Uzun zaman oldu fiziken bir arada olmayalı. Zaman bu kadar göreceli bir kavramken çok da önemli değil aslında. Yok mudur senelerce görüşmesek, haberleşmesek de en ufak bir temasla sanki hiçbir şey olmamış gibi devam eden dostluklarımız? Sangha tam da öyle değil midir ve tam da zamanı değil midir yeniden temas etmenin.
Keza Sangha bir amaçla bir araya gelmiş bir topluluktur aslında. İçindeki her bir birey kendi yolculuğunu yaşarken, Sangha onların toplamından fazlasıdır. Nasıl ki her bir dalga farklı zamanlarda yükselip alçalır, farklı kayalara çarpıp dağılır ya da bambaşka yerlerde köpürürse de, hepsi sudur aslında ve okyanus daima oradadır; üzerinde her ne olursa olsun.
Bizler de bambaşka yerlerde köpürüyor ve sönüyoruz. Farklı kayalara çarpıyoruz kafamızı gidip gelip. Farklı nehirleri takip ettiğimizi düşünüyoruz bazen ama nehirler eninde sonunda okyanusa ulaşır ve aynı gökyüzünün altında akarlar, bazen farkında olamasalar da.
Şimdilerde o aynı gökyüzünün altı pek bir karışık. Zor zamanlardan geçiyor bu koca devran. Belki de sadece bizim kısıtlı bakış açımızdan zordur zamanlar. Yine de içinde bulunduğumuz zamanın deneyimi buysa, olduğu gibi kabul etmek gerekir. Her ne kadar çoğumuz felaket senaryolarının bizim zamanımızın çok ötesinde bir zamanda gerçekleşeceğini düşünmeye meyilli olsak da. Belki zaman bizim zamanımızdır.
2006 Yılında ilk Vipassana kursuma katıldığımda benim gibi bu kadim tekniği öğrenmek isteyen 70-80 yeni öğrenci ve bu yolculuğa daha önce ilk adımlarını atmış 20-25 eski öğrenci vardı. Ondan sonra katıldığım her kursta rakamlar aşağı yukarı böyleydi. Bu demek oluyor ki en azından ben binden fazla insanla bu yolculuğu paylaşmışım. Biliyorum ki bazılarınız çok daha fazlasıyla temas ettiniz.
Bu kursları hemen hemen hepimiz kendi arayışlarımız sebebiyle katıldık. Bazılarımız, içinde debelendiği buhrana bir çıkış ararken, bazılarımız hayata dair bir anlam arayışındaydı. Kimimiz şifa peşindeyken kimimiz de sadece hikayesini anlatabileceği yeni bir deneyim istiyordu. Ama her ne sebeple olursa olsun hepimiz aynı okyanusa ait dalgalardık ve hepimiz aynı suyduk.
Aikido yolculuğumsa Vipassana’dan çok daha önce başlamıştı. Başlarda bireysel bir rota gibi duruyordu. “Kendini” koruma diyorduk değil mi? Ama biraz ufuk genişleyince gördüm ki O-Sensei Morihei Ueshiba kendinden değil evrenden, tüm canlılardan bahsediyordu. Aynen S.N. Goenka‘nın “tüm varlıklar mutlu olsun” sözü gibi.
Sevgili Sangha, ister kişisel gelişim için ister kendini korumak için, istersen de bireysel şifalanman için bu yolculuğa çıkmış ol; artık orada değilsin. Artık üzerinde oraya buraya koşturup, dertlerimizden dem vurduğumuz okyanusun sesi bizimkinden yüksek çıkıyor. Dünyanın neresine bakarsan bunu görebilirsin. Görebilmeni, duyabilmeni dilerim.
Bizler, yani Sangha içindeki bizler, en yenimizden, en deneyimli üstadımıza kadar, hayata dair yöntemlerle, enstrumanlarla donanmış varlıklarız. Yaşam veren kılıcı kuşandık ve öğretilerle temas ettik. Deneyimlerimiz, sorumluluklarımızı getirdi. Sorumluluklarımız bir araya geldikçe, paylaşıldıkça hafifledi ve bizleri güçlendirdi.
Şimdi bu gücü paylaşma zamanı. Şimdi okyanusa dönme zamanı. Her ne kadar bireysel yaralarımız hala canımızı yakıyor olsa da suya yaklaştıkça iyileşeceğiz. İyileştikçe gücümüzü daha fazla paylaşabilir hale geleceğiz. Kendinin şifası bütünün şifasına dönüşecek ve kaynaktan küçük dereleri beslemeye başlayacak.
Şimdi tam da tüm gezegenin ve tüm varlıkların iyiliğini, şifası düşünerek meditasyon minderlerimizin tozunu almanın, saatlerimizi en azından günde bir kere kurmanın zamanı. Yalnız değilsin. Yalnız değiliz.
Tüm varlıklar mutlu olsun, huzurlu olsun, özgürleşsin.
Oğuzhan Yılmaz
1999’dan beri Aikido çalışıyor. Uzun Ankara yıllarından sonra, soluğu Körfez’de aldı ve şimdi Edremit’de İda Dojo ile savaş sanatları yolculuğuna devam ediyor. Deneyimlerini paylaşma isteği sonunda Boş Ayna Dergi’ye dönüştü. Düşüyor kalkıyor, okuyor yazıyor, gözlemliyor deneyimliyor ve ısrarla paylaşıyor…