Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Öğrenmek Üzerine

Aikido antrenmanına çoğumuz uzun bir mesai sonrası akşam karanlığında geliyoruz. Ancak ne kadar yorgun ve zihin karmaşası ile de gelsek zarar görmemek için dalgın olmaya hakkımız yok.. Bedene ve hareketlerimize yoğunlaşmak durumundayız. Bu da ister istemez bizi günlük kaygılarımızdan, baskılardan ve yoğun duygularımızdan uzaklaştırıyor. Bulut halinde bizi saran dağınık düşünceler, antrenman çıkışında basit özetlere indirgeniyor; yaşamımız sadeleşiyor. Bu kez yeni, sıradışı bir sorunumuz artıyor; Aikido öğrenmek..

Resim yapmanın bir yetenek olduğu tartışmasızdır. Oysa atölyedeki hocam bu görüşe karşı.. Çalışma ve yeterince sanatsal eğitimle, değerli ve farklı ürünler yaratabileceğimize inanıyor. Yetenekli insanın daha şanslı olduğunu çünkü hıza ve rahatlığa daha çabuk ulaşabileceğini, ancak her insanın yeterince çalışarak kişiliğini yapıtlarına yansıtabileceğini söylemekte.. Hangimiz bir yönümüzle ilginç değiliz ki; gerçekten oldukça farklı yapıtlar ortaya çıkıyor..

Aikido da bir sanat; yetenek ve zeka talep ettiği aşikar ama yalnızca öğrenme hızımızı etkilemekte.. İlerlemek için teknikleri bilmek, üzerinde çalışmak ve sürekli daha iyiyi aramak zorundayız. Birincil koşul tıpkı sanattaki gibi uçsuz bucaksız bir eğitim süreci olduğunu kabullenmek.. Düşünce ayağa kalkmak övgü alır ama asıl güçlü bir kişilik isteyen gerektiğinde geri çekilebilmektir. Tamamen özbenliğinize ve gücünüze ulaşmanız, doğallığınızı yeniden keşfetmeniz, bunu yaparken de kontrolünüzü egonuza ve hırsınıza kaptırmamanız gerekiyor. Sanata uyum sağladıkça size “özel” incelikler taşımaya başlayacaktır.

Aikido’da bir rakip, bir yarışma yok ama kendinizle mücadele ettiğiniz, kuralları belirli bir sistem var. Temel teknikleri öğreninceye kadar Senseileriniz karşısında sınava alınıyorsunuz. Ancak belli bir seviyeden sonra size özel incelikleri anlayabilecek Shihanlar bir süreç içinde sizi değerlendirmeye başlıyor. Budo öğretisi ile bütünleşmenize, öğrencilerinize ve aikidoya katkınıza bakıyorlar. Bir Shihan takdir ederse, derecenizin yükselmesi önerisiyle adınızı Japonya’da yerleşik Hombu Dojo Aikikai Organizasyonu değerlendirme kuruluna öneriyor. Diplomalarınız özel bir törenle teslim ediliyor.

3.Kyu sınavına yeni yeni girmeyi düşünen bir öğrenci adayı olarak Shihan değerlendirmeleri “ömrümüz yeterse” denilecek denli uzakta görünüyor; bugün Kyu sınavları zamanı. Kyu diplomalarınızın standartlarını belirleyen ise beraber çalıştığınız Sensei.. Dolayısıyla derecenizi söylerken aslında kiminle çalıştığınızı da söylemek önemli olabiliyor. Örneğin biz Mitsugi Saotome Sensei’nin okuluna bağlıyız. Ayhan Kaya Sensei’mizin organizasyonunda Oğuzhan Sensei’nin öğrencileriyiz.. Standartlarımızı belirleyen Saotome Sensei’nin yaklaşımı ve yönlendirmesiyle Ayhan Kaya Sensei.. Diğer yapılanmaların, kesişmelerin detayına girmeye gerek olmasa da Dan düzeyine gelinceye, yani adaylıktan gerçek öğrenciliğe geçinceye kadar standartların değiştiğini bilmekte yarar var.. Kendinizi yalnızca dojonuzdaki yeriniz ile sınamalı; beklentilerinizi yükseltmeye çalışmalısınız.. Yolun uzun ve zorlu olduğunu bilerek yola çıkmaz, kısa vadeli Kyu diplomalarına odaklanırsanız eninde sonunda zayıf düşecek ve ilerlemeniz duracaktır. Duvarınızda ister 1.Dan ister 3.Kyu diploması asılı olsun ilerleme durduktan sonra çerçevedeki bir fotoğraftan öte ne anlamı olacaktır ki? Emek verirseniz Aikido çerçeveye sığmayacak, kişiliğinizin bir parçası, özleminiz haline gelecektir.

Sınavlara yönelik çalışmak hepimizin zihninde farklı bir anlam ifade eder.. Aikido’da bir sınava hazırlanmanın da dojodan dojoya, kişiden kişiye değişen yaklaşımları var. Standartlar, teknik listesi, Sensei’nin beklentisi dojonuzu seçtikten sonra kontrol edemeyeceğiniz değişkenler. Bunun dışında kendi beklentileriniz ve yöntemleriniz de zamanla oluşacaktır.

145969-148024Şu ana dek üç sınava girdim; hepsine de farklı hazırlandım. Sınavda arayış içinde olmak oldukça moral bozucu; bu nedenle öncelikle tekniğin bütününü öğrenme isteği taşıyorsunuz. Ama aslında Senseileriniz tekniğin doğal ve bedene yerleşik mi yoksa yalnızca hareketlerin mi çalışılmış olduğunu anlıyorlar. Kerhen çabaya verilmiş bir diploma mı yoksa düşünerek de olsa tarzınızı belirlemeye başladığınız hatalarıyla öğretici bir sınav mı yaşamak istersiniz? Keşke mükemmel bir sınav çıkarabilsek; en azından kendimizi tatmin eden. Ama sanatta tatmin olmak tükenmek demek değil midir? İlk sınavımda, tamamen sınava yönelik aylarca aynı teknikleri çalışmış eksiksiz ve tereddütsüz keyifli bir sınav geçirmiştim. Bir merakla videosunu geçenlerde izleyince şaşkınlıklıkla reflekslerime yerleşmiş tüm hatalarımın kaynağını farkettim.. Arada bir yerde hareketlerin nedenselliğini, hedefi kaybetmiştim.. Sonrasında sınava çalışma sistemim tümden değişti.

Kanımca sınava çalışmak için tek gerekli olan Senseinin antremanlarda ne öğrettiğine odaklanmak.. Zira iyi yapamayacağımız bir tekniğin nasılını bilmenin hiçbir anlamı yok. Önce teknikler küçük puzzle parçaları gibi bedene yerleşmeli.. Parça parça öğrenmeye odaklanırsak bütün ilk kez gösterildiğinde bile iki üç denemede akışı yakalayabiliriz.. Çabuk unutmaktan korkmayın.. Aslında tekniğin girişini anımsamanız yeterli.. Ukenin de uyumuyla bedeniniz yapmanız gerekeni yapacak, siz kendinizi izler bulacaksınız. Bir hata varsa da nasılsa anlarsınız.. Kaybolduğumuzda yolumuzu açacak Senseimiz yanımızda.. Hareketlerin nedenselliğini kaybetmediğimiz sürece gelişeceğiz. Nereye indireceğimizi bilmeden, elimizi kaldıracağımızı bilmenin elbette getirisi olmayacaktır. Güzel bir arayış hep beraber yaşadığımız…

Geçenlerde keyifle bir kitap okudum; “Beynine bir kez Hava Değmeye Görsün”.. Beyin, beyincik ve omurilik görevlerinden söz ediyor bir bölümünde.. Beyin, emri veren kaba bir yontucu; ama asıl incelten işlevi tamamlayan beyincik.. Beyin “bardağı al” der ama beyincik çalışmazsa o bardak bir türlü ağzı bulamaz. Omurilik ise ne beyinle ilgilenir ne beyincikle; o reflekslerle çalışır. Sevgili veteriner Burçin Senpai’m duymasın; kitaptaki bir deneyde kedilerin beyinlerini alıp sahiplendirmişler.. Sahipleri farkına bile varmamış eksikliğin. Hatta kedisinin akıllı olduğunu söyleyenler bile olmuş.. “Adını tanıyor ama beni kaale almıyor” diyorlarmış örneğin.. İşte aslında dojoda tekrar tekrar aynı emri vererek; beyincikle işleyerek, omuriliğimizi eğitmekteyiz. O yüzden yorgunken, düşünemez hale geldiğimizde bazen daha etkili teknik yapıyoruz.. Bedenimiz reflekslerimizle ukenin atağına göre yüzlerce kez çalıştığı tepkiyi gösteriyor.

Sınav tekniklerini açık bir zihinle beynimize yazmaya çalışmalıyız; doğrudur. Videolar izleyebiliriz, şemalar çizebiliriz. Hakkında konuşabilir, adımları sayabilir, açılar düşünebiliriz; ama uygulama başarısı ancak terleyerek olabilecektir. Ne zaman düşünmeden bir hareketi yapabiliyoruz, o zaman o tekniğin ileride vücudumuza yerleşme olasılığı var.

Bazen sınavlara ilişkin düş kuruyorum.. Önce Uke olsak Senpaimiz ile tekniği çalışsak ve ardından Nage olsak.. tekniği hiç hatırlamak dahi zorunda olmasak diye. Yalnızca bedenimizin alışkanlığını gösterebilsek.. Ancak Aikido yalnızca refleks değil.. Refleksi edinecek denli çalıştıktan sonra onu inceleyerek, işleyerek her koşulda işe yaramasını sağlamak için çalışmaya devam etmek gerekiyor. Etkinliğini arttırmanın sonu yok..

O yüzden siyah kemerden sonra öğrenmeye başlanılan bir “Sanat” Aikido ve önce kendinize karşı verdiğiniz bir “Savaş”…

Leave a comment

0/100

Total
0
Share
Best Choice for Creatives
Purchase Now