Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Meditasyon: Kendini Bırakmak ve Olmak

Meditasyon nedir, ne değildir iyi-kötü anlatılıyor bir çok mecrada. Her tanımlama, tarifi imkansız olanı tarif etme çabası. Bu bir yüceleştirme, kutsallaştırma değil. Sadeliği, sessizliği sözlerle nasıl anlatabiliriz? “Zihnimi kullanmayacağım, haberin olsun!” diyemezsin zihnine. Zihin kullanmamaya çalışırken devreye girmeye başlar. Sorunları zihin kullanarak çözmekten başka yol bilmeyen kişi, aklının iplerini salmayı nasıl deneyimleyebilir? İpleri salmak anlamsız gelebilir elbette ama o ipleri saldığımızda, boşlukta belirginleşme cesareti edindiğimizi düşünüyorum.


Meditasyonda, düşünce ve duygularla bize yön veren zihin, oradalığını korurken, bilinçli olarak sessizleşir. Bu, çabasız bir çabadır. 

İlk meditasyonlarımda bunu anlayamadım. Meditasyon, başlangıçta kendime alan yaratmamla ilgiliydi. Dinlenme alanı. Duygularım, düşüncelerim oradaydı. Ben onlarlaydım ama plan yapmadım, eyleme geçmedim. Hiçbir şey yapmadım. Sadece gözetledim kendimi. Bu başlı başına ‘olana’ teslimiyet. Kendini bırakmak. Duygu, düşünce dalgalarında özgür olunabilineceğinin keşfi. Duygu ve düşünceleri gözlemlemek seni onlardan bağımsızlaştırıyor. Onlarla hareket etmeyi seçmek veya seçmemek senin tercihin oluyor bir noktada. Bu demek oluyor ki, zihnini dışlamıyorsun; serbest bırakıyorsun. 

Kendime meditasyonlarla boşluklar, alanlar yarattığımda, bana zarar verenden uzaklaşabilmeye başlıyorum. Çabasız çabada; olanla kalıp tarafsız kalmak sakinleştirirken, uyanık olmak için enerji harcanıyor. Uyanıklık dediğim; gözlemleyen olarak, gözlemlediklerinin farkında olmak.  Gözlemlediklerinin farkında olup zihnin alışkanlıklarına kapılmamak için çaba gerekiyor. O gözlemcinin uyanıklığını sağlama çabası, çabasızlıkla beliriyor. Kulağa tuhaf geliyor. Boşluktaki doluluk. Kendini serbest bıraktığındaki kendindelik. Düşünün İngilizce “mindful” denen söz, kelime anlamı olarak zihnin kapasitesini, tamlığını ifade ediyor. Kendini o an’a bıraktığında, zihnin tam kapasite çalışarak, seni olana, gerçeğe aydırıyor.

Filmden bihaber olan beyaz perde | Görsel 1

Sinemadaki beyaz perde gibi oluyorsunuz meditasyonlarda. Beyaz perdeye bir film yansıtılıyor. Perde filmden bihaber. Filmden bağımsız. Meditasyonlarda bir beyaz perde gibi gözlemci olmaya çalışıyoruz. [1] 

Bu, duygu ve düşüncelerle pek hoş beş etmemeyi gerektiriyor. Hiç kolay değil. Bazen geldiği gibi gitmeyen duygular, düşüncelerle karşılaşabiliyoruz. Onlara karşı yargısız olup onlarla birlikte kalıyoruz. Siz bir gözlemci, bir perdesiniz; duygular, düşünceler vb nerden geldi, nasıl gider sorgulamıyorsunuz.

Bir dram filmi izlediğinizi düşünün. Filmin biteceğini bilirsiniz. İyi bir dramda, kaptırırsınız kendinizi, gerçekten yaşıyormuş gibi. Ve biter. Bireysel deneyimlerimiz de öyle. Ne kadar dramatik de olsa, biter. Keyifli de olsa, biter. O çok kısa anlarda seçimler yapıyoruz. Nereye gidiyoruz? İçimizden gelen hangi yöne gitmek? Doğru yön diye bir şey yok. Hepsi tercih. Tercih edeni hatırlama deneyimidir meditasyonlar. 

Meditasyonlarda, bedendeki duyumlara, nefeslere vb odaklanarak başlarız. İçimize dönüp kendimizle ilgileniriz. Ona bakarız. Kendi halimizi kaygısızca fark edebiliriz. [2] Önce dikkatimizi toplamaya çalışırız. Sonra da dikkatimizin yöneldiği yere dikkatimizi getiririz.   Dikkatimizin yöneldiği yerler, o an ne varsa onlardır: belki sesler, belki seslerin ya da kokuların anımsattığı hatıralar, belki o gün bizi üzen bir olayın yaşattığı duygular. Meditasyonda o anda dikkatinizi ne çekiyorsa izlersiniz.

“Beni neden kimse sevmiyor?” düşüncesi geldi diyelim. Dikkatimi bedenime yönlendiririm yeniden. Bu, o ana dikkatimi getirmemi kolaylaştırır. Bedenimde neler hissediyorum? Karnımda neler oluyor? Nefeslerim kısa mı?

Ne zaman o düşünce geldiğinde karnımda bir düğümlenme fark ediyorum. Nefesim kısalıyor. Bunu değiştirmeye çalışmıyorum. Diyelim ki, ne zaman topluluk önünde konuştuğum anı hatırlasam o anı yeniden yaşıyor gibi nefesim kısalıyor. Bunu fark ediyorum. Ama buna çözüm aramıyorum. Meditasyon, kendimizi daha iyi biri haline getirmeye çalıştığımız bir kişisel gelişim aracı değildir. Halimizi görmemizi sağlar. 

Her defasında bedenimizdeki duyumlara dikkat etmeye yönelmeyi hatırlarız. Zor düşüncelerde dikkat mıknatıs gibi oraya çekilir. Ve yeniden hatırlarız bedenimizi. Bedenimiz bizi o ana çeker. 

Kendi deneyimlerimde dikkatimi bedenime doğru yönlendirmeye başlamadan, bir yargıç belirirdi. “Zihnin yine salınıyor orada burada, beceremiyorsun hiçbir şeyi. Meditasyon böyle bir şey mi?” diye konuşurdu. Hala benimle o yargıç. Kurtulmuş değilim.  Bu iç ses aslında sadece meditasyon yaparken değil, her zaman konuşuyor. Meditasyonda mercek tutmuş oluyorum zihnimin seslerine, hallerine. Bu canımı yakan hırçın hisse, o hisse tepkilerime, bende yarattığı etkilere bakıp durdum. Beni zorlamaya devam ettiği de doğrudur. Gün geçtikçe o sesi daha çok tanıyorum sadece. O sesle savaşmıyorum. O sesi kabullenemeyişimi de izliyorum. “Kendini olduğun gibi kabul et” demek de bir çeşit olana müdahaledir. Kabul varsa vardır, yoksa yoktur. Kabul edemeyişi gördüğümüzde, kabul edemeyişimizi kabul etmiş oluruz. 

Bu yoğun düşünce yoğunluğunda ve yorgunluğunda, nefes al, nefes ver, bedene yönelmeyi hatırla. O kadar. 

O anda olanları görmeye izin verdiğinde, bunu yaşamaya cesaret ettiğinde kendini bırakmak mümkün oluyor. Hayallere, ihtimallere kapılmak bir şekilde kendimizi daha iyi hissettiriyor. Ama aynı zamanda daimi olarak bir gerginlik oluşturuyor hayatımızda. Bu gerginliği normalleştirebiliyoruz, kişiliğimiz sanabiliyoruz. Değişkenlere, ihtimallere tutunup gerçeklerden kaçmak bizim güvenli alanımız haline gelebiliyor, olanı görme korkumuzdan. Çünkü gerçekleri gördüğümüzde kaçamayız. İhtimallerin belirsizliği bizi konforlu alanda hissettiriyor, çünkü korkuyoruz. Gerçeklerin korkunç olmadığını iddia edemem, etmem de. Ama korkulara rağmen varlığımızı elimize alıp cesaret göstermekten bahsediyorum. Çünkü ancak gerçeği gördüğümüzde yapacağımız seçimler kendimize ait olur. Diğer türlü yanılgılar bizi savurur oradan oraya. Hayat zaten bir şekilde gerçekle bizi buluşturur. Hayat zaten gerçekliktir ve nötrdür. Kutuplanan ve kutuplaştıran bizleriz. Var oluşumuz nötr alanda akar. Belki kalın kafamız meditasyonlarda bunu idrak edebilir. 

Dur ve gör, neler oluyor? Neleri deneyimliyorsun? Şu anda nelerin etkisini hissediyorsun? Zihninin içsel hali nasıl? Gör. Kendin olarak eylemlerde bulunmak için önce kendini görmelisin. Kendini görebilmek için de kendini kendine bırakmalısın. Kendini kendine bırak ki kendin olarak var olabilesin.

Sevgi Sözügeçer

Kaynaklar:

  1. Zeynep Aksoy, David Cornwell, Advayta Yoga Uzmanlık Programı, Mayıs 2020, Mindfulness Modülü, Ders Notları
  2. Bora Ercan, Meditasyonun Temelleri Atölyesi, 28 Ekim 2020, Ders Notları.

Görsel:

  1. https://www.google.com/amp/s/www.cnnturk.com/amp/yurttan-haberler/istanbul/odullu-mimarisiyle-kadikoy-sinemasi-sanatseverleri-bekliyor

Sevgi Sözügeçer

2015 yılından bu yana yoga ve meditasyonla ilgili çalışıyor; okumak ve uygulamak bazında, eğitmenliği yeni. 2010 yılından beri blog yazarı. Bursa doğumlu. Fahri Beytepeli. Ankara eğitimli. Şimdi İstanbul’da Biyomedikal Üretici Firmalarına kimyacı olarak danışmanlık yapıyor. Yaşama sanatı ile ilgili yazılar yazarken kendisini Yaşama Sanatı Dergisi Boş Ayna’da buldu. Yazdıklarını paylaşıyor.

Leave a comment

0/100

Total
0
Share