Hatırlar mısınız, Daniel-san karate öğrenmek için ustası Miyagi-san’a gittiğinde, önce tüm bahçe çitlerini boyamış, arabaları cilalamış ve parlatmıştı. Ustasının bonzailerine yardım etmiş, yemek çubuklarıyla havada sinek yakalamaya çalışmıştı.
Eminim aklınıza gelen başka hikayeler de vardır. Ustasının kapısında günlerce bekleyen öğrenci ya da kilometrelerce mesafeyi yürüyerek tapınağa giden rahip gibi… Bu hikayelerin kahramanları ne kadar sabırlı olduklarını göstermişler ya da önce sabırlı olmayı öğrenmişlerdi. Ayrıca kesinlikle peşini bırakmayacakları bir hedefleri, bir amaçları vardı. Bu iki kavram olmazsa olmazdı. Çünkü sabır en büyük erdemdi ve gideceği limanı bilmeyen kaptana hiç bir rüzgar yardım edemezdi.
İtiraf ediyorum bu ikisi, yani sabır ve hedef benim hiç bir zaman sahip olmadığım iki kavram. Beni tanıyan insanlar sabırlı olduğumu ve hayatta her zaman hedeflerimin peşinde gittiğimi (ki böyle söylemek kesinlikle önceki cümleden daha havalı) söyleyebilirler. Ama bana hiç öyle gelmiyor.
Çoğu insan uzak doğu öğretilerinin ve savaş sanatlarının sabır gerektirdiğini/ geliştirdiğini düşünür. Böyle düşünüyorsanız, 1999’da Aikido çalışmaya başladığımı ve ilk siyah kuşağımı 2006 yılında aldığımı söylediğimde, 6 yıl boyunca sabırla bir amaç için çalıştığım fikrine sahip olabilirsiniz. Ama aslında ben o yıllarda heyecanlı bir öğrenciydim sadece. Dojoda olmak, kendime ve bedenime dair bir şeyler öğrenmek o kadar keyifliydi ki sevgilim terk ettiğinde bile ilk iş dojoya koşup sıkı bir antreman yapmak olurdu. (İki saatlik güzel bir dersin şifa olamayacağı neredeyse hiçbir şey yoktur.) Mesela size daha ilk yılımda omzumu ciddi biçimde sakatladığımı ve iki ay kadar derslerden uzak kaldığımı, ama buna rağmen her derse gidip, kıyafetimi giyip, kenarda oturup izlediğimi söylesem ne düşünürdünüz? Kararlı ve azimli olduğumu mu? Benim için kenarda oturup Aikido çalışan insanları izlemek bile keyifli ve heyecanlıydı. Tek yaptığım sakatlığımdan dolayı evde sıkılmak yerine dojoya gidip keyifli zaman geçirmekti.
Bu hızlı ve bol antremanlı yıllarda, teknik bilgimi yeni başlayan birileriyle paylaşmaya ya da sorulara cevap vermeye çalıştığımda, konuya sandığım kadar hakim olmadığımı keşfetmiştim. Başka birine anlatmaya çalışmak ne kadar bildiğini ya da içselleştirdiğini görmene yardımcı oluyordu. Öyleyse elbette deneyimini paylaşmak Aikido’nu geliştirmenin bir parçası olabilirdi. Demek ki burada öğrenilecek bir şeyler vardı. Bu keşifle, 2009’da kendi dojomda ders vermeye başlamam arasındaki zaman nasıl geçti bilmiyorum. Süreç hızla devam ediyordu.
Ders vermeye başlayınca çocuklarla da çalışmaya başladım tabi ki. Hafta sonları 3 ya da 4 ayrı grubum oluyordu. Gruptaki çocuk sayısı 10 -12 olunca hemen yeni bir grup açıyordum. Daha sonra seviyelere ve yaşlara göre de gruplar eklemeye başladım. Bazı çocuklar kısa süre kaldı ama bazılarının büyümelerine şahit oldum. Tüm bu çabanın arkasında ne vardı biliyor musunuz? İlk defa çocuklarla çalışmaya başladığımda, yetişkin dersinde gayet rahat yaptığım -ve iyi olduğumu düşündüğüm- teknikleri çocuklara yapamadığımı görmüştüm. Çünkü ezber tepkiler vermiyor, korkmuyor ve tamamen doğal, içlerinden geldiği gibi davranıyorlardı. O zaman benim için buna uyum sağlamayı öğrenme süreci başladı. Yine bir başka keyifli öğrenme sürecinin içindeydim.
Bir başka örnek. Bir gün Aikido üzerine bir yazı dikkatimi çekti. İngilizceydi. Okumaya başladım ama kelime dağarcığım zayıf olduğu için sık sık durup kontrol etmek zorunda kalıyordum. Bu şekilde okumak hem keyifli değildi hem de üzerine kafa yormayı zorlaştırıyordu. Dedim ki şunu bir gözden geçireyim, bilmediğim kelimelerin hepsini yazayım,sonra toparlayayım, ondan sonra okuyayım. Böylece kendim için ilk çevirimi yapmış oldum. Tabi ki uzun bir zamanımı almıştı ama çeviri bitip de okuduğumda, yazıda anlatılan her şeyin kafamda yer bulduğunu fark etmiştim. (yazarak çalışmak iyidir). Sonra kendim için çeviriler yapmaya devam ettim. Çevirmenlik yapan arkadaşlarımdan da yardım aldım. Çeviriler giderek gelişti ve hızlandı. Şu an okumakta olduğunuz blogda bir çoğunu bulabilirsiniz ve önümde çeviri üzerinden bir kaç proje birden var. Bir dakika, bir hedefe mi ulaştım yoksa ?
Sanki burada bir paragraf daha varmış gibi bir his var içimde. Belki de hikaye devam ediyordur ve son paragrafı sizin eklemeniz gerekiyordur…
Mutlu seneler dilerim…