Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Saotome Shihan İle Röportaj (1985) 2.Bölüm


Röportajın bu ikinci bölümde, Ueshiba Aikido Okulları’nın (ASU) kurucusu Shihan Mitsugi Saotome ile eğitime yaklaşımı , aikido’nun kendini savunma konusundaki rolü,  “Aikido Üniversitesi” hayalleri ve O’Sensei’nin mesajı üzerine konuşmaya devam ediyoruz.

Bu soruyu sorduğum kişilerden farklı cevaplar aldım. Siz başlangıç seviyesinde sert bir eğitim yapılması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Bu, eğitimin başladığı yaşa bağlı. Sert eğitimin ne olduğunu açıkça söylemek zor. 60’lı yaşlarında biri başladığında sert antrenman yapmasını söylerseniz bunu yapamaz ve gerekli de değildir. Bu tarz bir insan fiziksel olarak çok tecrübeli olduğundan, bu şekilde enerji harcamasına gerek yoktur.

Genç insanlar, biyolojik anlamda çok agresiftir ve onları kuvvetli bir şekilde eğitmelisiniz. Enerji ile yanan gençlere engel koymaya çalışmak işe yaramayacaktır.

Yanma tehlikesi olan motorlardan duman çıkar. Bu yüzden gençleri çok sıkı çalıştırıp enerjilerini tüketiyorum. Ama hepsi bu kadar değil. Onları çabucak yormak iyidir. Sert eğitimin amacı, kendi fiziksel sınırlarını bir an önce fark etmelerini sağlamaktır. Fiziksel sınırlarınızın ötesine geçmediğiniz sürece, ruhun dünyasına giremezsiniz. İşte bu yüzden kendilerini tamamen tüketecek sert teknikler çalışmalarını sağlıyorum.

Başlangıçta yumuşak eğitimi teşvik eden bazı kıdemli eğitmenler var. Böyle bir eğitimden üç yıl sonra, aikido bir dansa dönüşüyor. Sonra insanlar, öğrendiklerini gerçekten kullanıp kullanamayacaklarına dair şüphe etmeye başlıyorlar.

Her iki eğitim türü de kişinin aikido tekniğini kullanabileceğini garanti edemez. Örneğin heykel yapımında hem sert hem de yumuşak yöntemler vardır. Bazen sert bir şeyi alırsınız ve zahmetle şeklini değiştirerek bir heykel yaparsınız.  Bazen de kil gibi yumuşak bir malzeme kullanarak yavaş yavaş bir şekil ortaya çıkarırsınız.

Aiki budo dönemi teknikleri, şu anda uygulanan aikidoya göre kendini savunma konusuyla daha fazla mı ilgiliydi?

Evet, öyle olduğuna inanıyorum. Fakat aikido eğitim sisteminin tüm amacı kendini savunmadır. Bütün savaş sanatları kendini savunma amaçlıdır. Kendini savunmayan bir savaş sanatı ya da dövüş tarzı diye bir şey yoktur.

Aikido hakkında harika olan şey, “kendini savunma” nın yanı sıra “rakibini savunmayı” da içermesidir.

Düşmanın hayatını korumak zorundayız. Kendini korumak ve rakibini korumak; her ikisi de kendini savunma türleridir.

Bunu başarmak için kendine güvenin gerekli olduğunu düşünüyorum.

Özgüvenin nereden geldiğini düşünüyorsun?

Doğrudan deneyimin belli bir ölçüde gerekli olduğunu düşünüyorum. Basit bir örnek vermek gerekirse,  çocukken  yüksek sesler duyduğumda tüm bedenim korkuyla tepki gösterir ve omuzlarım kasılırdı. Şimdi karnımdan tepki veriyorum. Bence bu aikido eğitiminin sonuçlarından biri olabilir.

Bu bir örnek. Ancak, savaş sanatlarına veya askeri meselelere gelince, hiçbir çaba boşa gitmez ve zor zamanlarda yararlı olur.

Geçenlerde New York’ta bir dava vardı. Metroda bir adam beş kişiyi vurmuştu ve mahkeme bunun kendini savunma amaçlı olmadığına karar verdi. Asıl soru, ilk atıştan sonra ortadan kaybolmayan insanları öldürmenin neden gerekli olduğudur. Mesele gerçekten kendini savunma olsaydı onları bacaklarından vurabilirdi.

Kendini savunma söz konusu olduğunda Amerikan ve Japon toplumlarının anladığı şey tamamen farklıdır. Amerika’da, herkes bir silah taşıyarak etrafta dolaşabilir. Bu yüzden Amerika’da şehirde gezmenin endişesi Japonya’da dolaşmakla kıyaslandığında  tamamen farklıdır. Tokyo kadar güvenli başka bir şehir yok. Tek endişeniz kendini savunma ise, bir silah dükkanına gidebilir ve bir tabanca alabilirsiniz. Nikyo veya sankyo hakkında endişelenmenize gerek yok

Amerika’da savaş sanatlarını yaygınlaştırmanın zor olmasının nedeni geçmişle ilgili olabilir. Amerika’yı kolonize eden insanlar zaten silahlara sahipti. Hiç mızrak ya da kılıçla dövüşmek zorunda kalmadılar. Diğer taraftan Avrupa ve Asya halkı, ateşli silahları içermeyen savaş sanatlarında deneyimliydiler. Neden tipik bir Avrupa ülkesi olan Fransa’da  savaş sanatlarına ilginin yoğun olduğunu sorarsak,  cevap savaş sanatlarının zaten Fransa tarihinin değerli bir parçası olmasıdır. Ama Amerika’da durum böyle değil. Amerikalıların karate veya kung fu gibi sanatları doğaüstü bir şey gibi algılamak istediklerini düşünüyorum, onlara gerçekten savaş sanatları olarak saygı duyduklarını düşünmüyorum.

Sizce günümüz dünyasında tekniklerin ve onları yaygınlaştırmanın değeri nedir?

Aikido’nun amacı bir fikri ya da düşünme tarzını öğrenmektir. Bu bir felsefeyi öğrenmenin yolu. Öğretmenler için gerekli bir şey. Farklı öğretmenler aynı tekniği farklı şekillerde açıklar. Bunu yaparken bazı öğretmenler goriller yaratır ve bazıları da daha insani insanlar yaratır. Bu organizasyonla değil, öğretmenin düşünme yöntemiyle ilgilidir. Gerçekten önemli bir konu. Açıkça söyleyeyim: O’Sensei’nin insanüstü bir anlamda güçlü olduğunu hissetmedim. Fiziksel anlamda özellikle güçlüydü ve sadece onun yapabileceği şeyler vardı. Ancak, O’Sensei hakkında harika olan şey, hayal ettiği dünyanın herkes için mümkün olmasıydı. Ona sadece bir savaş sanatçısı olarak saygı duymuyorum. Ben O’Sensei gibi olamam ve bunu yapmak istemem de anlamsız olurdu. Ama aikido çalışarak  O’Sensei’nin  dünya görüşünü  öğrenebilirim. O’Sensei’nin bu türden bir dünya tasarlaması harika bir şey. Bu benim için bile mümkün olan bir şey. O’Sensei’nin yaptığı gibi beş ila altı inçlik bir çam ağacının kökünden sökebilecek güce sahip değilim ve bu yüzden onu taklit edemem. Konuştuğumuz her şey bundan ibaretse, o zaman bu sadece fiziksel gücü yüksek olan bir adam meselesi olur.

 

O’Sensei’ye fiziksel özellikleri sebebiyle saygı duymuyorum. Ona saygı duyuyorum çünkü inanıyorum ki düşündüğü, kurgulamaya çalıştığı şey harikaydı ve bu bütün dünya için muhteşem bir mesajdı. Tekniklerin amacı, bu düşünce tarzını öğrenmektir. Bu bir çalışma ve eğitim yöntemidir.

Benim düşüncem budur ve açıklama tarzım diğer öğretmenlerden çok farklıdır. Benim ikkyo’m çok büyük değil ve ben sıradan bir insanım. O’Sensei şöyle derdi: “Herkes bir aziz olabilir.” Aziz fikri, Japonya’da  ya da batıda bir ülkede birbirinden biraz olabilir, fakat O’Sensei bir tür kendi kendini ve halkı eğitim sistemi, bir yöntem  geliştirmiştir. Herkes bu seviyeye misogi (arınma) yoluyla ulaşabilir. Bu, tarihsel açıdan değerli bir şeydir.

Pek çok kitapta O’Sensei bir süpermen olarak tasvir ediliyor. Ama bu O’Sensei’nin asıl hedefi değildi. Yine de kesinlikle bu tür bir güce sahip olmanın harika olduğunu düşünüyorum.

Sanırım fiziksel gücü O’Sensei’nin çekici yönlerinden biriydi. Bununla birlikte, Amerika’da yaralanmaların yaşandığı  dojolar var.

Amerika’da ders verirken en çok dikkat ettiğim şeylerden biri sakatlanmalar. Bu sadece fiziksel bir şey değil. Bir insanın hayatını yok edebilecek bir şey. Ünlü bir müzisyeni, cerrahı ya da aikido öğrenmek isteyen, aikido ruhunu anlamak isteyen bir yazarı düşünün. Böyle bir kişinin parmaklarını yok edebilir misin? Parmakların kırılması veya onları kullanamamasına sebep olacak herhangi bir şey, hayatlarını yok etmek veya geçim kaynaklarını mahvetmek anlamına gelir. Onları öldürmekle aynı şey. Belki böyle bir insan başka bir yaşam kurabilir, ancak  yaşam amacını da kaybedebilir. Bu bir suç işlemekle aynı şey. Bu bir hırsızlık değildir belki ama, kişiyi hayatının anlamından mahrum etmek suçtur.

Bir keresinde çok kötü bir deneyim yaşadım. Bir öğretmenin sınıfında eğitim görüyordum. Çok güçlü bir ikkyo yaptıktan sonra, dizinden destek alarak sert bir kilit uyguladı ve bunu iki koluma da yaptı. Daha sonra yardım almadan yemek yiyemedim. Hayatımı yazarak kazanıyorum ve bir süre çalışamadım. Tamamen iyileşmem yarım yıl kadar sürdü. Sonunda uzun süre böyle bir şey  olduğunda sorumluluğun nerede başladığını düşündüm.

Buna gerçekten cevap veremem, ama konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşabilirim. Bu kesinlikle asla gerçekleşmemesi gereken bir şey. Ahlaki bir sorun.

Profesyonel olarak çalışacaksanız kesinlikle böyle bir şey yapamazsınız. Eğer profesyonel bir öğretmenseniz, eğitim ne kadar zor olursa olsun herhangi bir yaralanmanın gerçekleşmeyeceğinden emin olmalısınız. En azından bu kadar kontrole sahip değilseniz, profesyonel olarak adlandırılamazsınız.

Kaza ile bilinçli ve kasıtlı olarak yapılan bir şey arasında fark vardır. Bu, savaş sanatlarını öğreten kişinin ahlakıyla ilgili bir meseledir.

Dojo’nuzda bu tür bir şey olsaydı, sakatlığa doğrudan sebep olmasanız bile sorumluluğu üstlenir misiniz?

Tabii ki. Ancak, Amerika’da kendi sorumluluğumu da düşünerek, kişi yanlış bir ukemi yaptığında veya birisi öğretmenin talimatlarına uymadığında sorumluluğu üstlenmiyorum. Siyah kemerleri eğitirken çok daha dikkatliyim. Bu bir toplumsal ahlak meselesidir. Bir dojo açar ve çalıştırırsınız ve ahlakınız yoksa dojo bir ormanla aynıdır. Sizden öğrenmek için kim para öder? Bu anti-sosyal bir davranış. Uyuşturucu satmakla aynı şey değil mi? İnsanlar, uyuşturucu kullanmanın insanları yok ettiğini biliyorlar ama yine de satmaya devam ediyorlar. Bu anti-sosyal bir  davranış ve bir suçtur.

Bunu bir tarih araştırmacısının bakış açısından soruyorum. Şimdiye kadar birçok kıdemli eğitmenle röportaj yaptık ve tarihte belirli bir zamanda neler olduğu hakkında farklı şeyler söylüyorlar. Bununla başa çıkmak çok zor.

Bu oldukça doğal. Öğrencilerim arasında da aynı şey var. Benimle çalışan birbirinden farklı çok fazla insan var ve elbette bazen anlaşamıyorlar. Bir şeyi belli bir şekilde öğrettiğimi söylüyorlar; ama asla birinin ya da diğerinin doğru yol olduğunu söylemedim. Ben sadece “Bu şekilde yapabilirsin,” “Bu şekilde daha iyi olmaz mıydı?” ya da “Bence bu senin için iyi olur diye düşünüyorum” gibi şeyler diyorum. Buddha’nın dediği gibi, “İnsana bak ve Yolu Öğret”. ”İnsanların sevdikleri ve sevmedikleri şeyler var. Haklılar ama aynı  zamanda değiller. Hepimiz bir çeşit yolculuktayız. Mükemmel bir aikido diye bir şey yoktur çünkü her şey evrenle birlikte ilerler; her şey zamanla ilerler. Hepimiz mükemmele yaklaşma girişiminde işbirliği yapmalıyız. Durmak için zamanımız yok. Mükemmelliğe yönelmek, evrene doğru ilerlemektir. Bu yüzden öğrencilerime dışarı çıkıp diğer öğretmenleri görmelerini söylüyorum. Onlara yapabileceğim kadarını gösteriyorum ve başka öğretmenleri dikkatle izlemelerini söylüyorum. Her birinin harikulade katkıları olabilir.  “Böyle bir öğretmenden ders alırsanız sizi okuldan atarım” ya da “oraya gitmemelisiniz, bunları yapabilen tek kişi benim”… Bunlar benim kuracağım cümleler değil.

Dışarı çıkın ve diğer öğretmenlerin harika noktalarını görün. Böylece büyüyeceksiniz. Bunu söyleyebiliyorum çünkü özgüvenim var. Sadece bazı şeyleri yapabildiğim ve kendi sınırlamalarımı bildiğim için gurur duyuyorum. Bu gururun yanı sıra, diğer öğretmenlerin iyi noktalarını anlıyorum. Bu yüzden öğrencilerime onları görmelerini söylüyorum. Öğrencilerimi kör ve sağır insanlar haline getirmek istemiyorum.

“Ueshiba Aikido Okulları” hakkındaki umutlarınız ve hayalleriniz hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Birden fazla hayalim var. Ueshiba Aikido Okulları için sahip olduğum tek hayal, bu sanat sayesinde bir Amerikan aikido ailesi oluşturmak. Amerikan toplumu önemli ölçüde değişiyor. Örneğin, öğrencilerim Florida, Colorado veya Kaliforniya’ya seyahat ediyorlar. Hiç bilmedikleri bir dojoyu ziyaret ettiklerinde bile endişe duymazlar. Tek söylemeleri gereken “New York’tan geliyorum” ya da “San Francisco’dan geliyorum” olur ve hemen arkasından arkadaş olurlar. Amerika içinde bu dostlukla birbirlerine bağlılar.

Amerikalıların başka bir şehre gitmeleri ve hiç arkadaş edinmemeleri çok yaygındır. Ama eğer aikido yapıyorsanız endişelenmenize gerek yoktur. Bence böyle insanlar, her yerde arkadaş bulabilecekleri zengin yaşam sürebilirler.

Bunu materyalist anlamda söylemiyorum; bu bir insan ilişkileri meselesi. Amerika Birleşik Devletleri’nin Japonya’dan farklı bir sorunu, çok farklı ırkların olması. Kültürün ve farklı geçmişlerin ötesine geçerseniz, aikido’da tüm insanlar arkadaş olurlar.  Bu uyumun Amerika’da yaratılmış olması Amerika için çok önemli bir şey. Japonya’nın çeşitli bölgeleri, Savaşan Devletler döneminde (1482-1558) birkaç yüz yıl boyunca savaştıktan sonra  birleştiler.  Bu yüzden belki de Amerika ve Avrupa aikidoya en çok ihtiyaç duyan yerlerdir. Her halükarda, aikido’nun hedefi budur. Aikido ülkeye katkıda bulunmanın bir yoludur.

Aikido bir Japon savaş sanatı diye Amerikalıları Japonlaştırmaya çalışmıyorum. Amerikan halkı aikido aracılığıyla daha fazla uyum sağlayacak. İnsan ilişkileri güçlendirecek. Bu önemli bir nokta. O’Sensei’nin istediği şey buydu ve bu Ueshiba Aikido Okulları’nın hayaliydi. Bu yüzden askeri tip bir organizasyon oluşturmayı hedeflemiyoruz. Bu organizasyonu kurduğumuzda, sadece bir şey istedim – herhangi bir ceza sisteminin olmamasını. Grubumuz insanlar için faydalıysa, muhtemelen üye olurlar. Sevmedikleri takdirde ayrılırlar. Gerçek hedefimiz bunu güven ilişkisi üzerinden yapmaktır. Cezaların hiçbir faydası yoktur.

saotome shihan
M.Saotome Shihan. Fotoğraf 1985’te bu röportajın yapıldığı ilk Aikido Journal Dostluk Gösterisi sırasında çekilmiş.

Daha önce bir aikido üniversitesi kurmayı düşündüğünüzü belirttiniz. Bize bu fikri anlatabilir misiniz?

Benim fikrim bildiğimiz üniversiteden biraz farklı. Her ne kadar “Aikido Üniversitesi” diye söz etsem de, aklımda olan şey, “aikido yaşam” üniversitesi, daha kapsamlı bir üniversite. Mevcut Amerikan üniversitelerinin yapısında farklı olacak ve sanat kadar üretimi de içerecek. Benim düşünceme göre, eğer evrenin yasaları, doğa kanunları veya uyum ile ilgili olan aikidoyu öğrenecekseniz, felsefe, psikoloji, din felsefesi, antropoloji, arkeoloji ve doğa bilimi gibi şeyleri de incelemeniz  gerekir. Elbette, politik bilim de gereklidir. Dünya siyasi tarihini incelemeliyiz. Herkes, aikidonun tüm varlıkları sevgi ile korumakla ve dünya barışıyla ilgili olduğunu bilir.  Savaş sanatları, dünyayı yok etmek amacıyla değil, barış ve uyumu teşvik etmek içindir.

Barışın sadece inanç yoluyla sağlanabileceği düşüncesiyle ikna olmadım.

Bu mümkün değil. Solifidyanizm, kurtuluşun tek başına ibadetle ulaşılabilir olduğu fikridir. Bu sadece zihinsel bir dünyadır. Evrenin aslında maddi ve manevi bir bileşimi olduğuna inanıyorum. Mesih ve Buda her ikisi de barışı vaaz ettiler. Ama insanın hayatı maddi dünyayı da içerir. Başka bir sorun da sahip olma arzusudur. Her halükarda, yalnızca manevi yollarla barış üretmek mümkün değildir. Üretim yolları da önemlidir. Barışı sağlamak için politik ve sosyal bir sistem kurmayı ve üretim teknolojilerini öğrenmek zorundayız. Dünya barışı söz konusu olduğunda, kaynaklarımız olmadıkça bu son derece zor bir iştir.

Gerçekten bir aikido üniversitesi kuruyor olsaydınız, elbette maddi araçlara ihtiyacınız olurdu.

Maddi araçları şu an mevcut olan üniversite sistemlerinde olduğu gibi kullanmak istemiyorum. Öğrenciler bir şeyler üretmeli. Çalışmaları ve bir şeyler üretmeleri, sonra da o parayı kullanarak üniversitede öğrenmeleri gerekir. Günümüz sisteminde öğrenciler sadece okula devam ediyor; üretimle fazla bir ilişkileri yok. Öğrenciler kendi kendini destekleyecek hale gelebilirler. Örneğin, tarım okuyan öğrenciler sebze yetiştirebilir. Kendi ürettikleri şeylerle yaşayabilir ve sonra bunları topluma sunabilirler. Bu şekilde üretim, çalışmalar ve ekonomik hayat bir haline gelir. Yani bu parasız bile yapılabilir. Gerçek bir üniversite, çalışan ve topluma katkı yapan insanlarla olurdu.

Böyle bir üniversitede aikido eğitiminin yanında başka aktiviteleriniz de olur mu?

Tabii ki. Örneğin, yoga ve meditasyon gibi şeyler düşünüyorum. Aikido öğrenen insanlar, ruhsal ve fiziksel yönleri birlikte incelemek zorundadır. Çünkü  partnerimizle hem ruhsal ve hem de fiziksel olarak ilgilenmeliyiz. Bu gerçek sevgi değil mi? Bu kavramsal bir konuşma değil. Somut bir şekilde hareket etmek gerekli. “Tüm yaratılışın sevgi ile korunması” ve “Aikido sevgidir” gibi ifadeler kavramlardır. Mesele bu kavramların nasıl gerçekleştirileceğidir.

“Tüm yaratılışın sevgi ile korunması” sözlerini duyarsınız, ama gerçekte ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Bu ifade genellikle O’Sensei’nin bir deyişi olarak tekrarlanır. Ancak öğrencileri bunu somut bir seviyede gerçekleştirmelidir. O’Sensei’ye borcumuzu ödemenin yolu budur. Aikido’nun sadece şiirsel bir fikre dönüştüğü gün gelirse, her şey bitmiş demektir. Bu yüzden tarım ve el sanatları ile uğraşmalı, doğal çevrenin korunmasıyla bizzat ilgilenmeliyiz. Şehir planlaması da gereklidir.  Sanat eğitimi ihmal edilmemelidir. Barış yapmak, savaşmaktan daha büyük bir projedir. Para da gereklidir elbette. İnsanların “Barış! Barış! ” diye bağırdığını duyarsınız. Ama sadece gürültü yapıyorlar. O günleri geride bıraktık. Artık zamanımız yok. Bu, dünyanın hayatta kalması ve bizim bir arada var olmamızla ilgili bir soru. Tabii ki insanlık doğal yaşamın bir parçası olarak var olur ve bu yüzden yok ettiğimiz sadece kendimiz değiliz. Artık sınırımıza geldik. Bu çok önemli bir zaman. Bir devrim başlatmalıyız ve düşünce tarzımızı değiştirmeliyiz. Bence hayatta kalmak için tek şansımız bu. İşte bu yüzden Dostluk Semineri sırasında aikidoda yabancı olmadığını söyledim. O’Sensei’nin söylediği bir şey buydu. Hepimiz tek bir aileyiz.

Makalenin Aikido Journal tarafından yayınlanan aslını buradan okuyabilirsiniz.
Çeviri: Oğuzhan Yılmaz

Leave a comment

0/100

Total
0
Share