Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Savaşa Nasıl Katkıda Bulunuyorum?

Bana sık sık, “Buddha’nın savaş konusundaki tutumu nedir?” diye sorulur. Buddha sadece tüm koşulların nedenlere bağlı olduğunu söylemiştir.
Savaş nedenleri mevcut olduğunda ve buna göre hareket edildiğinde savaş ortaya çıkar.
Hepimiz savaş karşıtı olduğumuzu söylüyoruz. Ama öyle miyiz? Nerede başlar? Kendi eylemlerimizle farkında olmadan savaş çağrısı mı yapıyoruz?


Buddha bizi sürekli olarak düşüncelerimiz, sözlerimiz ve eylemlerimiz üzerinde düşünmeye teşvik etti. Toplumun kabul edilebilir olarak belirlediği şey üzerine değil, kişisel bütünlüğümün ne olduğu üzerine. Görev ve ihmal eylemleri yoluyla başkalarının kötüye kullanılmasına kişisel olarak nasıl katkıda bulunurum? Arkadaşlarımı veya sosyal statümü korumak için hangi yanlışları görmezden geliyorum?

Etik ve adalet konusunda önemsediğim her şeyin kişisel değerlendirmesini yapmadıkça, sürekli savaş tehdidinin sonu yoktur. Gruplar savaş nedeni olmaz ve ülkeler savaşa girmez. Senin ve benim gibi insanlar kelimelerle, silahlarla veya bombalarla savaşa girerler. Bireysel açgözlülük, nefret ve kuruntuların körüklediği yetki sahibi olma ve hak konularını ele almadıkça, adaletsizliğe ve aşırılığa katkıda bulunur ve insanlığa karşı şiddet uygularız. Bunu itiraf etmeli ve değiştirmeliyiz. Sadece meditasyon yapmayın. Bundan daha fazlası gereklidir! Dharma’yı öğrenin ve hayatınızı onun ışığında inceleyin. Başkaları için yaşamak mükemmel bir uygulama olabilir.

Bir grubun diğeri üzerinde -şiddet, hukuk, inanç veya daha düşük bir insan sınıfının yaratılması gibi herhangi bir yolla- otorite kurmasından kaynaklanan adaletsizlik var oldukça toplumda barışın olması mümkün değildir.

Buddha, “Bana yapılmasını istemediğim herhangi birşeyi başkasına yapmamalıyım” dedi. O halde, kişinin kendine sorması gereken soru, -ırk, statü, para, ün ya da toplumsal konum nedeniyle- ayrıcalıklı bir kişi olarak, toplumumun en önemsizinden daha önemli ya da değerli olduğum fikrinden vazgeçmeye istekli miyim? Grubumun, toplumumun veya ülkemin diğerlerinden daha fazla hak sahibi olduğuna inanıyor muyum?

Eşit olmayan statüye sahip bir kişi olarak, hakarete maruz kalmaya karşı sınırım nedir? Durumları değiştirmek için ustaca yollarla nasıl bir kaçış bulabilirim? Geçmişteki suistimallere ve mevcut adaletsizliğe tepki olarak düşmanlık içermeyen bir zihni nasıl geliştirebilirim ve aynı zamanda daha insancıl bir kültür için nasıl çalışabilirim?

İşte sorabileceğiniz başka bir soru: Kasabamda, şehrimde, eyaletimde faaliyet gösteren kurumsal ve sosyal eşitsizliklerin farkında mıyım ve bunlara cevabım ne?

İşte bir örnek: Amerika’nın kurumları ve yasaları, güç dengesini korumak ve beyaz ayrıcalığını sürdürmek için tasarlandığı üzere çalışır. “Amerika’yı güvende tutmanın” bir yolu, mümkün olduğu kadar çok siyah erkeği hapse atmak gibi görünüyor. İstatistiksel olarak, her üç kişiden biri hapse atılmayı bekleyebilir. Bu senaryoda genellikle rutin bir trafik kontrolü ilk eylemdir. Siyah ebeveynler, ehliyet aldıklarında gençlerimiz için bir tür sigorta alırlar. Buna DWB sigortası denir. DWB,(ing.Driving While Black) “Siyahken Sürüş” anlamına gelir. Çocuklara ehliyetleriyle birlikte saklamak için bir kart verilir. Bu kart, çocuklarımıza yanlarında bir avukat bulunana kadar susma hakkını kullanmalarını tavsiye eder. Bu durum Amerika’da, beyaz olmayan gençliğe karşı gözdağı verme çabası ve gücün kötüye kullanılması nedeniyle gerekli bir önlemdir.

Başkası için bir ışık yakarsanız
Kendi yolunuzu da aydınlatırsınız.

Gautama Buddha

Beyazların yönettiği bir toplumda ayrıcalıklı sınıfın güvenliğini korumak için bu tür önlemlerin gerekli olduğuna inanmaya devam ettiğimiz sürece, yaralar ayrımcılığa maruz kalanların öfkesi arasında devam ediyor. Ülke küskünlük ve ikiyüzlülükle bölünmüştür; nüfus içinde çocuklarını güvende tutmak için yasal sisteme güvenemeyenler intikam almaya yönlendirilir.

Bu sadece küçük bir gerçek. Sesinizle, oyunuzla adaletsizliğe barışçıl bir şekilde karşı çıkıyor musunuz yoksa gözlerinizi mi kapatıyorsunuz? Kabul edilmek ya da farklı görülmemek için mi arkadaşlarınızla birlikte hareket ediyorsunuz? Onların davranışlarına katılmasanız bile sessiz kalıyor musunuz?

Kuzey Carolina’daki sangha’m tamamen Kafkas. Onları seviyorum ve onlara karşı büyük bir şefkat duyuyorum. Birçoğu yemek masasında otururken ne kadar incindiklerini paylaşıyor ve siyahlar ve İspanyollar hakkında aşağılayıcı konuşmalara katılıyormuş gibi görünüyorlar. Seslerini yükseltemiyorlar, çünkü dışlanmak istemiyorlar. Bazıları sesini yükseltti ve bu onların aileleriyle ilişkilerinin bozulmasına neden oldu. Hangi bedeli ödemeye hazırsınız? Bunu düşünün. Kendinize sormanız gereken başka bir soru daha var: Buradaki özgürlüklerimizin başkalarınınkinden daha önemli olduğuna inanıyor musunuz? Bütün kanlar değerlidir – oğlumun ve dünyanın öbür ucundaki köylü kadının oğlunun kanı.

Birinin ayrıcalığının cehaleti veya reddi, savaşa önemli bir katkıda bulunur. Az sayıda insanın zenginliğini için çoğunluğa uygulanan ücretler, yaşam tarzı ve haysiyet eşitsizliği hastalığı, nefreti ve çaresizliği besler. “İyi” bir hayat yaşayanlar, insanlık onurunun gerçek maliyetini inceliyor mu? Tüm bir dünyanın ihtiyaç duyduğu kaynakları korumak için kişisel konforlarımızı feda etmeye istekli miyiz? Yoksa özel rahatlıklarımız için başkalarının kaynaklarını alabileceğimizi mi hissediyoruz? Beşeri sermayedeki gerçek maliyetlerini anlayabiliyorsanız, Bangladeşli terhanelerde (kötü koşullardaki fabrikalarda) yapılan tasarım ayakkabılarınızı, el çantalarınızı ve kıyafetlerinizi bırakmayı düşünebilir misiniz?

Ben kendim suistimal, cehalet ve açgözlülükten suçluyum. Kendi fikrimi değiştirmek için çalışıyorum ve çabalarımla, değişme cesaretini ve her birimizin dönüşebileceği araçları göstermeyi umuyorum. Gerçeğin yüzüne bakmak her zaman rahatlatıcı değildir, ama bunu yapmalıyız!

Dharma koltuğunda oturup, iklim değişikliği veya enerji tasarrufu hakkında konuşmadım, çünkü mağazaya üç blok yürümek veya bisiklete binmek istemiyordum. Her seferinde araba kullanırdım. Sonra bunun hakkında konuşmaya başladım. Hâlâ araba kullanıyorum ama artık her yolculuk gerçekten önemli. Evdeki akkor ampulleri değiştirdim ve üşüdüğümde termostatı açmak yerine bir kazak giyiyorum. Kendimi eğitmeye başladım ve bu beni değiştiriyor. Bir sorunun parçası olduğumu anladım. İşte böyle -ne kadar küçük olursa olsun- adım adım başlayabiliriz. Suçlama yok, sadece etki, farkındalık ve eylem.

Bir Budist keşişi olduktan sonra, Theravada geleneğinin ataerkilliğini ve kadın düşmanlığını içeriden gördüm. Cesaretimi kaybetmemek için, yenilgiyi kabul ederek Tibet zihin eğitimi uygulamalarını üstlenmem gerekiyordu. Tay Budizminde bazı şeylerin mevcut insanlarla ve iktidardaki düşünceyle değişmeyeceğini fark ettim. Taylandlı kız kardeşlerimin sangha’ya kabul edilmeleri için yalvarmadım ve Taylandlı kardeşlerimden nefret etmedim. Bunun yerine, oraya gittim ve Muhterem Dr. Lee’nin bir bhikkhuni soyu oluşturmasına sessizce yardım ettim. Bugün, bu yolda gelişen otuz beşten fazla rahibe var ve ben birçok Taylandlı keşişle arkadaş kaldım. Oldukça işe yarar bir yöntem.

Kendimizi sorgulamak ve değiştirmek kolay değil. Kısa vadeli bir çözüm yok. Dini bir grup, toplum veya ülke olarak savaşın gidişatını değiştiremeyiz. Her birimiz etki pratiğine başlamalıyız – neyin doğru olduğuna karar vermeli ve bu gerçeği yaşamalıyız. O zaman dharma salonlarımızda minderlerimize oturup, geniş bir kalp ve temiz bir vicdanla “aydınlanma” üzerine tartışabiliriz.

Pannavati Bhikkhuni


Yazar Hakkında: Theravada ve Mahayana geleneklerinden gelen Afrikalı-Amerikalı Budist rahibe Dr. Pannavati, ”Hermitage Basitliği Kucaklamanın” Eş-Başrahipidir. Zen Peacemakers’tan Roshi Bernie Glassman’ın aktarımıyla şefkatli ve düşünceli bir hizmet için yetkilendirilmiştir. Kendine ait iş eğitim programı, gençlik merkezi ve konut programı olan inziva merkezinde son 2 ½ yılda 17 – 21 yaşları arası 70’ten fazla evsiz gençe ev sahipliği yapmıştır. Uluslararası bir öğretmen olarak, dünya çapında güçsüzleştirilmiş kadın ve gençlerin savunuculuğunu yapıyor. Budist yaşamında hem kadın keşişler hem de laik sangha için eşitlik ve saygı konusunda ısrar ediyor. 2008 yılında Olağanüstü Budist Kadınlar Ödülü’nü aldı. 2009’da Tayland Prensesi’nden İnsani Eylemler için özel bir takdir aldı ve Tayland topraklarında Taylandlı rahiplerinin tanıklığında ilk Taylandlı Bhikkhuni (rahibe) olarak atandı. Son olarak, bir 21. yüzyıl Budist Tarikatı ve Rahibeliği olan Şefkatli Bilgeliğin Kadınları’nın kurucu direktörüdür.

Kaynak: How Do I Contribute To War? İnquiring Mind
Çeviri : Yağmur Kutlar
Kapak: Pixabay

Bir yorum bırakın

0/100

Total
0
Share