David Bowie. 8 Ocak doğum günü, 10 Ocak ölüm günü. The Beatles’ı dünyanın en iyi müzik grubu sayıyorsak, herhalde Bowie’yi de dünyanın en karizmatik insanı sayabiliriz.
8-9 yaşlarımda The Labyrinth’i izlediğimde fena halde aşık da olmuştum üstelik. Tabii ki kendimi o ışıltılı elbisesi içinde Sarah yerine koymuştum, baloda dans ediyorduk. Yıllar içinde bu sevgi evrildi, bir garip hisse dönüştü, sanki Bowie bu dünyadan fazlasıymış, başka bir yerlerde var olmuş/ oluyormuş gibi. Çok yakın zamanda kendisinin de böyle dediğine dair bir şey okudum. Çok acayip.
Tüm sanatlar ekseninde hakkında değinilecek tonlarca konu var elbette ama Bowie’yi Boş Ayna’da ağırlamak Budizm, Zen ve dövüş sanatları üzerinden olmalı.
David Bowie ve Budizm
Bowie’nin Budizm’le ilişkisi tüm hayatına yayılır. Ayrı olduğu iddia edilen benliği yenerek sınırsızlığa uyumlanmaya çalışan Bowie, yalnızca (kendi Bowie tarzında) anatta’yı ortaya koyuyordu; anatta, Budizm’in temel bir kavramıdır, “ruh, benlik veya atman” adı verilen “ebedi, özsel ve mutlak bir şeyin” varlığını reddeder.
Budizm’le olan ilişkisinin tohumları ise ergenlik yıllarına dayanır. Doğu dinleri ve felsefeleri, özellikle de Budizm’den etkilenen Beat Kuşağı yazarlarından Burroughs ve Kerouac, Bowie’nin ilham aldığı yazarlardandı. – Yolu rock’tan geçen tüm müzisyenler Beatlerden etkilendiler zaten (bknz. The Beatles) Bowie de 15 yaşında Kerouac’in “Yolda”sını okumuş ve hayatını değiştirdiğini söylemişti. [Burroughs’un cut-up tekniğini de sanatına uygulamış, inanılmaz üretkenliğinin ivmesini de buradan almıştır.]
- küçük bir ara not: David Bowie hayatta yapmaktan en çok keyif aldığı şey sorulduğunda müzik yerine ‘okumak’ yanıtını vermiş. 45 bin kitaplık devasa bir kütüphaneye sahip olduğu söylenen, kendi deyimiyle “obur” bir okurdu. Bowie kitaplarını farklı dünyalara açılan kapılar olarak gören ve onları kimseyle paylaşmaktan hoşlanmayan klasik bir kitapseverdi. Aynı zamanda iyi bir mizah ve çizgi roman okuruydu.
Daha sonraları hayatına giren lama’nın da David’in üzerinde etkisi oldu. İlk albümünün kaydedildiği sırada, Londra’nın merkezinde Warwick Meydanı’nda yaşıyordu. Budist Topluluğu’nun İngiltere merkezi buraya sadece birkaç dakikalık yürüme mesafesindeydi. David orayı ziyaret etti.
O ziyaretini şöyle anlatıyor: “Önümdeki masada bir Tibet lama oturuyordu. Başını kaldırıp şöyle dedi: ‘Beni arıyorsunuz.’ İngilizcesi kötüydü ve aslında ‘Kimi arıyorsunuz?’ diyordu. Ama onun ‘beni arıyorsunuz’ demesine ihtiyacım vardı.”
Lama’nın ismi Chime Youngdong Rinpoche idi ve David’in öğretmeni olacaktı.
“Astral projeksiyonla çok derinden ilgili olan Mahayana Budizm’ini inceliyordum. Onun (Rinpoche’nin) meditasyon yöntemleriyle, sıklıkla bedenimin üç veya dört fit, hatta belki daha da fazla dışına çıktığımı hissediyordum ve bunun farkındaydım.”
Hayatının geri kalanını, bensizlik ve geçicilik gibi Budizm’in temel ilkelerinin çoğuna bağlı kalarak geçirdi ve bunlar hem sanatsal pratiğini hem de kişiliğini şekillendirdi. Evrensel düzendeki yerini, kendi özünü inatla ararken, kendini Budizm’in bensizlik ve geçicilik hakkındaki öğretilerine adamış bir yaşam sürdü.

Japon Kültürü ve Kansai Yamamoto
David Bowie’nin ikonik tarzının, cinsiyet sınırlarını aşan kostümlerinin arkasındaki dehalardan biriydi Japon moda tasarımcısı Kansai Yamamoto. Siyah, balon gibi kostüm deyince herkesin gözünde canlanır. Bu fotoda ikisi birlikteler ve Bowie’nin üzerinde Kanji harflerinden oluşan bir kostüm var. İlk olarak 1971’de, tasarımcının Japonya dışındaki ilk defilesinde Bowie modellerin kabuki’den esinlenen hareketlerinden etkileniyor ve tasarımcıyla böylece tanışıyor. Ziggy Stardust yılları ve şovlarında Yamamoto’nun tasarladığı kostümleri giyiyor. Daha sonraları tasarladığı kimonolar Bowie’nin giydikleri de dahil olmak üzere, moda sahnesinde birer ikon haline geliyor. Yamamoto da Bowie gibi çağının ilerisinde düşünebilenlerden biriydi ve elbette yolları kesişti, ikisi birlikte müzik ve moda tarihine bir Japon esintisi getirdiler ve bu anlamda da unutulmazlar arasında yer aldılar.

Bowie, Yamamoto ile tanışmadan önce de Japon kültürüyle ilgileniyordu. Titiz detaylar içeren kostümleri ve makyajlarıyla, sahnede kadınları canlandıran erkek kabuki aktörleri olan onnagata’lar, Bowie’nin cinsiyet sınırlarını muğlaklaştırma tutkusuna hitap ediyordu. Ayrıca kabuki’den hayagawari’yi, yani sahnede hızlı kostüm değiştirme tekniğini de ödünç aldı.
David Bowie’nin Jiu-Jitsu Paradoksu
Dövüş sanatları paradokslarla doludur. Jiu-Jitsu da öyle; birbiriyle çelişen ancak uygulayıcının zihninde uzlaşmış olması gereken şeyler.
70’li ve 80’li yıllarda farklı olmayı kabul eden ilk kişinin Bowie olduğu söylenebilir. Birçok açıdan Jiu-Jitsu da farklı olmayı kabul edilebilir hale getirir. Bize kendi hayatlarımızda rahat ve güvende hissetme gücünü verir.
Jiu-Jitsu’daki paradoks şudur; temelleri çok iyi anlamadan, farklı olmanın ne demek olduğunu anlayamaz, farklı teknikler bulmayı deneyemeyiz.
Bir dövüş sanatları öğrencisi olarak sensei’nin hatalı olduğunu kanıtlamak senpai’nin görevi değildir. Pek çok kişi derse girer ve herhangi bir nedenle, bu zihinsel bir egzersiz olabilir veya başka bir şey, öğreticisine muhalefet eder. Bu “Evet ama…” yaklaşımıyla, ister kullandığımız teknikte ister sosyal yaşamımızda olsun, aramızdaki farkları anlamayı sağlayan farklı yaklaşımları ve anlaşmazlık noktalarını pas geçip A noktasından Z noktasına gitmeye çalışırız.
Paradokslardan biri de sensei’nin haklı olduğunu kanıtlamamız gerektiğidir. Farklılıkları anlama hakkını elde etmeden önce, bu temel dersleri derinlemesine anlamamız gerekir.
Asıl mesele de bu. Ayak parmağını, ayak bileği kilidini, topuk çengelini derinlemesine anlamanız için, diz-dirsek kaçışını, yuvarlanmayı ve kaçışları derinlemesine anlamak gerekir. Başka bir deyişle Jiu-Jitsu’nun temellerini. Aksi halde başarısızlığa uğramak kaçınılmaz olur.
Bowie’nin, öldükten sonra bile, alakalı olmasının nedeni budur; eğer alışmak, uyum sağlamak ve değişmek istiyorsak kendi varlığımızın özünü ve temellerini anlamamız gerektir. İlerlememizi sağlayan şey budur.
Bowie’nin en büyük hediyesi, insanlara farklı olmanın kabul edilebilir olduğunu kanıtlamasıydı. Dövüş sanatları uygulayıcıları da kendilerini bu şekilde geliştirdiğinde farklılıkları da ortaya koymuş olacaklar. .

Kara Yıldız ve Ölümü
David Bowie, 10 Ocak 2016 tarihinde, 69. doğum gününden 2 gün sonra 18 ay boyunca mücadele ettiği kansere yenik düşerek öldü.
Gizlediği hastalığından bihaber olanlar için ani ve şaşırtıcı bir ölümdü bu; anlatıda yeni bir dönemeç alınacağı zannedilirken konan nihai nokta. Oysa taşlar, haberin duyurulmasından kısa süre sonra yerine oturmaya başlayacak, yeni albümün sanatçının kendi yok oluşuna yaktığı bir ağıt niteliği taşıdığı anlaşılacaktı. Bir vedaydı bu; sanat yaşamını değişim ve dönüşüm üzerine inşa etmiş bir vizyonerin kendi anlatısına kendince biçim verme, sekteye uğramasına zemin tanımama girişimi – meşum bir hastalığa boyun eğip hikâyenin sonunu ona teslim etmektense onu bekleyen ölümü kendi estetiğine yedirme hamlesi… Listelerde bir numara olan “Black Star”ın (Kara Yıldız) bir tür kanser lezyonunu betimleyen terim olmasından tutun, şarkı sözlerinde geçen ‘Yukarıya bakın, göklerdeyim,” dizesine varana değin hikâye, ölümün ışığında yeniden okunmakta ve anlaşılmaktaydı şimdi: Sanatçı, kendi hakikatini, anlattığı hikâyede doğrudan ve dolaylı biçimlerde ortaya konmuş, belki de, yaklaşan ölümüyle böyle baş etmişti. Ardında sanat yaşamıyla bağdaştırmayı başardığı şairane bir ölümün gölgesini bırakan Bowie:, bunlar konuşulduğu sırada gizli bir törenle yakıldı ve küller, küllere karıştı.
Vasiyetinde “Küllerinin Bali Adası’na dökülmesini ve törenin ‘Budist geleneklerine uygun bir şekilde gerçekleştirilmesini istediği’ yazılıydı.
Belki tesadüfiydi, belki tam da böyle olmasını istemişti: Gelgelelim Bowie, pek az faninin yapabildiği bir şeyi yapmış, yaşam öyküsünün sonunu kendi mitolojisinin bir parçası haline getirmeyi başarmıştır. Öyle ya da böyle Bowie, yıllar boyunca kurguladığı anlatının ölümün sakilliğiyle yıkılmasına izin vermemiş ve insanlığın onca zamandır bakıp düş kurduğu âleme ebediyen çekildiği izlenimini perçinlemisti.
Son Derece Kişisel Bir Son Söz
Bowie yazısını hazırlarken saatlerce üzerinde çalıştığım kısımlar, yazıyı bitirmeyi planladığım gün yok oldu. Elbette kendimi bir duygular fırtınası içinde savrulur buldum. “Sonra anda kalmayı başardım, nefesimi düzenledim ve sakinleştim” demeyeceğim tabii ki. O iş öyle olmuyor, en azından bende veya en azından benim şu anki halimde. Kendi çapımda küçük bir kriz yaşadım. Neden benim için bu kadar önemliydi peki? Neden o anda, o gün, o tarihte bitirmem gerekiyordu? Yazı ne anlatıyordu?
Yazı, Bowie’nin Burroughs’tan ilham alıp kendine ve sanatına uyarladığı cut-up tekniği gibi, parçalardan oluşuyordu. Okuduklarımdan, yaptığım araştırmalardan Boş Ayna’ya uygun düşecek meseleler. Bana dair pek bir şey yoktu içinde. Bunu daha sonra fark ettim.
O sırada o fırtınanın içinde savruluyordum. Uğraşmayı bırakmaya karar verdim. Hayır, sakinlikle değil ama bıraktım. Yardım istedim ve bekledim. Aklıma gelen, Bowie’den bir şarkı dinlemekti, Diamond Dogs’u açtım ve şarkılardan birini seçtim: Rebel Rebel.

Hani Bowie, Rinpoche’nin aslında ona “Beni arıyorsun.” demesini istemişti ya, Bowie de ‘Rebel Rebel’in sözlerinde bana şunu diyordu: “Senin için ne yapabilirim? Sanki sen de bu yollardan geçmişsin. Yüzün gözün darmadağın. Onlar nereden bilecek?”
Morihei Ueshiba’nın dediği gibi: “Zafer ya da yenilgi kavramlarının esiri olmayan Zihin sizi özgürleştirir.”
Bu yazının ortaya çıkması sürecinde yaşadıklarım da bir zafer ya da yenilgi değildi; hayatımın bu karışık döneminde elbette ki zihnim benim nihai uke’mdi. Aslında başka şeyler dolayısıyla bu aksaklık beni çok fena yere çarpmıştı ve tabii ki kalkmam gerekiyordu. Kalkıyoruz ne de olsa, her seferinde kalkıyoruz. Hepimiz. Bir şey öğrenmiş olarak veya olmayarak. Kırılarak veya bükülerek. Ama kalkıyoruz. Ondan sonrasında yapacağımız seçim önemli: Çaba göstermeye devam edeceğiz, bu yolculukta karşımıza çıkan ‘rehberlerimize’ güveneceğiz. Zafer ya da yenilgi kavramlarının esiri olmamayı seçeceğiz. Veya yine aynı hataları yapıp bir sonraki düşüşü bekleyeceğiz. Ne de olsa aynı dersler, öğrenmeyi seçene kadar, önümüze gelmeye devam edecek.
Geçmişi, bugünü ve geleceği görebildiğin, bana rehber olduğun için teşekkür ederim sevgili Bowie <3
Yazı, David Bowie Boş Ayna’ya bakarken – nihayet – bitiyor.
İrem Başaran
10 Ocak 2025

Yararlanılan Bağlantılar:
- Kara Yıldız, “Blackstar” Bowie’nin son albümü
- “Starman: David Bowie’nin Stardust Yılları”, Reinhard Kleist, Çeviri: Seda Niğbolu, Sırtlan Kitap, Şubat 2023
- “Bowie: Stardust, Rayguns & Moonage Daydreams”, Michael Allred * Steve Horton, Çeviri: Memo Tembelçizer, Tekir Kitap, Ocak 2020
- IAN.Edebiyat, Aylık Edebiyat ve Sanat Dergisi, Sayı 1, 2016 – “Hakikat Perdesinde Hayal Oyunları”, Sanem Sirer
- Çocuklara Bowie – “Küçük İnsanlar, Büyük Hayaller Serisi – David Bowie”, Martı Çocuk, 2021
https://martialartsmind.com/david-bowies-jiu-jitsu-paradox/
https://faroutmagazine.co.uk/david-bowie-life-changing-advice-buddhist-monk-gave-him
https://bowiegod.substack.com/p/i-only-live-now-and-i-dont-know-whyhttps://www.paranormalpopculture.com/2019/02/david-bowie-shares-his-ufo-experiences.htmlhttps://festivalpeak.com/how-david-bowies-blackstar-taught-us-how-to-die-675812a789aahttps://youtu.be/MmxOq9STmQM
https://listelist.com/david-bowie-kitap/https://pen-online.com/design/david-bowie-dressed-by-kansai-yamamotohttps://brooklynbased.com/2018/02/28/on-bowie-buddhism-and-the-pursuit-of-change/
