Sabahları ilk saate bakışım 6:50..Gün boyu sorular, kimi kez toplantılarla aranılan çözümler ve tasarlanması gereken yapılarla yoğun geçen bir iş hayatında hızla dakikalar akıyor.. Akşam eve varıp çocuklarla biraz ilgilenip yarım saat içinde evden geri çıktığımda hala gözüm saatte ve yorgunluktan algılarım artık zayıflamış durumda.. Karda ve buzda tökezleyerek ilerlerken sıcacık odamda koltuğumdaki kitabı düşünüyorum.. Gece vakti yollara düştüğüme kendim bile şaşırıyorum.
Zaman dojoya vardığımda duruyor.. Gün usulca geride kalıyor.. Aikido adrenalinle geliyor.. Adrenalin elbette kısa süreli.. hatta iki dakikada etkisi yarı ömrüne ulaşıyor ama olsun.. Kan iç organlardan ve deriden çekilip hızla kaslara pompalanıyor ya.. insan enerjiyi bir kere hissetti mi ne yorgunluk kalıyor ne de dağınıklık.. İşte Aikido da tam bu noktada tehlikeye giriyor.. Hızlanıyoruz. Yeni bir çevrime girmişken kendimizi heyecanına kaptırıyoruz..
Oğuzhan Sensei “Hareket istiyorsan, güçlenmek istiyorsan, hatta zarar vermek istiyorsan, üstelik bunları hemen istiyorsan evine as bir kum torbası, savur yumruğunu, çalış her gece, kısa zamanda sokak dövüşlerine dalabilirsin” demişti. “Ama madem Aikido’yu seçtin, temel teknikleri öğrenmeden hızlanmayı düşünme..” Olasılıkla o zamana refleksler hızlanmış, tereddütler azalmış, seçimler doğru, yorulma az, etki yüksek olacaktır.. Şu anda tekniği öğrenmeden güç harcayarak zaten yardıma hazır durumdaki ukeyi düşürsek ne kazanırız ki; bize hiçbir artı bilgi eklemeyecektir.
Aikidoda yavaş yavaş, sakin sakin adımlarımızı düşünürken nedenselliği kaybetmek de mümkün.. Aikido savunma sanatıdır, barışa açıktır diyoruz ama Mert Sensei’nin dediği gibi ‘Savaş’ kavramını da bırakacak değiliz. Yoga ya da meditasyon yapmıyoruz. Bu adımları öğrenmemizin nedenini ve sonucunu da yol boyu hissetmeliyiz. Aikido dersinde Burçin’le çalışırken elimle yüzümü korumam gerektiğini anlamıştım ama duruşu, kesmeyi, tenkanı düşünürken her seferinde unutuyordum. Ama hızlı bir antremanda unutmak ne mümkün.. Keza kolumdaki morluğun yüzümde olmasını hiç istemezdim. Adrenalinin bir diğer etkisi; damarlar genişler.. acı hissi azalır; farkına bile varmamıştım.
Pazar günü küçüklerin Kyu sınavları vardı. Oğlum da sınava girdiğinden bir kısmını izleme fırsatı buldum. Gerçekten çocuklara hayran kaldım. Ağır ve sakin, düşünerek tekniği uyguluyorlardı. Bütün tekniklerin adlarını öğrenmişlerdi; anımsayamadıklarındaki üzüntü ve çaba ise izlenmeye değerdi. Nikyo, Sankyo içeren tekniklerde (örneğin hasmının kolunu tıpkı bir bebeği kucaklar gibi yatırır uygun açıda baskılarsın) ukenin canının yandığını biliyor nageye işaret vermeyi geciktirdikçe içim eriyordu. Çocuğunuzu saygı duymayı unutursunuz bazen.. Bir laf dalaşı, ödev kaygısı, izinler/istekler arasında pazarlığa dönüşür ilişki.. Kedinize sarılıp sever gibi sevginizi belli edersiniz de ilişkiyi geliştirmeye yetmez.. Altı yaşında olup da değil aikidoyu öğrenmek, sessizce izleyebilmek bile büyük emek harcandığını gösterir.. Pazar günü en küçüğünden en büyüğüne her birinin önünde eğilesim geldi.
Dilerim çocuklar gibi biz erişkinler de hiçbir zaman yetmeyecek giderek azalacak fiziksel gücümüzün zihinsel gücümüzün önüne geçmesine izin vermez; doğru yapmayı sürekli ve hızlı yapmaya yeğleyebiliriz; ki bu da bir yönüyle egoyu kontrol etmek olsa gerek..
26 Ocak 2012