M. Saotome Sensei, 50 yıldır Amerika’da Aikido öğretiyor. O-Sensei Morihei Ueshiba’nın mesajını aktarabilmek amacıyla tüm yaşamını değiştiren bir yolculuğa çıkmış, bundan 50 yıl önce. Kendisi bilmez ama Boş Ayna Dergi’nin başlangıcında da önemli bir yeri var. Saotome Sensei’nin anlatılarını ve röportajlarını Türkçeye çevirerek başlamıştım. Birkaç gün önce de Sensei’nin 50. yılı üzerine bir şeyler yazmak, derlemek için bakınmaya başladığımda aşağıdaki yazıya denk geldim. İlk dojonun kurulduğu Sarasota şehrinin dergisi dojoyu ziyaret edip Sensei ve öğrencileriyle kısa sohbetler yapmış. Sonucunda ortaya bu keyifli yazı çıkmış. Yazıda adı geçen çoğu eğitmenle çalışma fırsatı bulmuştum daha önce. Hiç dokunmadım, olduğu gibi çevirdim. Şehrin bakış açısından Saotome Sensei. Keyifli okumalar dilerim.
Sarasota’nın ABD’ye Aikido Getirilmesindeki Büyük Rolü
Mitsugi Saotome, Mayıs ayının ılık bir akşamında Sarasota’daki 12. Cadde Dojo’ya girdiğinde, sanki bir Japon kovboy filminden fırlamış gibi görünüyordu. Ama bu bir film değildi. Ufak tefek bir adamdı. Geniş kenarlı siyah keçe bir kovboy şapkası, uzun kollu bir gömleğin üzerine el yapımı bir denizci yeleği ve kot pantolon giyiyordu. Neredeyse 50 yıl önce ABD’de kurduğu ilk dojoda bir Aikido dersi vermek için Myakka’daki evinden buraya kadar gelmişti.
Bugün, Melissa Bell, 12. Cadde Dojo’nun dojo cho‘su, yani baş eğitmenidir. Saotome’den Ueshiba Juku unvanını almıştır. Bu ünvan, Aikido’nun kurucusu Morihei Ueshiba’nın öğretilerinin Saotome aracılığıyla aktaran bir rehber olduğu anlamına gelir.
Saotome dojoya varmadan önce, 15 kadar öğrenci, karşı duvardaki sunak köşesine (kamiza) dönük halde sıraya girdi. Kamizada içinde Ueshiba’nın (kendisine “Büyük Öğretmen” anlamına gelen bir saygı ifadesi olan O-Sensei denir) siyah beyaz bir fotoğrafı, bir kanji yazısı ve tahta bir kılıç (bokken), sopa (jo) ve bıçak (tanto) bulunuyordu. Bu kamizanın benzerlerine dünyanın dört bir yanındaki Aikido dojolarında rastlanabilir.
Melissa Bell, rahat bir samuray kıyafetine benzeyen giysileriyle matın ortasına doğru yürüdü. Kamizaya dönük halde topuklarının üzerine oturdu (seiza) ve saygıyla eğildi (rei). Öğrenciler de onun hareketlerini taklit etti. Ellerini kaldırdı ve mekan iki eş zamanlı alkış sesiyle yankılandı. Ardından antrenman başladı.
Saotome, dersin yaklaşık yarım saat sonrasında geldi ve Myakka kovboyu kılığından, modern, samuray benzeri Aikido kıyafetlerini geçtikten sonra, mata adım attı, Ueshiba’nın fotoğrafına saygıyla eğildi, merkeze yürüdü ve Bell’in daha önce yaptığı ritüeli aynı şekilde gerçekleştirdi.
Derse kısa bir konuşma ile başladı. İngilizcesi kısıtlıydı. Kendini tekrarlayarak ve örnekler vererek “Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?” diye soruyordu. Öğrenciler de hep bir ağızdan “Evet Sensei!” diyerek karşılık veriyorlardı.
Sonrasında Saotome, Aikido’daki ilk günlerinden bahsetti. Aikido eğitimine başladığında Judo çalışan genç bir delikanlı olduğunu anlattı. Daha sonra Ueshiba Sensei’nin yanında uchi-deshi olmuştu. Yani onunla birlikte yaşayan bir yatılı öğrenci haline gelmişti. Ueshiba ile ilk karşılaşmasından bahsederken, yüz ifadesi huşu ve hayranlıkla değişiyordu. Saotome’nin, buraya (ABD’ye) taşındıktan sonra evlendiği Amerikalı bir Aikido’cu olan merhum eşi Patricia tarafından çevrilen ve düzenlenen Aikido ve Doğanın Uyumu (Aikido and the Harmony of Nature) adlı kitabında o anı şöyle anlatır: “Gözlerinin içine baktım ve ruhunun güçlü cazibesi karşısında donup kaldım.”
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Saotome’nin kısa konuşması, bir teknik gösterisiyle sona erdi. Genellikle karşısına uke (saldıran kişi) olarak çıkan Don Ellingsworth’un sert hamlesi karşısında hızla ve zahmetsizce hareket etti. Ellingsworth havada uçtu ve Saotome’nin fırlatışının ardından yuvarlanarak uzaklaştı.
Antrenmandan sonra akşam yemeği Mandeville Beer Garden’daydı. Karısı Julie Tollen ile birlikte Myakka’daki arazide yaşayan Don Ellingsworth da oradaydı ve ben Saotome’nin yanına oturdum. O sırada benimle röportaj yapmaya ve Aiki Corral’ı ziyaret etmeme izin verip vermeyeceğine karar veriyordu. Aiki Corral, Saotome ve öğrencilerinin 1990’ların sonunda bir Aiki Tapınağı (Aiki Shrine) inşa ettiği yerdir. Burası, Aikido siyah kuşakları ve özel davetiyesi olanlar için bir inziva ve eğitim yeridir. Myakka’daki tapınak, Ueshiba ile çalışmış öğrenciler tarafından yaratılan ve Japonya dışındaki tek tapınaktır.
Saotome Sensei, yemeğin sonuna kadar konuşmadı. Sonunda bana döndü ve Amerika’nın, sahip olduğu çeşitlilik nedeniyle, dünyadaki tüm ülkeler arasında barışa örnek olma konusunda en fazla potansiyele sahip olduğunu söyledi. Saotome Sensei 86 yaşında. 1945’te bir Amerikan atom bombasının Hiroşima’yı yerle bir ettiği sırada 8 yaşındaydı ve Birleşmiş Milletler, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’nin başaramadığı dünya barışını sağlama umuduyla kurulduğunda ise 9 yaşındaydı.
Aikido’nun kurucusu Morihei Ueshiba—Saotome Sensei’nin öğretmeni—tüm bunları yetişkin olarak yaşamıştı. 1883’te savaşa odaklanmış bir ülkede bir samuray soyundan gelen Ueshiba’nın daha ruhani eğilimleri vardı. Yılların verdiği dövüş sanatları eğitiminin ardından, Şintoizm’den ayrılmış bir kadının liderliğindeki Oomoto mezhebini takip etmeye başladı ve 1943 yılına geldiğinde, sonradan Aikido adını vereceği disiplini şekillendiren üç içsel aydınlanma yaşamıştı.
Ueshiba’nın açıklaması Saotome’un kitabında şöyle geçiyordu: “Savaşçının Yolu yanlış anlaşıldı. O, başkalarını öldürmenin ve yok etmenin bir aracı değildir. Parçalamak, yaralamak veya yok etmek bir insanın yapabileceği en kötü şeydir. Gerçek Savaşçının Yolu, böyle bir katliamı önlemektir—Bu, Barış Sanatı’dır, sevginin gücüdür.”
Yanında oturduğum adam—kovboy şapkası bira bahçesindeki bankta aramızda duruyordu—dünya savaşının ve onun ardından yükselen küresel barış arayışının yaşayan bir hafızasına sahipti. Benimle bir röportaj yapmayı kabul etti ve Ellingsworth ile Tollen de bana öğle yemeği ikram edip Aiki Tapınağı’nı gezdirmeyi teklif ettiler.
Aikido’nun temel anlayışı isminde bulunabilir: Ai uyum, birlik, denge ve birleşme anlamına gelir. Ki ruh, yaşam gücü ve evrensel yaratıcı enerji anlamına gelir. Do ise yol veya öğreti anlamına gelir. Saldırgan da dahil olmak üzere başkalarını korurken bir saldırıyı bastırmaya odaklanması nedeniyle diğer dövüş sanatlarından farklıdır. İlk saldırmak veya zarar vermek için tasarlanmış hiçbir Aikido tekniği yoktur.
Aikido resmi olarak 1953’te Hawaii üzerinden ABD’ye geldi, ancak bu ülkedeki tarihindeki en etkili anlardan biri, 1975’te Saotome’un Sarasota’ya gelişiyle yaşandı.
John Messores, aynı yıl Saotome ile çalışmaya başladı ve Melissa Bell gibi, Ueshiba Juku unvanını aldı. Messores, “Her shihan (usta eğitmen) kendi Aikido’sunu yaratmak durumundadır” der. “Bu biraz caz müziğine benzer. Saotome Sensei’de dikkat çeken şey, daha martial (savaş sanatlarına özgü, savaşçı) bir tekniğe ve tavra sahip olmasıydı. Bu, insanların size hızlı ve sert bir şekilde saldırmasına izin verme ve bununla başa çıkma istekliliğini içeriyordu.”
Şu anda Panama City’de yaşayan Messores, 60’ların sonlarında Karate çalışmıştı. Ancak bir kez Sarasota YMCA’da Aikido ile tanıştıktan sonra, bu yavaş yavaş onun ana pratiği haline geldi. İnsanlar dostaneydi ve rekabetçi değillerdi, karşılığında kendisini daha açık fikirli buldu. Tek sorun, o sırada Sarasota dojosunun eğitmeni olan Bill McIntyre’ın hâlâ sadece birinci dereceden siyah kuşak olması ve topluluğun ilerlemek için daha yüksek rütbeli bir öğretmene ihtiyaç duymasıydı.
1973’te McIntyre, Aikido dünyasının genel merkezi olan Tokyo, Japonya’daki Hombu Dojo’da altı hafta eğitim almak için seyahat etti. Orada, dojonun yüksek rütbeli öğretmenlerinden biri olan Saotome Sensei ile karşılaştı. Saotome sıklıkla derslerden sonra yabancılarla kahve içmeye katılır, O-Sensei (sadece birkaç yıl önce, 1969’da vefat etmişti) ile olan deneyimlerine dair hikayeler paylaşırdı.
Bir noktada, McIntyre, Saotome’ye Sarasota dojosunda eğitim vermesi için genç bir Japon eğitmen göndermeyi düşünüp düşünmeyeceğini sordu. Üç gün sonra, Saotome kendisinin gideceğini açıklayarak herkesi şaşırttı.
Editörün notu:
Saotome Sensei’nin bu kararına dair daha kapsamlı bir anlatımı, çevirisini yaptığım biyografisinde bulabilirsiniz.
Saotome Sensei arşivine ise buradan ulaşabilirsiniz.

Saotome Sensei - Sarasota 1978
Saotome bu kararını, Sarasota’ya geldikten sonra kurduğu organizasyon olan Ueshiba Aikido Okulları’nın (Aikido Schools of Ueshiba) el kitabında yazdı. “O-Sensei’nin ruhu üzerine üç gün üç gece meditasyon yaptım ve gitmemin onun arzusu olduğunu hissettim” diye yazdı. “Bu ülke büyük bir deney, birçok farklı kültürel geçmişten gelen insanların bir arada yaşadığı bir eritme potası, dünyanın tek bir ulusta özetlenmiş hali. Aikido’nun hedefi ve O-Sensei’nin hayali, dünyadaki tüm insanların bir aile olarak, birbirleriyle ve çevreleriyle uyum içinde yaşamasıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük bir örnek oluşturma fırsatı var.”
Messores’a göre, Saotome’un buraya taşınma kararı onun sıfırdan başlamasını gerektirdi. Messores, “Tokyo’daki kıdemli eğitmenlerden biriydi ve baş eğitmen olma sırasındaydı ki bu gerçekten çok önemli bir şey” diyor. “Bu gerçekleşmeden önce orada belki 20 yıl daha kalırdı. Ama kendisini dünyaya açmak istedi.”
Saotome, 1975’te Sarasota Bradenton Uluslararası Havalimanı’na vardığında 38 yaşındaydı ve orada McIntyre da dahil olmak üzere birkaç öğrenci tarafından karşılandı. Messores, “Ertesi gün onu dojoda gördüm. Matın üzerinde üstsüz bir halde Karate’yi anımsatan bir şeyler yapıyordu. Bunu beklemiyordum. Sadece standart küçük hareketler yapıyordu: bloklar, yumruklar. Bu bana onun farklı türde bir Aikido eğitmeni olduğunu söylüyordu” diyor.
Saotome hemen, uzun ve yoğun antrenman günlerine öncülük etti. Messores, “Oldukça hantal ve yavaştık, ama o bizi zorluyordu” diyor. “Aikido’sunu heyecan verici hale getirdi. Tam hızdaydı. Şimdi anlıyorum ki içgüdülerimizi eğitiyordu.”
Messores, Aikido’da sürprizlere tepki verme yeteneği geliştirmenin gerekli olduğunu söylüyor. “Bize Aikido’nun yaratıcı enerjisinde sınır tanımaz olduğunu gösterdi” diye ekliyor Messores. “Ona öğretilerini istediğimizi göstermek için gerçekten çok çabaladık. Biz sadece sıradan insanlardık ve bu 70’lerin ortasıydı. İşte bu yüksek rütbeli usta eğitmen benim memleketim Sarasota’ya gelmişti ve bu beklediğim hiçbir şeye benzemiyordu.”
Myakka Aiki Tapınağı, Singletary Yolu üzerindeki keskin bir virajın yakınında yer alır ve fark etmesi kolay değildir. Tek işaret, ağaçların gerisinde kalan, her iki yanı yoğun yeşilliklerle çevrili büyük bir ahşap çerçevedir.
Saotome, arazide yüksek tavanlı ve geniş ön sundurmaya sahip küçük, yeni yapılmış bir evde yaşıyor. Tapınağa doğru yürümek üzere dışarı çıktığımızda, ön basamaklarına -çürüdükleri ve çöktükleri uyarısı için- ip gerilmiş daha eski ve büyük bir evin yanından geçiyoruz. Tollen, bu evin sürekli tamir gerektirdiğini söylüyor. Saotome, bulduğu odunlardan şekillendirdiği sayısız uzun bastonundan birinin üst kısmını tutarak arkamızdan yürüyor. Güneş, bastonun parlatılmış üst ucundan ışıldıyor.
Köşeyi döndüğümüzde, eski meşe ağaçları ve bambu kümeleri arasında, güneşin altında duran Aiki Tapınağı’nı görüyoruz. Mütevazı ama bir o kadar da etkileyici olan tapınağın, etrafını saran bir sundurmayı gölgeleyen geniş bir çatısı var. Girenler, tapınağın basamaklarına (üzerinde bulut şeklinde ahşap oymalarla bezeli) çıkmadan önce, büyük, bağımsız duran bir kapıdan geçip kısa bir yoldan yürüyorlar. Ben etrafı sindirmek için durduğumda, Saotome kapıdan geçip basamaklara yürüyor, Tollen ise kapının yanındaki bel hizasındaki süslü ahşap gövdeyi açıklıyor.
Tollen, “Antrenman seansları için buraya, insanların tapınağa girmeden önce ellerini yıkayabilecekleri bir kase yerleştiriyoruz” diyor. Bunun, “içeri girmeden önce ideal benliğiniz üzerinde çalışmak üzere dünyevi benliğinizi yıkamak” için sembolik bir hareket olduğunu söylüyor.
Giriş kapısından sarkan, üç büyük püskül ve gökyüzü ile yeri (veya cennet ile yeryüzü) arasındaki bağlantıyı ifade etmek için yıldırımı andıracak şekilde katlanmış üç parça beyaz kağıt bulunan büyük bir bej ip (shimenawa) asılıdır.
Saotome içeri yürürken, Tollen duvarlardan üçünün nasıl açık havada bir antrenman seansı için katlanarak açılabileceğini gösteriyor. Bell ise bana, “Antrenman yaparken içeri esinti doluyor, bambu yapraklarının hışırtısını, uzaktan kuşların veya ağustos böceklerinin cıvıltısını duyuyorsunuz. Doğa tam orada ve ona -fiziksel, ruhsal olarak- daha bağlı hissediyorsunuz. Bu, normal antrenman günlerinde olmayan bir şekilde pratiğinize katılıyor” diye açıklıyor.
Ben de Saotome ve Tollen’ı takip ederek içeri giriyorum ve tatami zeminin düşüşleri yumuşatacak kadar esnediğini fark ediyorum. Diğer Aikido dojoları gibi, burada da kurucunun bir fotoğrafı, diğer kanji çizimleri ve O-Sensei’nin kendi yaptığı kanji yazılı tabloların bulunduğu bir sunak (kamiza) var. Hepsi tipik bir dojodakinden daha ayrıntılı. Bu alana doğru şekilde girmek veya bu mekana özen göstermek, pratiğe olan saygıyı besliyor.
Ueshiba Aikido Okulları’nın yüksek rütbeli üyeleri, inzivalar ve Saotome ile antrenman yapma şansı için buraya geliyor—ki bu çok değerli çünkü bu sanat formunun aktarımı doğrudan temas ve dokunuşla gerçekleşiyor. Bell, “Aikido’nun özü fiziksel veya enerjik olarak hissedilen bir şeydir” diyor. “Bu, fiziksel olarak aynı ortamda bulunduğunuzda, pratikte doğrudan temas halinde olduğunuzda gerçekleşen bir şeydir. Gerçek insanlarda barınır ve doğrudan temas yoluyla aktarılır.”
Ellingsworth, tapınakta Saotome ile antrenman yapmanın normal dojo seanslarından farkını şöyle tarif ediyor: “Yeni başlayanlar alfabenin harflerini çizmeyi öğrenir. Siyah kuşaklar yazı yazmayı öğrenir. Sonra buraya gelirsiniz ve şiir yazmayı öğrenirsiniz.”
Saotome sunağa (kamiza) doğru ilerliyor. Büyük bir kristal kaseden kısa bir ahşap çubuk çıkarıyor ve onu kullanarak kaseye bir vuruş yapıyor. Ortaya çıkan rezonanslı ses tüm mekana yayılıyor. Biz, ses durana kadar sessizce dinleyerek ayakta duruyoruz, ardından çubukla daha küçük pirinç bir kaseye vuruyor.

Aiki Tapınağı - Kamiza
Eve doğru yürürken, Tollen planladıkları bahçeden ve farklı bitkilere nasıl baktıklarından bahsediyor. Saotome, bu arazinin mülkiyetini Ueshiba Aikido Okulları’na bağışlamış. Tollen, “Sensei yaşlanıyor” diyor, “ve defalarca, artık bu mekana sahip çıkmanın bizim görevimiz olduğunu söyledi.”
Saotome’un oturma odasında, bir kanepe ve televizyona dönük iki yastıklı siyah deri koltuk buluyorum. Saotome’un oturduğu koltuğun arkasında küçük bir sunak ve önünde el işi aletleri ve malzemeleri bulunan küçük bir masa var. Televizyonun altında yüzlerce DVD duruyor. Görünüşe göre şimdiye kadar yapılmış her Zatoichi filminin bir kopyasına sahip. Zatoichi, gizlice son derece yetenekli bir kılıç ustası olan -ki bu yetenekği sadece masumları çetelerden veya zulümden koruması gerektiğinde ortaya çıkar- kör bir adamı anlatan Japonya’nın uzun soluklu film serisidir. Kılıcı bastonunun içinde gizlidir ve bu kör adamı hafife alanlar pişman olur.
Saotome, “biyolojik geri bildirim” (biofeedback) adını verdiği seminerler vermiştir. Bu seminerlerde öğrencilerine Aikido’nun “büyü” değil, “biyolojik” olduğunu söyler. Ancak, O-Sensei’nin eski video kayıtlarını izlerken -ufak tefek, beyaz saçlı ve beyaz sakallı, yaşı açıkça belli olan- genç öğrencileri matın diğer tarafına nasıl fırlattığını görünce bu işte biraz büyü olduğunu hayal etmemek zor. Bir klipte, bir öğrenci saldırmak için hamle yaptığında, O-Sensei’nin hareketi o kadar hızlı ve inceliklidir ki, öğrenci havada takla atıp arkasına düşene kadar hareketi görmek bile mümkün olmaz. Şimdi sessizce oturup karton şeritler kesen Saotome de Ellingsworth’u benzer şekilde birden fazla kez havada uçurarak fırlatmıştı.
Genç bir adamken Saotome, Aikido’yu takip etmek için Honda’da bir makine mühendisi olarak kariyerini bırakmış. “Fiziksel mekanik, biyolojik mekanik” diyor. “Benim elim inanılmaz bir mekanik. İnsan eli inanılmazdır.” “İnanılmaz” (incredible) kelimesini bir tür huşu ile vurguluyor. Ellerine ve parmaklarına işaret ediyor ve sağ elinin her parmak ucunu yavaşça dokunarak sayıyor. Nazik ve acele etmiyor, parmaklarına dokunurken gözlerini kapatıyor ve başını hafifçe yukarı doğru eğiyor.
Zatoichi filmleri sorulduğunda, Saotome ayağa kalkıyor ve sayısız tahta bastonundan birine uzanıyor. Zatoichi’nin bastonuyla etrafındaki dünyayı nasıl algıladığını ve kılıcını bastondan nasıl çektiğini göstermek için hareket ediyor. Bastonu küçük oturma odasında sallıyor, havaya kaldırıyor ve arkadan gelen saldırganlarla yüzleşmek için çeviriyor, tüm hareketleri zarif ve kesin.
Aikido ve Doğanın Uyumu kitabında Saotome, O-Sensei’nin öğretilerinin bir çevirisinin yanı sıra Aikido tekniği ve öğretileri üzerine ayrıntılı bir el kitabı sunar. Evrenin başlangıcı ve gerçeklik, doğanın adaleti ve eğitim süreci üzerine bir perspektif sunar.
Burada, oturma odasında, koltuğuna geri yaslanıyor ve jestler gösteriyor. Orta parmağını kaldırıyor ve sonra birini daha yakına davet etmek için bir jeste geçiyor, farkı not etmemizi istiyor ve “Titreşim” (Vibration) diyor. O-Sensei’nin bazen bu konuda çok sert olduğunu söylüyor: “Saotome! Yanlış tavır! Kibirli!” diye azarladığını anlatıyor. Ama aynı zamanda onun “şaşırtıcı, çok nazik, sıcak bir kalbi” olduğunu da söylüyor.
Saotome’ye, Aikido’nun ve dünyadaki yüzlerce dojonun geleceği için umutlarını soruyorum. “Herkesin birbirine yardım etmesi, takım çalışması” diyor. Kaçınılmaz çatışmalar veya anlaşmazlıklardan söz ettiğimde ise kitabında yazdığı gibi cevap veriyor. “Çatışma deneyimi olmadan uyumu bilemeyiz.”
Kaynak: Sarasota Magazine – The Aikido Master Of Myakka
Çeviri ve düzenleme: Oğuzhan Yılmaz
