıysa ve yazı dilimizi çözdüyseniz eminim ki haberdarsınızdır halimizden. Bizler uzun yıllar boyunca (yıl gezegenimizin güneş etrafında her dönüşüne verdiğimiz birimdir) ruh ve beden arasındaki bağlantımızı yitirdik. Nefes almayı unuttuk. Önce ruhlarımız, enerjilerimiz daha sonra da bedenlerimiz hastalandı. Biz hastalanırken gezegenimiz de bir yandan hasta oldu. Siz belki bunu daha iyi biliyorsunuz ama bizler kadim bilgilerimizi tekrar gözden geçirerek hatırlatmak zorundayız artık kendimize.
Enerji bedeninde güçlü olmayan insanların bağışıklığı düşüyor ve hasta olması da daha kolay oluyor. Gezegenimiz iyice hastalanıp bize bunu göstermese belki de bunun farkına varacağımız yoktu sevgili kainat. Ve şimdilerde hepimiz iyi beslenmeye, hayat kalitemizi yükseltmeye ve daha sağlıklı olmaya çalışıyoruz. Bazılarımız kadim bilgileri tekrar hatırlıyor. Zira ben bu bilgileri zaten içimizde bir yerlerde bildiğimize inanıyorum.Hepimizin doğuştan birer şifacı olduğumuza inanıyorum. Ruhumuzu iyileştirmenin şüphesiz ki onlarca belki yüzlerce yolu vardır. Ben size kendi yolumdan bahsedeceğim.
Yolum gerçekten de bir yolculuk sırasında başladı. Yirmili yaşların başındaydım. Peru’da bir sivil toplum kuruluşunda çalışarak Ant Dağları’nda geçici bir süre yaşadım. Yaklaşık dört-beş ay. Dil bilmediğim için ilk kez bu kadar yalnızdım kalabalıklar içinde. Her şey zamanla çözülmeye başladı. Düşünecek ve gözlemleyecek çok vaktim oldu. İnsan çevresindeki gözleme açık olunca algıları da açılıyor sanki. İçimi de inceliyor ve inceledikçe bir yandan da hırpalıyordum kendimi. Sonunda araştırmam bitti ve İnka medeniyetinin gizli kenti Machu Picchu’ya bir yolculuk yapma kararı aldım. Bu kararı alırken inan bana yaşayacaklarımdan bir haber, çocukça bir merakla topladım çantamı. Önce uçakla Cuzco’ya indim. Uzun zamandır ilk kez şehir görüyordum. Önceleri klasik anlamda turistlik yaptım. Sonra bana İnka yolu diye antik bir yoldan bahsettiler sonu Machu Pichu’ya çıkan. Kolay bir iş değildi yürüyerek bu yolu katetmek. Bir yandan trenle de gidildiğini biliyordum. Ben yürümeyi tercih ettim. Bu yolu rehbersiz yürümeyi yasaklamışlardı ve yer yön duygum çok zayıf olduğu için zaten öyle bir cesaretim de yoktu. Her neyse, altı-yedi kişilik bir İspanyol grup ve bir de Peru’lu işini çok iyi bilen bir rehber arkadaşla yola çıktık.
İlk iki gün hep en arkada kalıyordum ve içimden asla bunu başaramayacağımı geçirip duruyordum. Diğerleri onları yavaşlattığım için beni suçluyorlar, zavallı rehber de aramızı bulmaya mı çalışsın yoksa yola devam mı etsin şaşırıp kalıyordu. İki günün sonunda yükseklik bir taraftan, iniş çıkışlar diğer taraftan, öyle bir noktaya geldim ki gerçekten beni burada bırakıp gidin diye bağırırken buldum kendimi. Mide bulantımı ve baş ağrımı geçirmek için koka çayları yaptılar bana. Güçlükle nefes alıyordum. Kaderime razı olup yürümeye devam ettim. Yürürken birden ortalık aydınlandı sanki. Her adımda bir nefes almaya ve gerçekten orada olmaya başlamıştım. Kafam da bedenim de oradaydı artık. Bir nefes bir adım. Etraftaki canlıların sesleri, nefesimin sesi ve adımlarım adeta koordine olmuştu. Hayatımda ilk kez bu kadar mevcut ve anda hissettim. İlk kez nefesimi dinledim. Sanki bambaşka bir dünyanın kapıları açılmıştı. O kadim bilgi bana kendini göstermişti. Ve bu kendiliğinden olmuştu. Hayatımın en mucizevi anlarından birini Antlarda yaşadım. Yolum böyle başlamıştı.
Daha sonraları öğrendim ki, Dünya’da bunun adına meditasyon deniyormuş ve bunun çok farklı şekilleri varmış. Meditasyon yapılmaz, olunurmuş.
Sonraları ruhumdaki bu hali çok özledim ve çeşitli yollar aramaya başladım.
Tekrar yaşamak istiyordum o anları. Yol yordam gösteren çok oldu. Ama kendi yolumu bulmam zaman alacaktı. Aradan yıllar geçti ve artık İspanya’da yaşamaya başlamıştım. Ruhum yine ızdırap içindeydi. Kendimle sorunlarım vardı ve nasıl başa çıkacağımı bilemiyordum. Bir zen keşişi yaşıyordu İspanya’nın Bask bölgesinin bir köyünde. Bir arkadaşım onunla bir görüşme yapmamı rica etti ve onu kırmadım. Bana inanılmaz çok ihtiyacım olan mucizevi bir şey önerdi. Uzanıp yatmamı ve sadece nefesimi dinlememi söylemişti. Bir de kök bitkiler tüketmem gerektiğini! Bana ne kadar basit ve ne kadar mucizevi bir şey söylediğini o an kavrayamadım. Beni bir kenara çekip, eğer bu dediklerini yapmazsam çok kısa bir süre içinde akıl sağlığımı yitireceğimi söyledi. Ben ne mi yaptım sevgili kainatdaşlarım? Tabi ki güzel güzel dinledim, bir nefes aldım ve bu bilgiyi entelektüel bir gözlem olarak kafamın arka taraflarında bir dosyaya attım. Ve gerçekten de çok kısa bir süre sonra onun dediği olmaya başladı.
Evet sevgili kainat, uzun bir süre en büyük sorunum, öğrendiğim bilgileri sadece depolamak ve asla uygulamaya geçirememek oldu ve bunun acısını çok çektim. Farklı farklı denemelerim oldu. İnanılmaz çok bilgi sahibi oldum bu konularda. Bir ara Kundalini yogayı denedim. Kundalini yogayı kısaca herkesin omur iliğinde olan ve aktive olduğunda canlanıp yukarıya doğru uzayan bir enerjiyi aktive eden hareketler ve ritüeller bütünü diye açıklayabilirim izninizle. Kundalini ritüelleri bana iyi gelmiş, adeta uyuşturucu etkisi yaratmıştı üzerimde. Bağıra çağıra kalpten söylediğimiz mantralar, çeşitli güçlü enerjiler başımı döndürüyordu. Bir süre bu uyuşturucunun bağımlısı oldum. Her sabah erkenden kalkıp işe gitmeden Kundalini pratiklerimi yapıyor, yediğime içtiğime çok dikkat ediyordum. Bu süreç yaklaşık bir yıl sürdü. Sonunda tüm bu ritüellere ve sarhoş edici derecede yükselen enerjime uyum sağlayamadım ve tekrar eski halime geri döndüm diye özetleyebilirim bu tecrübemi. Ve enerji ne kadar yükselirse yükselsin, Ant Dağların’da yaşadığım o muhteşem deneyimin yerini asla tutmadı. Anda kalamıyordum bir şekilde. Bu yol, benim yolum olamazdı.
Bu arada Reiki çalışmaları yaptım yaklaşık bir yıl. Onun da sarhoş edici ve anı kurtarıcı bir el freni olduğunu düşünüyorum ve onu acil durum butonu olarak bir köşeye süsledim kafamda. Hatha Yoga eğitmeni olmak bana anatomimi daha iyi anlamak ve fiziksel sağlık getirdi. Ama hala anda değildim sevgili kainatdaşlar. Yoluma devam ettim. Çantam ve kafam çok karışıktı. Entellektüel düzeyde ikna oluyor fakat öğrendiklerimi pratiğe dökemiyordum yine. Buna ister disiplinsizlik deyin, ister doğru zamanın henüz gelmemesi. Ben doğru zamanın yeni yeni geldiğine inanıyorum. Çantamı önüme koydum ve içini açtım şimdilerde. İçinden rengarenk bir sürü oyuncak çıktı. Bir tanesi uzun zamandır gözden kaçmış, renksiz ve sade, albenisizce bir köşeye atılmış gitmişti. Yıllar önce Ant Dağların’da yürürken yakaladığım huzuru onunla buldum sanırım. Bu yolda bana yardım eden hocamın ve evrenin desteğiyle hemen hemen her gün yarım saat oturuyorum artık. Otururken meditasyon yapmıyorum bana kalırsa. Sadece oturuyorum, nefes alıyorum ve ben oluyorum.
Birkaç yıl önce aldığım ve asla amacına uygun kullanmadığım şık meditasyon koltuğumu çıkardım çantadan önce. Mumlar falan. Sonra koltuk da kalktı bir yerlere, mumlar da. Hala elimde ses kayıtları var koltuk değneği olarak. Ama biliyorum ki yakında ona da ihtiyacım kalmayacak. Artık albenili, süslü püslü oyuncakları değil basitliği ve sadeliği buldum sanki. Nefesim ve bedenim. Yani ben. Tek ihtiyacım olan buymuş. İçinde olduğumuz sürece bu yoldan girdiğim için evrene minnettarım. Güçlü enerji bedeni, güçlü bir bağışıklık getiriyor zira. Herkesin kendi yolunu bulmasını dilerim. Yola devam!