Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Saotome Shihan İle Röportaj (1985) 1.Bölüm

Mitsugi Saotome Shihan, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ueshiba Aikido Okulları’nın kurucusu olarak iyi bilinmektedir. İki bölümden oluşan bu röportajın ilk yarısında Saotome Shihan,  Hombu Dojo’da uchideshi olarak geçen on beş yılını, O’Sensei’ye dair izlenimlerini ve silah eğitimine yaklaşımını anlatıyor.

Bize aikido geçmişinizden bahseder misiniz?

Saotome Sensei: Lisedeyken judo çalışıyordum. Aikido’nun benim için uygun olacağını düşünen judo hocamın referansı ile Kuwamori Dojo’ya kabul edildim. Bu aikido ile ilk tanışmamdı.  O zaman Seigo Yamaguchi Sensei ders veriyordu. Ben şimdi olduğumdan daha iriydim ve 85 kilo civarındaydım. Tokyo’da yapılan judo maçlarını kazanırdım. Dersten sonra Yamaguchi Sensei parmaklarını tutmamı söyledi. Tutmamla birlikte beni atması bir oldu. Nasıl olduğunu bilmiyordum ve tataminin bir köşesine takılıp kendi kendime düştüğümü düşündüm. Bu yüzden tekrar yapmasını istedim. Sanırım dört ya da beş kez atıldım. Beni parmaklarıyla atıyordu. Sonra omzunu tuttuğumda da aynı şey oldu. Bu sanatı çalışmaya işte böyle başladım. Dersten sonra Yamaguchi Sensei ve Kuwamori Sensei ile savaş sanatları ve doğu felsefesi gibi bir çok konuda konuştum. Bunu yapabildiğim için çok memnun oldum çünkü hayatımda bana yardımcı olacak konular hakkında tartışmaya açtım. Kuwamori Sensei’ye hala saygı duyuyorum ve Yamaguchi Sensei’den çok etkilendim. Bu yüzden judo çalışmaya devam etmeme rağmen dojoya katıldım.

Bu Yamaguchi Sensei’nin Burma’dan döndükten sonra mıydı?

Hayır, gitmeden önceydi. Kuwamori Dojo, savaştan sonra açılan ilk Aikikai  dojosuydu. O zamanlar  Doshu Kisshomaru Ueshiba da dojoya gelirdi, biz ona “Waka-sensei” derdik. Tipik bir savaş sanatları hocası olacağını hayal etmiştim. Ama aksine o bir üniversite profesörü gibi görünüyordu ve çok kibar konuşuyordu. Centilmenliği beni etkilemiş, kalın ve güçlü elleri ise şaşırtmıştı. Judo öğretmenlerinden farklıydı. Onunla birçok konu hakkında konuşuyor ve aikidoyu anlamaya çalışıyordum.

O günlerde Waka-sensei hala Osaka Güvenlik Şirketi’nde çalışıyordu. O zamandan beri aikido çalışıyorum. Shoji Nishio da oradaydı. Ve Nobuyoshi Tamura, benden üç ay önce başlamıştı. Bu yaklaşık 37 yıl önce oluyor. [1954]. Uchideshi olmak istedim ama 1961’e kadar isteğim gerçekleşmedi. O zamanlar Tamura da bir uchideshi olmasına rağmen dışarıda çalışıyordu. O zamanlar günümüz gibi değildi. Dojo genç öğretmenlere maaş vermiyordu.

O’Sensei ile ilk tanıştığımda lise öğrencisiydim. Eski Hombu Dojo’da çalıştım. Dojo kirli değildi ama tatami yıpranmıştı. Beyaz sakallı O’Sensei, öğrencileriyle konuşuyordu. O sırada kim olduğunu bilmiyordum. O’Sensei, etrafındaki gergin insanlar arasında ilk olarak beni karşıladı. Şaşırdım ve omurgamda bir karıncalanma hissettim. Bunu ruhsal bir uyanış olarak tarif edip edemeyeceğinizi bilemiyorum ama benim için şok ediciydi. O günlerde judo ve diğer dövüş sanatlarının öğretmenlerini ziyaret ediyordum. Hepsi O’Sensei’den farklıydılar. O’Sensei altmışlarında ve ağırbaşlıydı. Onunla tanışmak benim için harika bir fırsattı. Beni çok etkiledi ve bu bana ondan öğrenebilmek için her şeyden vazgeçebileceğimi hissettirdi.

Saotome Shihan Aikido

O zamanlar Hombu Dojo’da ders veren Waka-sensei miydi?

Waka-sensei sabah dersleri verdikten sonra işe gidiyordu. Derslerin çoğunu Yamaguchi Sensei veriyordu.

O günlerde hem sabah hem de akşam dersleri var mıydı?

Bu doğru. Ama başlangıçta çok fazla ders yoktu. Sayı yavaş yavaş arttı. O günlerde, genellikle O’Sensei tarafından verilen 08:00 dersine katılırdım. Eğer on öğrenci orada olursa, mevcut Doshu katılımcılara açıklamalar yapardı. O zaman hala gençti. Doshu’yla sıklıkla kakarigeiko (sürekli saldırılarla antrenman) yapıyorduk. Bugünlerde aikido biliniyor, ancak o günlerde Tokyo’da bile pek çok kişi aikido’nun ne olduğunu sorardı.

Uchideshi olduğumda O’Sensei beni herkesten daha çok azarlıyordu. 15 yıldır uchideshi’ydim ve belki de bu yüzden beni azarlamayı daha kolay buluyordu. Diğer uchideshi’ler benden daha hızlı öğreniyorlardı ve ben biraz beceriksizdim. Uchideshi olarak kalan son kişi bendim.

Benim bakış açımdan, henüz O’Sensei hayatta iken sanat her geçen yıl değişiyor ve sürekli gelişiyordu. O’Sensei’yi kendisini eğitirken gözlemlemek istemiştim. İşte bu yüzden en uzun süre kalan uchideshi oldum.

O’Sensei’den kılıç öğrendiniz mi?

Eski günlerde shihan pazar günleri öğretmeye başlamıştı. Bir gün O’Sensei -sanırım- sıkılmıştı  ve “Bugün burada kim var, Saotome?” diye sordu. Pencereleri kapatıp kilitlememi söyledi ve ben o sırada ne düşündüğünü merak ediyordum. Sonra bana bir bokken getirmemi emretti. “Bu gerçek bir savaş durumunda kullanılacak bir kılıç katası” dedi ve gösterdi. Düşünme tarzı çok eski modaydı. Pencereleri kapatmamı emretmişti, böylece kimse onu görmeyecekti. “Asla bir üstat olmayacaksın” dedi [kahkaha]. Hiç anlamamıştım.  Bu kata kumitachi’den biraz farklıydı. Katayı bana  beş dakika içinde göstermişti.

Sensei, birkaç yıl önce sizi izlediğimde, Yagyu-ryu’nun bambu kılıcını kullanıyordunuz sanırım. Hala kullanıyor musunuz?

Bütün öğrencilerim kullanıyor. Yagyu-ryu bambu kılıcını kullanmamın nedeni, kılıcın ve kataların temellerini öğrenmek için bokken kullanmanın parmaklarımızı sakatlamamıza ve dolayısıyla korkuya sebep olabilmesi. Eğer bir bokkenden ciddi bir darbe alırsak yaralanırız. Yani gerçekten birbirimizi vurmak istemiyoruz. Eğer bambu kılıcını kullanırsak, belli bir dereceye kadar güvende hissedebiliriz. Çünkü darbe alsak bile yaralanmayacağımızı biliriz. Acı çekebilir ama kırık kemiklerle uğraşmamıza gerek kalmaz. Böylece belirli bir beceri seviyesine hızlıca ulaşabiliriz. Bokken kullandığımızda gergin oluruz. Bambu kılıcı ile biraz daha rahatlayabilir ve tereddüt etmeden pratik yapabiliriz. Daha sonra bokken  kullanabiliriz. Bu sayede öğrenciler kılıçta ve kumitachi’de ustalaşabilirler. Bununla birlikte, herhangi bir yaralanma tehlikesi olmadan pratik yapmak, eğitimin gelişigüzel bir hale gelmesine sebep olabilir. Yaralanmaları önlemek için kılıcı nasıl tuttuğumuz konusunda çok dikkatli olmalıyız. Bir şekilde kumitachi’nin gerçek hissini geliştiremiyoruz. Ki’nizi uyumlu hale getirmez ve harekete geçirmezseniz sonunda sadece bir kata olmaktan öteye geçmiyor. Bu yüzden öğrencilerimin kılıçta belli bir seviyeye geldikten sonra bokken kullanmalarını istiyorum. Alışkın olduklarında kılıcı kontrol edebiliyorlar. Böylece, adım adım ilerliyoruz.

Örneğin Morihiro Saito Sensei, O’Sensei tarafından öğretilen ken ve jo hareketlerini düzenlemiştir. Sizin “Ueshiba Aikido Okulları” için tasarladığınız kumitachi nedir?

O’Sensei’nin öğretme şekli duruma göre değişirdi. O’Sensei tarafından eğitilen insanlar ken ve jo’yu farklı şekillerde kullanıyorlar. O’Sensei’nin kılıcı “aikido’nun kılıcı” olduğu için anlamak zordur. Onu her zaman yakından takip etmelisiniz. Eğitimini kendisi sistemleştirmesi gerekiyordu. Morihiro Saito Sensei’nin Ken ve Jo kullanışını Dostluk Gösterisi’nde gördüğümde, “Evet, O’Sensei bunu da öğretti” diye düşündüm. Ama bir şekilde farklıydı. Saito Sensei, öğrendiklerini çok iyi organize etti. Benim kılıç yöntemim ve kumitachi yapma yolum da biraz daha farklı. Bunun nedeni deneyimlerimizin farklı olmasıdır.

Bu Shoji Nishio Sensei’nin açıkça söylediği bir şeydi. O zamanlar Hombu Dojo eğitimindeki vurgu, taijutsu (boş el) teknikleri üzerineydi. Ama ken ve jo da önemli sayılıyordu. Ancak, eski günlerde Hombu Dojo’da ken ve jo öğreten  kimse yoktu.

O’Sensei o dönemlerde seminerler sırasında [ken ve jo] öğretti. Temelleri öğretti. Bunu söylemek uygun değil, ama  dojoya dışarıdan gelen insanlar misafirlerdi. Öğrenciler ise O’Sensei’ye hizmet eden uchideshi’lerdi. Dışarıdan gelenler konuk olduklarından, biz onlarla ilgilenirdik. Bizim yaptığımız hataların aynılarını yapsalar bile misafirler azarlanmazlardı. Aynı hatayı ben yaptığımdaysa gerçekten zor zamanlar geçirirdim.

Şu anda Amerika’da öğretiyorum. Ama hiçbir zaman öğrencilerime anlamadıklarını söyleyerek ders vermedim.  Şu an Hombu Dojo’daki eğitimi bilmiyorum. Ama Japonya’daki eğitimin gerektirdiğinden  daha fazlasını yapan öğrencilerim var. Onlara jo ve ken’in dışında başka şeyleri de nasıl kullanacaklarını öğretiyorum. O’Sensei’den öğrendiklerimizin yanında kendi silahlarımızı da kullanıyoruz. Örneğin, farklı şeyleri sopa olarak kullanıyoruz. Bunların hepsi aikido’nun bir parçası. Önemli nokta şu; bizim ken ve jo’yu kullanma şeklimiz bir aikido eğitim yöntemidir. Biz kendoka ya da jo öğrencisi değiliz. Biz ken ve jo’yu bir eğitim yolu olarak kullanırız. Yanlış anlamamaları için bu sık sık öğrencilere hatırlatırım.

Geleneksel savaş sanatları, kendo ve iaido çalışanlar genellikle O’Sensei’nin ken ve jo yöntemini eleştirirler. O’Sensei’nin kılıca yaklaşımı bir şekilde farklı. Sanırım kurucunun,  aiuchi’yi (her iki tarafın da yaralanmasına veya ölümüne sebep olabilecek karşılıklı saldırı) önlemek amacıyla kullandığı kalça ve duruş teknikleri iaido ve kendo’da yok.

Evet, geleneksel savaş sanatları öğrencileri arasında böyle insanlar var. Yagyu-ryu çalışanlar arasında da var. Irimi aiuchi’den kaçınmanın en iyi yollarından biridir. İçeri girer ve rakibinizin kılıcını yönetirsiniz. Bu, O’Sensei’nin sık sık söylediği bir şeydir: “Saldıran kılıca saldır!” Rakibin saldırısının size yolu göstereceğini ve sizin onu izlemeniz gerektiğini söylerdi. Bu ruhsal anlamda irimidir. Aslında Aiuchi bile bir irimidir.  Bu bir çeşit dua şeklidir. O’Sensei, “Rakibinizin ruhuna girip, ona önderlik ederek kazanırsınız” der. Yani mesele bir kılıç dövüşü meselesi değil. Böyle düşündüğünüzde doğal olarak rakibinizle bağlantı kurarsınız. Bu açıdan O’Sensei’nin düşünce tarzı oldukça bilimseldi. Kamisama (tanrılar) ve manevi meselelerden sık sık söz ederdi ama düşünce tarzı da çok rasyonel ve bilimseldi. Ayrıca, geleneksel savaş sanatları öğrencilerinin eleştirilerinin de doğal olduğunu düşünüyorum çünkü O’Sensei’nin kılıcı farklıydı. O’Sensei bu kılıç yöntemini kendisi geliştirmişti. O’Sensei, çeşitli savaş sanatlarında menkyo kaiden (ileri düzey yeterlilik belgesi) almıştı ve çalıştığı sanatların temelleriyle kendi kılıç tekniğini geliştirmişti.

O’Sensei’nin kılıcının diğer savaş sanatlarından farklı olduğunu düşünmek anlamsızdır. O’Sensei’nin yaptığı, aynı temel üzerine yeni bir şey inşa etmekti.

Geçmişi eleştirmek mümkündür, ancak geçmiş geleceği eleştiremez. Bu farklı bir boyut. O’Sensei’nin kılıcının geleneksel kılıç sanatlarından farklı olduğunu söylenebilir; gerçek şu ki kendisi geleneksel bir kılıç sanatı yapmaya çalışmıyordu.

Tarihsel olarak kılıç ve boş el teknikleri arasında yakın bir bağlantı vardır. Geçmişte hepsi birlikte uygulanıyorlardı. Ama zamanla belli alanlarda uzmanlaşan insanlar ortaya çıkmaya başladı ve bu alanlar birbirlerinden ayrıldılar. Bu olmadan önce mızrağı da kılıcı da kullanabilmeniz, çıplak elle teknik uygulayabilmeniz ve aynı zamanda binicilikte yetenekli olmanız gerekiyordu. Kılıç tekniklerinin  boş el teknikleriyle bir arada olması gerekiyordu. El tekniklerini öğrenmek, kılıç tekniklerini öğrenmek anlamına geliyordu. Bu nedenle, eskiden kendo, karatedo ya da judo yoktu.

Amerika Birleşik Devletleri’nde aikido öğretmenin bazı zor yönleri olduğunu düşünüyorum.

O’Sensei’nin yaptığı gibi Shinto terminolojisini kullanmıyorum. Ancak, bilim evrensel bir dildir ve herkesin ikna olabileceği bir şeydir. “Kannagara” (Tanrıların Yolu, Şintoizm) gibi son derece özelleşmiş dini kelimeler evrensel olarak anlaşılmamıştır. Böyle terimlerden kaçındım.

Japonya hakkında bilgi edinmek istiyorsanız çalışmanız gerekir. Bunu açıkça söylemek benim için zor bir şey. Sonuçta, öğrencilerimin anlayabilmelerini sağlamak zorundayım. Anlamak isteyen pek çok kişi olduğu için bunu başarmak için çaba göstermeliyim. Japon kültürünü dünya insanlarına tanıtmak için büyük çaba sarfetmek gerektiğine inanıyorum. Yabancılar Japonya’yı anlamıyor. Öte yandan, Japonya’yı anlayamayan Japonlar da var. Japonlar, bazen kendi ülkelerinde yaşarken bile yabancıdırlar. Sadece Japonya’da yaşıyor ve Japonca konuşuyor olman, milletin gerçek köklerini anladığın anlamına gelmez. Bence bunun gibi çok fazla insan var. Örneğin, okumak için yurt dışına giden Japonlar, öyle olduğunu düşünseler de Japonya hakkında her şeyi anlamıyorlar. Çay seremonisini bilmiyorlar. Okçuluk hakkında bilgi sahibi değiller. Bunun gibi çok Japon var.

Yedi yıl önce, aikido shihan ile görüştüğümüz zaman, “Bir yabancı Japonya’ya eğitim için gelse bile, aikido’nun gerçek anlamını anlayabilmesinin bir yolu yoktur. Dil ve kültürel farklılıklar nedeniyle, yabancılar sanatın manevi anlamını anlayamıyorlar. ” demişti. Bu konuda konuşmaya devam ettiğimizde geldiğimiz nokta Japonların bile bunu anlamasının zor olduğuydu.

Evet, bu doğru. 30 yılı aşkın bir süredir uyguluyor olmama rağmen, hala anladığımı söyleyemem. O’Sensei’nin yıllar önce bana söylediği şeyleri henüz yeni anlıyorum. Asıl soru kimlerin anlayacağı sorusu. Seninle aynı şekilde hissediyorum. Yurt dışına giden ve “Aikido, Japon kültürünün özüdür ve bu nedenle yabancıları anlayamaz.” diyen bir öğretmenden söz ediyoruz. “Yabancı” kelimesinden de pek hoşlanmıyorum bu arada. Yine de ne demek istediğini merak ediyorum. Öyleyse neden aikido öğretmek için yurt dışına gitmek için uğraştı?

Uzun yıllar boyunca anlamayan insanlara aikido öğreten biri hakkında ne söyleyebiliriz? Muhtemelen Japonya’ya dönmesi daha iyi olurdu. Bence böyle bir şey söylemek utanılacak bir şey. Öğrencilerinizin anlamasına yardımcı olacak bir şey yapamazsanız, bu yetersiz olduğunuz anlamına gelir. Sorumluluğu bir başkasına atmanın bir yolu. Öğrencileri, keni başarısızlığınızdan sorumlu tutuyorsunuz.

Elbette anlamayan öğrenciler var, ama Japonya’da bile yıllarca okuyan ve anlamayan öğrenciler var. Birisi, Japonların Beethoven’i anlamadığını söylese ne düşünürdü? Merak ediyorum, anlamak konusundaki zorluk geleneksel Japon sanatlarında neden farklı olsun?

Benim bakış açıma göre aikido geleneksel bir savaş sanatı değil. Bu yeni bir savaş sanatıdır. O’Sensei’nin yaklaşımının devrimci olduğunu düşünüyorum.

Evet, onun konsepti muhteşemdi. Savaş sanatlarının başlangıcından bu yana en devrimci fikir. Bujutsu’da kendini korumak için rakibi yenmek kabul edilebilir, ama bujutsu ve budo’nun farklı olduğunu düşünüyorum. Genellikle insanların üzerine konuştuğu şey bujutsu, budo değil. Bujutsu’da tekniklerin nasıl yapılacağını açıklamak yeterlidir. Şüphesiz sizin de deneyimlediğiniz gibi budo eğitiminin başlangıcında, teoriyi anlamak zordu. Budo kavramını anlayamadığınız için, vücudunuz doğru hareket etmedi. Neden budo çalışırken  partnerimizle uyumlu hale gelmeli ve tenkan uygulamalıyız? Başlangıçta, budo kavramını sadece çıplak elle yapılan tekniklerle anlamanın bir yolu yoktu. Yıllarca başka türden budoları çalışan bazı öğretmenler bunu anlamıştı. Ancak aikido öğrencileri, başından beri sanatın özünü içeren teknikleri çalışırlar. Tenkan, bir teknik ve aynı zamanda bir felsefedir.

Saotome Shihan Aikido

Bu düşünce tarzı din tarihinde bulunabilir mi? Mesela Hıristiyanlık ve aikido düşüncesi arasında ortak noktalar var mı? Rakibi mağlup etmeden kendini koruma fikri gibi.

Bu türden bir düşünceyi, Aikido’nun ruhsal köklerinin bir parçası olan Şinto’da belli bir ölçüde bulursunuz. Bunu açıklamak uzun zaman alabilir. Ancak kısaca karşılıklı bir refah fikrinin olduğunu söyleyebiliriz. O’Sensei’nin budo’sunun kaynağı bujutsu değildi. Çeşitli bujutsu sistemleri üzerinde çalıştı, ama sonunda, boş el tekniklerini dini bir bakış açısıyla geliştirdi. Tabii ki, eski formları öğrenmişti, ama aikido’nun gelişimi kannagara no michi’nin etkisiyle olmuştu. Bu Şintoizm değildir; Bu, Tanrıların Yoludur. Bu ruh tekniklerde ifade edilir. Yani bu hem dindir ve hem de değildir. Kelime oyunu yapıyor gibiyim, ama tam olarak böyle işte. O’Sensei, “Aikido din değildir, ama onunla aynı şeydir. Aikido, benim gelecek nesillere miras bıraktığım kutsal kitaptır.” derdi. O’Sensei, nefes ve ikkyo tekniklerine, irimi ve tenkan’a büyük önem verirdi. Ayrıca “musubi” kavramını (kişinin karşısındaki kişiyle bağlantı kurması) sıklıkla vurgulardı.

Nefes eğitimi, hem fiziksel hem de zihinsel ve felsefi bir eğitim biçimidir. Bu akıl ile kavranılacak bir şey değildir, daha çok bedenle deneyimlenebilir. O’Sensei, bu tür bir eğitim sistemini tasarlamış bir dahiydi. Basitçe söylemek gerekirse, bir budo olmasının yanı sıra aikido bir eğitim sistemidir. Başkalarına öğretirken kendine de öğretirsin. Sadece dışarıdan değil içeriden de çalışırsın.

Bu makale ABD’de, Jim Sorrentino’nun değerli yardımıyla ile 1985 yılında hazırlanmıştır.

İkinci bölümü buradan okuyabilirsiniz.


Makalenin Aikido Journal tarafından yayınlanan aslını buradan okuyabilirsiniz.
Çeviri: Oğuzhan Yılmaz

Leave a comment

0/100

Total
0
Share
Best Choice for Creatives
Purchase Now