Aikido Journal, yakın zamanda Aikido Pioneers ( Aikido Öncüleri ) adıyla, kapsamlı bir kitap yayınladı. Kitap O-Sensei Morihei Ueshiba’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası en yakın öğrencilerinin birçoğunun kişisel anlatımlarını ve görüşlerini içiyor. T. K. Chiba Sensei’nin anlatısı olan aşağıdaki yazı bu kitaptan bir alıntıdır.
T. K. Chiba 1940 yılında Tokyo, Japonya’da doğdu. On dört yaşındayken Judo ve iki yıl sonra Shotokan Karate çalışmaya başladı. 1958’de ise Aikido’yu keşfetti ve Aikikai Hombu Dojo’da uchideshi olarak yedi yıllık yoğun bir çalışmaya başladı. 1960 yılına gelindiğinde, 3.Dan (üçüncü derece siyah kuşak) rütbesini kazandı ve bir okul kurmak ve tam zamanlı eğitmen olarak hizmet vermek üzere Nagoya şehrine gönderildi. 1962 yılında 4.Dan rütbesini aldı ve Aikikai Hombu Dojo’da eğitmenlik yapmaya başladı. Birçok yerel üniversitede dersler verdiği 3 yıl ile uchideshi olarak eğitimini tamamladı ve 5. Dan seviyesine terfi etti. 5 Haziran 2015’de aramızdan ayrıldığında 8. Dan seviyesine sahipti.
T. K. Chiba: Bugün önemli olan konu, eğer Aikido’yu bir ağaç olarak düşünürseniz, kimin yapraklar ve dallar rolünü üstleneceği ve kimin kökler ve gövde rolünü üstleneceğinin çok açık bir şekilde belirtilmesi gerektiğidir. Kök ve gövde rollerini üstlenen insanlar var olduğu sürece, ağaç sağlam ve sağlıklı kalır, dallar ve yapraklar ortaya çıkar. O halde endişelenecek bir şey yoktur. İnsanlar bunu akıllarında tutmalı ve Aikido’nun şu anda olduğu gibi olmaması gerektiği konusunda ısrar etmekten kaçınmalıdır. Yapraklar yapraktır ve dallar daldır ve bunlar kendi başlarına iyidir. Bunlar ağacın parçalarıdır. Asıl soru, kökleri ve gövdeyi korumak için kim sorumluluk alacak?
Prensip olarak Budo’da eski ya da yeni diye bir şey olmadığını düşünüyorum. Kelimenin tam anlamıyla “eski Budo” anlamına gelen kobudo sözcüğümüz var. Bunun mantıksal karşıtı shinbudo ya da “yeni Budo” olurdu ama Japonca’da böyle bir kelime kullanmıyoruz, değil mi? Modern eğilim, yeni Budo’nun spor odaklı hale gelmesidir. Bu sporları “yeni Budo biçimleri” olarak adlandırmak muhtemelen sorun olmayacaktır. Ancak geleneksel düşünce söz konusu olduğunda sporlar gerçekten Budo olarak nitelendirilmezler.
Bunların ne ölçüde Budo olarak kabul edileceğini söylemek çok zor. Ancak bana göre, Aikido’nun köklerini oluşturan şeyin Budo olduğuna şüphe yok. Dallar ve yapraklar bundan büyür. Diğer tüm unsurlar – bir “yaşam sanatı” olarak Aikido, daha iyi bir sağlık için bir araç, jimnastik veya fiziksel bir estetik arayışı – bunların hepsi ortak bir kökten, yani Budo’dan kaynaklanır. Bu tarz bakış açılarının var olması son derece iyidir. Ancak asıl mesele bunların kökün kendisi olmadığıdır. O-Sensei her zaman “Aikido’nun Budo olduğunu” ve “Budo’nun Aikido’nun güç kaynağı olduğunu” vurgulamıştır. Bunu unutursak, Aikido başka bir şeye, sözde “yaşam sanatı” veya daha çok yogaya benzer bir şeye dönüşür.
Stanley Pranin: Bu konuya teknik bir bakış açısıyla yaklaşabilir miyiz?
Sınırlı deneyimim dahilinde, Aikido hakkında beni en çok büyüleyen şey, rasyonel doğası ve Aikido tekniğinin tamamına nüfuz eden tutarlı ilkelerdir. Bir örnek vermek gerekirse, Aikido’nun prensipleri arasında “Bir çoktur” fikrini buluruz. Prensip olarak boş el teknikleri, her an silah tekniklerine dönüşme potansiyeline sahiptir ve bunun tersi de geçerlidir. Tek bir rakibe karşılık vermek için kullanılan teknikler, birden fazla rakibe de aynı şekilde uygulanabilir. Hareket hatları boş ellerden silahlara ve tekrar geriye, tek bir rakipten birden fazla rakibe ve tekrar geriye sürekli, bağlantılı, organik bir şekilde gelişir. Bu anlamda Aikido yaşayan bir varlığa çok benzer.
Bu bir Budo olarak Aikido’nun temel niteliklerinden biridir. Bu, O-Sensei’nin kullandığı hareket türüdür ve Aikido’nun kalbinde yatar.
Bununla birlikte, bu temel nitelik tek başına ele alındığında tekniklerde açıkça ortaya çıkmaz. Bir bütün olarak sanata nüfuz eder ve gizli bir potansiyel olarak var olur. Modern maneviyatın aradığı bir etiğe, başka bir deyişle Japon Budo’sunun en yüksek idealini temsil eden shinmu fusatsu‘ya yaklaşılmasını sağlar: “öldürmemek”.
Aikido’nun bir Budo olarak özü hiçbir şekilde yüzeye yakın değildir. Ancak bir dereceye kadar iç görü sahibi olanlar bunu ayırt edebilir. Yüzeyde gördüğümüz Aikido’nun – başka bir deyişle, bugün gördüğümüz Aikido’nun çoğunun – kelimenin geleneksel anlamıyla Budo’yu temsil ettiği söylenemez. Neyse ki, Aikido’da ciddi öğrencilerin derinlere inerek özü keşfetme ve uzun bir arayış süreciyle bu özü kendi özleri haline getirme potansiyeli hala mevcuttur.
Bence Aikido’nun belki de en derin ve büyüleyici özelliklerinden biri her zaman, hem yüzeyde mevcut olan sembolik, fenomenal formları hem de “Bu” kavramının gerçek özünü ortaya çıkaran ve altta yatan bir potansiyeli korumasıdır. Bu açıdan derinliği neredeyse sınırsızdır. Yüzeyde görünenin her şey olduğunu ve gerçekliği temsil ettiğini düşünmek büyük bir hatadır. Öte yandan, sadece formun arkasında var olan sözde “gerçekliğin” peşine düşmek, Aikido’nun bir yol (michi) olarak evrenselliğini gözden kaçırmanıza neden olabilir ve [Kisshomaru] Doshu‘nun tüm çabaları boşa gitmiş olur.
Doshu’nun Aikido’ya yaklaşımı, dövüş (Bu) alanından çıkmayı ve sonra onu aşmayı içerir. Bunun merkezinde, bir yol olarak Aikido’nun evrenselliğine yaptığı açık vurgu yer alır. Doshu, Budo’nun doğasında bulunan bazı insanlık dışı, etik olmayan ve kaba yönlere bir iç gözlemci olarak bakar ve Aikido’yu bu olumsuz unsurlardan kurtarmak için titizlikle çabalar. Yaşım ilerledikçe, Doshu’nun bu tür konulardaki duygularını daha iyi anladığımı düşünüyorum ve büyük çabaları için ona derin bir saygı duyuyorum.
Ayrıca, büyük, yuvarlak, yumuşak hareketler ve ruhani uyum ve birlik gibi fikirler de önemlidir. Ancak bunlara çok fazla vurgu yapılması eğitime tek taraflı veya çarpık bir yaklaşım getirir ve Budo’nun özünü somutlaştırdığı söylenemez. Bu şeyler aynı zamanda belirli bir teknik geçerlilikten yoksun olma eğilimindedir. Daha çok yapraklara ve dallara benzerler ve bu nedenle belki de Aikido felsefesinin sembolü olarak yorumlanmaları daha iyidir. Aikido’nun dış görünüş ve altta yatan gerçeklik gibi ikili yönleri arasında bir rolü yerine getirirler. O-Sensei her zaman çok açık bir şekilde Aikido’nun dış form olarak görünen yönlerinin mutlaka Budo olması gerektiğini söylemiştir. Şöyle derdi:
“Aikidonun kaynağı Budo’dur. Hepiniz önce Budo’da ustalaşmalısınız. Ama Aikido Budo’nun ötesine geçer.”
Ayrıca, “Şu andan itibaren, genel halkın Budo’ya ihtiyacı yoktur” derdi. Bunları çok açık bir şekilde ifade ediyordu.
Bu şekilde O-Sensei, geçmişte her ne sebeple olursa olsun geleneksel Budo dünyasından uzaklaşmış olan pek çok insan için bir yol açmıştır. Fiziksel güçten yoksun insanlar, yaşlılar, kadınlar. Rekabeti ortadan kaldırdı ve böylece her bireyin yeteneklerine ve özelliklerine uyum sağlayan, gizli potansiyellerini ortaya çıkaran ve her birinin kendi nişini bulmasına ve yaşamdaki kendi misyonunu yerine getirmesine izin veren bir yol yarattı. Herkes kendi potansiyelini gerçekleştirdiğinde insanların bir arada yaşayabileceği bir dünya yaratılmış olur. Benim O-Sensei’nin düşüncesinden anladığım budur.
Kaynak: Aikido Journal – T.K.Chiba The Technical Aspects of Budo – Stanley Pranin
Çeviri: Oğuzhan Yılmaz