Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Varoluşa arkeolojik kazılar III

Varoluşa arkeolojik kazılara Eliade’yle göğe bakarak devam ediyoruz. Mircea Eliade’nin Dinler Tarihi’ne Giriş kitabında gök tanrılar, göksel simgeler ve ayinler bölümünü serinin ikinci yazısında anlatmaya başladık. Üçüncü yazıda da kaldığımız yerden, dünyanın farklı bölgelerinde gök tanrıları inceleyerek devam ediyoruz.


Kuzey Kutbu ve Orta Asya Halklarında Gök Tanrılar

Dinsel yaşam, bu yaşamın doğurduğu yaratılar arketipe yönelik bir eğilime sahiptir. Dinsel bir yaratı (tanrısal biçimler, ayin, mit, tapım) oluşturan öğeler ne kadar karmaşık olursa olsun belli bir arketiple ilişkilidir.

Kuzey kutbu halklarından Samoyedler gökyüzünde (göğün yedinci katında) oturan Num’a taparlar. Num gök anlamına gelmektedir. Ama Num’u deniz, kara, tüm evren olarak kabul ederler.

Koryakların yüce tanrısı Kamui, gök olarak adlandırılır ve gökteki şehirde oturur.

Eskimolar yüce tanrılarının gökte oturduğuna inanır ve onu Göksel Varlık olarak çağırırlar.

Kuzey kutbu halkları duaları karşılık bulmayınca gök tanrıya yönelirler. Kurban törenlerinde hayvan kafatası ve kemiklerini bu tanrıya sunarlar. Ruhlara ve yeraltı tanrılarına sadece sıcak kan sunarlar.

Moğolların yüce tanrısının adı Tengridir ve gök anlamına gelir. Buryatların Tengeri, Volga Tatarlarının Tangere, Beltirlerin Tingir, Yakutların Tangara’dır.

Beltirler, dualarında çok bağışlayıcı Han’a (Kayra-Kan) ve şefe (cayan) hitap ederler. Minusinsk Tatarları yüce tanrılarını Yerin Yaratıcısı (car cayanı) Yakutlar Yaratıcı Bilge Efendi (Ürün Ayı Toyon), Altay Tatarları Ulu (Ülgen) olarak ve Nurlu Han (ayaz kan) olarak adlandırırlar. Vogullar Efendi Babam, Yukarıdan gelen yaldızlı nur sıfatlarını kullanırlar. Dualarda ve yazınsal metinlerde gök tanrı genelde Baba olarak adlandırılır.

Bu adlar ve ünvanlar Ural-Altay’ın yüce tanrısının gökten geldiğini, hükümdar ve yaratıcı olduğunu ortaya koyar. Gökte göğün yedinci, dokuzuncu ya da onaltıncı katında oturur. (Bay Ülgen) Tahtı göğün en yüksek yerlerinde ya da kozmik dağın zirvesindedir.

Gök-Yaratıcı-Evrenin Hükümdarı üçlüsü kozmik düzenin güvencesi, yer yüzündeki yaşamın teminatı özelliklerinin yanı sıra, göktanrıların bir diğer özelliği de edilgenliktir. Yüce Tanrılar, onlara tapanların gözünde edilgen ve uzaktaki tanrılara dönüşürler. Sibirya ve Orta Asya toplulukları için gök tanrı o kadar uzaktadır ki insanların yaptıklarıyla ilgilenmez. Gök her şeyi bilir ama insanların işine karışmaz. Hatta kötüleri cezalandırmaz. Sadece iyi şeyler yapar. Tunguzlar Gök Tanrı’nın onlara kimi zaman iyi kimi zaman kötü şans getirdiğine inanırlar ama hangi ölçütlerle ya da hangi nedenlerle böyle davrandığını bilmezler.

Mezopotamya

Sümer dilinde Tanrı anlamına gelen sözcük Dingirin en eski gök epifanisidir. (Epifani: tezahür, ilahi veya yüce bir varlığın görünmesi) Parlak, ışık saçan anlamına gelir.

Gök Tanrı’nın en eski proto-Türk uygarlıklarına ait olduğu, Hint-Avrupalıların gök tanrısıyla benzerliğinin hayli çarpıcı olduğu, Hint-Avrupalıların dinsel kurumlarının yapısının öteki tarih öncesi Doğu ya da Akdeniz uygarlıklarınkinden çok proto-Türklerin dinsel kurumlarının yapılarına daha yakın olduğu doğrudur.

Sümer kökenli bir tanrı olan Anu, en büyük Babil tanrısı olmuştur; ama öteki gök tanrıları gibi zamanla geri plana itilmeye başlamıştır. Anu, tarihin başlangıcında soyut bir tanrıdır. Marduk gibi yaratıcı bir tanrı değildir. Anu’nun heykelleri yoktur. Tarih çağlarında Babil’de tapımı olmadığının kanıtı olarak değerlendirilebilir. Hammurabi kanunlarında Anunnakilerin Kralı olarak anılır. En çok kullanılan sıfatları: il şame gök tanrı, ab şame gök baba, şar şame gök kraldır. Krallık gökten inmiştir. Yıldızlar onun ordusudur. Anu, evrensel bir hükümdar, savaşçı bir tanrıdır. En büyük baramı, yeni yılın başlangıcına, dolayısıyla dünyanın yaradılışının kutlanmasına denk gelir. Zamanla yeni yıl bayramı daha genç -Hammurabi dönemi, MÖ 2150-, daha dinamik -deniz canavarı Tiamat’la savaşır ve onu öldürür- ve yaratıcı bir tanrı olan Marduk‘a atfedilir. (Marduk, Taimat’ın bedeninden dünyayı yaratır.) Anu’nun en önemli bayramının Marduk’a verilmesi, göğün, fırtına yağmur ve bereket tanrısı Enlil Bel’in Babil’in en büyük tanrısı olmasıyla aynı zamana denk gelir.

Dyaus, Varuna

Tüm Aryan kavimlerinin ortak inancı ulu gök tanrı Dieus’tur. Hintlilerin Dyaus’u, Romalıların Jüpiter’i, Yunanların Zeus’u, Cermenlerin Tyr-Zio’su bu ilk gök tanrının tarih içinde değişmiş biçimleridir. Gök tanrıların büyük çoğunluğu fırtına ve bereket tanrılarına dönüşmüşlerdir. Vedalar’da ve Vedalar dönemi sonrası metinlerde Dyaus’tan bir tanrı olarak çok nadir söz edilir. Bu tanrının adı daha çok gök ve gün anlamlarında kullanılır.

Veda döneminin başlarından beri Dyaus yerini başka bir tanrı Varuna‘ya bırakmıştır. Varuna’nın da gök tanrılar gibi özellikleri vardır ama sadece gök tanrı olduğunu da söyleyemeyiz. Varuna’nın visva-darsata ‘her yerde görünen’ olduğu doğrudur. İki dünyayı ayırmaktadır. Rüzgar onun nefesidir. Mitra‘yla birlikte göğün güçlü efendileri olarak onlara ibadet edilir. Bulutların görünmesi ardından gök gürlemesiyle kendini gösterir ve tanrısal bir mucizeyle yağmuru yağdırır. Varuna’nın ayla ilgili yetenekleri de vardır ve yağmurla o kadar ilgilidir ki zamanla okyanus tanrısına dönüşür. Ay tanrılarının gök tanrılarının yerine geçmesi ya da ayla ilgili öğelerin başlangıçtaki tanrılarla kaynaşması dinlerde sık görülür. Ayın evreleri yağmur ve suları etkiler; gök tanrıların yağmurla ilgili ayrıcalıklarına ay tanrıları da sahip olmuştur.

Varuna’nın her şeyi bilme yeteneği vardır. gözetmenleri gökten iner ve binlerce gözleriyle yer yüzündeki her şeyi gözetlerler. Kral Varuna her şeyi görür. Bir insanın kaç kere gözünü kapatıp açtığını bile görür. Asla gözünü kapamaz. Varuna sahasrakşa yani bin gözlüdür. Bin göz yıldızların mitolojik ifadesidir ve gök tanrısına işaret eden bir metafordur. Indra, Vayu, Puruşa, Agni de Varuna gibi bin gözlüdür. İndra ve Vayu’yla fırtınalar, rüzgarlar gibi gökle ilişki kurulabilir ama Agni ateş tanrısıdır. Puruşa da mitsel bir devdir. Bunların bin gözlü olmaları göksel ayrıcalıklarından değil, bunlara atfedilen ilahilerden kaynaklanmaktadır. Her şeyi bilen, her şeye kadir, yani hükümdar tanrılar olarak kabul edilmelerindendir.

Varuna ve Egemenlik

Evrenin hükümdarı olarak Varuna, kozmik düzenin ve kuralların bekçisidir. Bu nedenle her şeyi görür ve hiç bir günah ne kadar saklanırsa saklansın onun gözünden kaçamaz; kendini yoksun hisseden tanrıya yönelir ve ona hangi günahları işlediğini ve onu buna nelerin zorladığını söyler. İnsanlar arasında imzalanan anlaşmaların güvencesidir. İnsanları birbirlerine yeminlerle bağlar. Varuna, kaybetmesini istediği kişiyi bağlar, insanlar Varuna’nın bağlarından çekinirler. Bu bağlar onları felç edip mahveder. Varuna bağlayan tanrıdır, bu aynı zamanda başka egemen tanrıların da özelliğidir. Ayrıca büyüsel güçleri vardır, manevi bir güce ve tam iktidara sahiptir. Yapılan pek çok törenin amacı insanları Varuna’nın bağlarından kurtarmaktır.

Varuna, mayanın, yani büyüsel güçlerin efendisidir. Bağları büyülüdür. Bunlar efendinin elindeki mistik güçlerin simgeleridirler ve bu güçler adalet, yönetim, krallık, kamu güvenliği ve tüm diğer güçlerdir.

Egemenliğin ayrıcalıkları gökten gelen ayrıcalıklarıyla pekişmiş ve çoğalmıştır. Varuna her şeyi bilir, görür ve yıldızlardaki ikametgahından tüm evrene hükmeder ve her şeyi yapabilir, çünkü kozmokrattır; kuralları çiğneyenleri, hastalıkla, iktidarsızlıkla bağlayarak cezalandırır; çünkü evrendeki düzenin bekçisidir. Tüm nitelik ve işlevlerinin ardında gücünün, duru, kutsal, edilgen niteliği göze çarpar. Tek bir yasayı bile kaldırmaz, hiç bir şeyi fethetmez, bir şeyleri elde etmek için mücadele etmez, güçlü ve egemendir. Kraldır ama kendi kendisinin kralı değildir (İndra gibi svaraj), samrajdır. Yani evrenin kralıdır. İktidar, varoluşundan dolayı Varuna’nın hakkıdır, bu iktidar ona büyü yapma, ruhsal gücü bilgiyi kullanma hakkı verir.

Varuna’nın göksel ve hükümdar yönü arasında bir simetri olduğu görülür. Gök aşkın ve tektir; tıpkı evrenin hükümdarlarının olduğü gibi. Varuna yalnızca gök tanrısı olarak kabul edilemeyeceği gibi, bir ay tanrısı, okyanus tanrısı olarak da kabul edilemez. Aynı anda hem tüm tanrılardır ya da olmaya çalışmaktadır hem de tam egemen bir tanrıdır.

İran’ın Gök Tanrıları

Zerdüşt’ün dinsel devriminin merkezine yerleştirerek değiştirmeye çalıştığı tanrı Bilge Efendi ve Herşeyi bilen anlamlarına gelen Ahura Mazda’ydı. Fakat Zerdüşt’ün devrimi Ahura Mazda’yı doğaya özgü özelliklerinden arındırmıştır ama bazı alt metinlerde yaşlı gök tanrısıyla ilgili izlere rastlanır. Mithra, insanlar arasındaki kozmik güçler ve toplum refahı arasındaki dengeyi sağlayandır. Her şeyi bilir, bin gözü bin kulağı vardır.

Kitlelerin dinsel deneyimi sonucu, daha somut ve daha dinamik tanrısal figürlerle (bereket tanrıları, Ulu tanrıçalar gibi) yer değiştirmiş eski büyük gök tanrıları yeniden canlanmıştır.

Uranos

Uranos; gökyüzüdür. Hesiodos bu tanrıyı bize her yana yayılan her yöne uzanan tanrı olarak anlatır; beraberinde “aşka susamış” halde geceyi getirir ve yeri örter. Bu kozmik birliktelik gök kubbeyi işaret etmektedir. Ama miti dışında tasviri bile yoktur. Hesiodos tarafından aktarılan mitiyle varlığını sürdürmüştür; bu mit, kökeni bilme arzusunun bir eseridir. Başlangıçta sadece gök olmasa da gök-yer çifti vardı. Hiç değişikliğe uğramadan kalan bu kutsal evlilik kavramından ilk Tanrılar (Okeanos, Hyperion, Theia, Themis, Phoibe, Kronos vd) ve Kykloplar ve öteki canavarlar doğmuştur. Uranos tüm gök tanrıları ve örneğin Dyaus gibi (suretah-iyi tohum olarak adlandırılır; eşi Prthivi’yle kucaklaşınca insanlar ve tanrılar doğmuştur.), dölleyen erkek tanrıdır.

Öteki tanrıların aksine, Uranos’un üretkenliği tehlikelidir. Yarattıkları bugün dünyada yaşayan canlılara benzememektedir; çocukları canavarlardır (yüz kollular, elli gözlüler, devler vb) Uranos ilk günden onlardan nefret ettiği için onları inleyip sızlanan ve acı çeken yerin (Gaia) bağrına saklar. Gaia tarafından cesaretlendirilen en küçük çocuk Kronos, bir gün babasının her gece yaptığı gibi, gecenin çöktüğü anda yere yaklaşmasını bekler ve babasının üreme organını keser ve onu denize atar. Uranos’un hadım edilmesi canavarların sonu olur ve hükümranlığı son bulur.

Bu mitin benzeri Varuna’nın iktidarsızlık mitidir. Hindistan’da hükümdarın tahta geçme töreninde geçer. Uranos, evrenin ilk hükümdarıdır. Bağlayan Tanrı Varuna gibi, Uranos da çocuklarını bağlar ve onları Gaia’nın bedeninde saklar. Varuna oğlunun nefesini yakalar, oğlunu yeraltına gönderir. Uranos’tan sonra evrenin hükümdarı Kronos olur, rakiplerini zincirler.

Uranos’un hadım edilişi, onun korkunç ve aslında verimsiz üretkenliğine son verir ve Uranos’un üreme organının kanlı köpüğünden Afrodit doğar. Dünyaya düzen gelir ve türler sabitlenir. Böylece zararlı ve sıradışı üreme faaliyeti son bulur.

Pek çok inanışta, dünyanın başlangıcında yaratılan canlıların değişken ve anormal biçimleri anlatılır. Uranos’un tuhaf hilkat garibeleri üreticiliği acaba, Afrodit’in kurduğu ve sonradan Zeus’un yönettiği, belirli kurallar, dengeye, hiyerarşiye sahip düzenin değerini göstermek için Grek aklının yarattığı bir rasyonalizasyon olabilir mi? Yoksa Uranos’un çocuklarının çatışması yalnızca, Helen tanrılarının Helen öncesi tanrılarının yerine geçiş sancıları olarak mı görülmelidir?

Zeus

Yıldırım Zeus’un silahıdır, şimşeğin çarptığı yerler Zeus’a adanır. Zeus’un ünvanları, fırtınayla, yağmurla, üretkenlikle ilgilidir. Çeşitli adları vardır: Ombrios, Hyrttios – yağmurlu, Urios – iyi rüzgarlar gönderen, Astrapios – şimşekler gönderen, Bronton – gürleyen, (Georgos – çiftçi, Chthonios – yerde oturan isimleri de yağmuru kontrol edip tarlaların bereketini arttırdığındandır.) Lyakaios, kurt biçimine sahiptir. Kuraklık dönemlerinde, hava olayları kaynaklı afetlerde kurbanlar verilir.

Zeus, diğer gök tanrılar gibi dinsel yaşamın her anında etkinlik göstermez; iki önemli alanı yönetir: tarım ve kurban törenleri. Hasadın iyi olmasını sağlayan her şey (hava durumu, yağmur) ve günahlardan arındıran her şey göğün yargısı dahilindedir. Yıldırımla veya yıldırımın temsiliyle (boğa böğürten veya yıldırım taşı) arınma ve erginleme, gök tanrıların fırtınayla ilgili dramatik yönlerinin eskiye dayandığını kanıtlayan arkaik ayinlerdir. Zeus hükümdardır, ama baba niteliğini korur. Krallar yetkilerini ondan alırlar. Egemenlik babaya, her şeyin yaratıcısına Yaradana aittir. Zeus, bereket kaynaklarını yönetir, yağmurun efendisidir, dölleyicidir. Yaratıcıdır ama evrenin yaratıcısı değildir. Kimi zaman boğa görünümü alır. Yaratıcı güçleriyle, gözetmenlik yetkisiyle ailenin ve doğanın güvencesidir.

Jüpiter

Eski İtalya’lı Jüpiter, Zeus gibi yükseklerdedir. Yıldırımla cezalandırır; sözlerini tutmayanları, anlaşmaları bozanları. Yüce Tanrı, mutlak hükümdardır. Kozmik bir hükümdar olan Jüpiter, tarihe Mars gibi savaş güçlerini kullanarak değil, büyüsel güçlerini kullanarak müdahale eder. [1]

Bugün de ilahilere benzer anlamlar yükleniyor olması, o dönemin tanrılarının bugün de yaşadığı anlamına geliyor olabilir mi?

İlginç başka yön de şu ki: Dünyanın farklı coğrafyalarında aynı inançların bulunması.Ritüeller farklı ama inandıkları aynı.

Tekrarlanan ritüellerin yaratımın başında var olduğuna, bu nedenle tekrarlanıp o sonsuzla bağlantı kurulduğuna inanılır. Bu gün tekrarlasanız, o dönemlere bağlanırsınız. Sonsuzluğun nispeten büyük bir bölümünde aynı iziniz olur.

Bana tuhaf gelen içimizden gelen seslerin, benzer durumlara ilk kez tanık olduğunda bile aşina olması. Binlerce yıl önceki algılara benzer algılarımız olması çok enteresan. Detaylarda değil de temelde. İnsanın bir şeylere inanma ihtiyacı var demek kadar basit olmasa gerek. Daha karmaşık. Gerçek olan her şey hem çok nettir, hem de çok karmaşık…

Sevgi Sözügeçer


Kaynaklar:
1. Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, II Bölüm: Gök: Gök Tanrıları, Göksel Simgeler ve Ayinler, Alfa Yayınları, 2. Baskı, 2018, s. 85-105.
Kapak Fotoğrafı: Free-PhotosPixabay

Sevgi Sözügeçer

2015 yılından bu yana yoga ve meditasyonla ilgili çalışıyor; okumak ve uygulamak bazında, eğitmenliği yeni. 2010 yılından beri blog yazarı. Bursa doğumlu. Fahri Beytepeli. Ankara eğitimli. Şimdi İstanbul’da Biyomedikal Üretici Firmalarına kimyacı olarak danışmanlık yapıyor. Yaşama sanatı ile ilgili yazılar yazarken kendisini Yaşama Sanatı Dergisi Boş Ayna’da buldu. Yazdıklarını paylaşıyor.

Leave a comment

0/100

Total
0
Share