Aikido Journal'ın devam eden çalışmalarının bir parçası olarak, arşivlerimizi Japon Budo alanındaki önemli araştırmacılar ve uzmanların kullanımına sunuyoruz. Sokadu Takeda'nın Eimiroku'sunun(öğrenci kayıtları) analiz eden bir araştırma projesi için Guillaume Erard'a kaynak sağlamış olmaktan onur duyuyoruz. Şimdi de, Aikido Journal arşivlerinden tüm topluluğun yararına oalcak tarihi bir mektubun çevirisi için Christoper Li ile işbirliği yapmaya hazırız. Savaş öncesi Japonya'nın yönetici elitlerinden amiral Isamu Takeshita ile Aikido'nun öncülerinden Kenji Tomiki arasındaki bu büyüleyici yazışma, Morihei Ueshiba'nın büyük öğrencilerinden birinin düşüncelerine ışık tutuyor.
Mektup Tomiki Sensei’nin Judo'nun evrimi ve Budo dünyasındaki rolü hakkındaki sorularını açığa çıkarıyor. Kata ve serbest stil (randori) pratiği arasındaki denge ve amaçları hakkındaki düşüncelerini vurguluyor ve Morihei Ueshiba’nın inancı hakkındaki şüpheciliğini ifade ediyor.
Bu makale Isamu Takeshita ve Kenji Tomiki'nin kısa bir özetini ve ardından mektubun tam metnini veriyor. Ek destekleyici yorum ve notların bulunduğu bir sürüm Christoper Li’nin Aikido Sangenkai blogunda birlikte yayınlandı.
Isamu Takeshita (竹 下 勇) Japon İmparatorluk ordusunda bir Amiral ve Rusya ile Japon savaşının son müzakeresine yardımcı olan kilit bir diplomattı.
Japon savaş sanatlarının sıkı bir takipçisi olarak, Başkan Teddy Roosevelt'i Judo hocası Yoshiaki Yamashita ile tanıştırdı. Aikido'nun kurucusu Morihei Ueshiba'nın öğrencisi olarak Ueshiba'nın Tokyo'ya taşınmasında ve Japonya'nın askeri elit çevrelerinde tanınmasında etkili oldu.
Amiral Takeshita 1935 yazında Kuzey Amerika'da Sokaku Takeda ve Morihei Ueshiba'nın sanatının büyük olasılıkla en eski gösterilerini yaptı. ABD'li gazetecilere “Ju-jitsu veya Kendo, yabancı olanlara için sadece bir sanat olabilir, ancak aynı zamanda bir karakter oluşturma yöntemidir... Karakter, baştan sona en önemli şeydir." demişti. Amiral Takeshita, Aikibudo'nun (Ueshiba’nın sanatının erken dönemlerinden biri) politikacılar ve liderler için mükemmel bir eğitim sağladığına inanıyordu.
1935 yazında, Amiral Takeshita Kuzey Amerika'ya beşinci ziyaretini yaptı. Duraklar arasında New Orleans, San Francisco, Washington DC ve Seattle vardı. Amacı, ABD izleyicilerine uluslararası basının Japonya’nın Çin’deki rolünü yanlış yorumladığını söylemekti. Japonların amacının Japonya’nın Ortak Refah Alanını yaymak değil, uluslararası Komünizmi durdurmak olduğunu söyledi. San Francisco'daki bir radyo yayını sırasında, "Barış misyonu dışında hiçbir Japon savaş gemisi Pasifik'i geçmedi" dedi. "Benzer bir görev dışında hiçbir Japon askeri bu kıyılara gelmedi."
Amerika Birleşik Devletleri'ndeyken Takeshita, judo öğrencilerine ve gazetecilere Aikibudo'yu gösterdi. "Öğrencilerimle günde en az iki veya üç saat geçiriyorum" dedi. "Yabancılar için Ju-jitsu veya Kendo, sadece bir sanattır. Ama bu sanatlar aynı zamanda karakteri de geliştirirler... Karakter, baştan sona en önemli şeydir."
Takeshita'ya göre, onun tarzında 3,500 farklı tutuş vardı. Ana fikir bir rakibi alt etmek için güç kullanmak yerine, onu neredeyse hiç dokunmadan fırlatmaktı. Bunu yapmanın yolu rakibin kendi enerjisini ona karşı kullanmaktı. Takeshita, Aikibudo'nun genç bir adam için tehlikeli bir sanat olduğuna inanırken, yaşlı erkekler ve kadınlar için mükemmel bir yöntem olduğunu düşünüyordu. Politikacılar için mükemmel bir eğitim sağladığını, çünkü onsuz Amerikalıların onları bekleyen tokalaşmalardan yorulacağını söyleyerek bitirdi!
Eylül 1935'te Washington DC'de ABD'li gazeteciler Takeshita'ya “jiu-jitsu” sunu sordular. New York World Sun Dispatch daha sonra "kol kaslarını esnetip sırıtarak" cevap verdiğini yazacaktı:
Amiral, Japonya'da Aikibudo olarak bilinen `daha etkili bir savaş biçimi` olarak adlandırdığı şeyi açıklamayı teklif etti.
Muhabirlierden biri, merakına yenik düşerek gönüllü oldu. Amiral, yıldırım hızıyla gazete muhabirini yere indirdi. Adamın şaşkınlıktan nefesi kesilmişti.
Amiral Takeshita, "Size karşı çok nazik davrandım," dedi. "Görüyorsun, seni anında kolayca öldürebilirdim."
Ekim 1935'te Japonya'ya dönerken Takeshita, Seattle'daki Japon Amerikan gazetecilere de Aikibudo'yu gösterdi. Gösterideki ortağı, Seattle Dojo olarak bilinen Seattle Judo kulübünün baş eğitmeni 5-dan Yasuyuki Kumagai idi. Great Northern Daily News daha sonra şöyle yazdı: "Amiral gülümsedi ve Kumagai'ye hazırlanmasını söyledi."
Her iki adam da Judo pozu aldı. İzleyenlerin yakalayabileceğinden daha hızlı ve ani bir hareketle Takeshita açık elini uzattı ve sert parmakları ile Kumagai'nin orta bölümüne temas etti.
Hepsi buydu. Ama insan vücudunun hassas noktaları üzerine az bir bilgisi olan Kumagai hem şaşırmış hem de ikna olmuştu.
Yaşlı Judo'cu, "Bir santim daha fazla olsaydı bilinçsizce yerde acı içinde kıvranırdım," dedi ve seyircilerin çoğu aynı fikirdeydi.
Kenji Tomiki (富 木 謙 治), Waseda Üniversitesi'nden bir Judo öğrencisinin tavsiyesi üzerinde 1926'da Aikido'nun Kurucusu Morihei Ueshiba ile tanıştı ve Daito-ryu Aiki-jujutsu eğitimine başladı.
Kurucu Morihei Ueshiba tarafından yayınlanan ilk kitap, 1933 yılında İngilizce olarak "Aikido'da Budo Eğitimi" adı ile yayınlanan bir eğitim kitapçığıdır. Bu kılavuz başlangıçta öğrencilere bir tür öğretim lisansı olarak verildi. Bu çalışmanın metin kısımları büyük ölçüde Kenji Tomiki tarafından derlenmiş ve düzenlenmiştir. Tomiki 1938'de Japon işgali altındaki Mançurya’daki Kenkoku Üniversitesi’nde, Morihei Ueshiba’nınki temsilcisi oldu. 1940’da ise Aikido’nun ilk 8. Dan'ı olacaktı.
Burada Kenji Tomiki'den Amiral Isamu Takeshita'ya gönderilen 1928 tarihli bir mektubun Josh Gold ve Aikido Journal'ın yardımıyla sağlanan Japonca orijinali bulunmaktadır. Bu mektubu yazdığı sırada Tomiki askerlik hizmetinin sonuna gelmek üzereydi ve sadece askerliği başlamadan önce kısa bir süre Morihei Ueshiba ile çalışmıştı. Morihei Ueshiba’nın Jujutsu'su hakkındaki bazı düşüncelerini ve izlenimlerini ve bunlarda yola çıkarak Kodokan Judo üzerine düşüncelerini ayrıntılarıyla anlatıyor.
Sayın Bayım,
Ne zamandır bir haber gönderemiyorum. Ama bu arada sizin ve eşinzin iyi olduğunu biliyorum. Ben hala ordudaki görevimde hizmet ediyorum. Yaz boyunca bu bölgede devam eden alışılmadık sıcak hava dalgası yerini yavaş yavaş sonbahar esintilerine bırakıyor ve artık sabah ve akşam serinliğini hissedebiliyoruz.
Önümüzdeki ayın başında, bu yıl Morioka yakınlarında yapılacak devlet töreninine taşınan savaş oyunlarına gönderileceğiz ve çok şükür ki bu sefer katılma şerefine sahip olduk. 31. Alay 6. Tabur karargahına bağlıyım ve yirmi bir gün sonra yola çıkacağım. Aomori'de tugay ve alay seviyesinde birleşik silah eğitimiyle başlayacağız. Hemen ardından geçici tümenlerle ilerleyeceğiz ve Shinkyo'nun büyük ölçekli manevralarıyla bitireceğiz [Not: muhtemelen Japonya'nın Mançurya işgaline hazırlık olarak].
Savaş oyunları bittikten sadece bir ay sonra ordudaki hayatımdan ayrılıyor olacağım. Terhis olduktan sonra, bir kez daha herkesin yükü olmak için Tokyo'ya döneceğim gibi görünüyor.
Geçen gün Ueshiba Sensei'den bir mektup aldım. Kısa bir süre için Ayabe'ye döndü ve Eylül'de Tokyo'da olacak. Hepinizin her zamanki gibi araştırma yaptığını ve her geçen gün coşkulu uygulayıcıların sayısının arttığını bilmek beni kesinlikle mutlu etti.
Geçen baharda Ueshiba Sensei'den ilk eğitim aldığım zamana ve sonra askere alınmaya kadar geçen bir kaç aylık kısa döneme baktığımda, bunların benim için gerçekten büyük önem taşıyan günler olduğunu söylemeliyim.
İlkokul günlerimden bu yana, on yıldan fazla süredir araştırdığım Judo'ya bakış açımda olağanüstü bir devrim gerçekleşti. Bununla beraber o kısa zamanda Judo'ya dair sorularım ve hoşnutsuzluklarımla ilgili aldığım talimatlar ve deneyimlediğim anlayış Kodokan Judo'nun mevcut durumu hakkındaki düşüncelerimi netleştirdi.
Elbette hocamdan - Morihei Ueshiba - jujutsu öğrenebildiğim günlerin sayısı sınırlıydı ve şimdi bile daha derin teknikleri kavramaktan çok uzağım. Gelecekte öğrenecek çok şeyim olduğunun farkındayım. Bununla birlikte, - bu kısa araştırma zamanında - şimdiye kadar öğrendiğim veya düşüncelerime dolanan bazı şeyler var.
İlk olarak, bu noktaya kadar Judo felsefesi denen şeyle ilgili çok düşündüm. Budo'nun daha büyük anlamının ortasında Judo'nun yerini anlayamamıştım. Ancak şimdi bunun açıkça böyle olduğuna görüyorum - yani, Kano Sensei'nin Judo felsefesini tamamen reddetmiyorum, ancak oradaki varsayımlarla ilgili bazı sorularım var.
Judo'nun sadece tek bir yolu mu Budo'nun büyük anlamı içinde yer alıyor ? Öyleyse, Judo'nun bakış açısı için özel bir tartışmaya gerek yok. Belki de geleneksel Kendo, Judo ve diğer bujutsu yöntemleri, bağımsız bakış açılarına sahip bağımsız varlıklar olarak oluşmuş değildirler.
Bana öğretilen buydu; Budo olarak adlandırılan şey tek bir entegre yoldur ve bu yol artık kesintisiz bir biçimde Kenjutsu, Sojutsu … Bugei Juhappan olarak ifade edilmektedir. [Not: Bugei Juhappan, samuraylar tarafından Tokugawa dönemi Japonya'da kullanılan ve eski Çin geleneklerine dayanan 18 geleneksel savaş sanatı türünü ifade eder. ] Geçmiş zamanlarda tüm bujutsu yöntemleri, sonuçta eşsiz bir savaş yolunun tezahürü idi. Bu nedenle, hem Kenjutsu hem de Jujutsu, sonunda tek bir yola geri döner ve bu yöntemleri açıklamak için Kendo'yu Judo'dan ayırmaya gerek yoktur. İlerleme ve geri çekilme eylemleri, vücut duruşu, nefes alma... hepsi birbiriyle uyumlu olmalıdır. Bununla birlikte, günümüzün Judo ve Kendo'sunun neredeyse tamamı, birbirlerinden giderek daha farklı hale gelme sürecindedir. Judo, kişinin silah taşıdığı şeyle aynı şey değildir, ancak bu iki sanatın da aynı temel ilkelere bağlı kalması gerekir. Sensei’nin jujutsu'su aracılığıyla kendimi bu gerçeğin açıklığına teslim ettim.
İdeal Budo'da, kişi yol boyunca ilerledikçe teknik yönleri de paralel olarak ilerler. Bu, sporda olanlardan farklıdır. Sporda kayda değer başarılar gençliğin birkaç yılında gelirken, Budo'da zihinsel gelişime eşlik eden beceride kademeli bir artış ilerleyen yaşlara dek devam eder. Buna bir ideal olarak bakıyorsak, o zaman mevcut Kodokan Judo ile ilgili çok sayıda soru var. Bunun yerine Kendo örneğini ele alırsak, 60'larından sonra bile canlı biçimde çabalamaya devam edecek ruha sahip olan birçok uygulayıcı var; bu Budo idealleriyle çok daha iyi eşleşiyor.
Bu zayıflıkların tümü Sensei’nin jujutsu'su tarafından çözülüyor.
Kodokan-ryu'nun yalnızca son derece sınırlı bir alanda büyümeyi umduğu düşünülebilir. Diğer taraftan modern boks ve Tode-jutsu (Karate) gibi şeylerin ortaya çıkmasının getirdiği dezavantajlar ile savaş sanatları pratiğinin modern zamanlarda bir çıkmaza girdiği hissedilebilir.
Eğer öyleyse, o zaman bu zayıflıklar nereden ortaya çıkıyor? Sonunda, mevcut Kodokan-ryu'nun kendini savunma tekniklerinden çok beden eğitimi oyunlarına dayalı olarak büyüdüğü gerçeğine geri döndüğünü düşünüyorum. Burada büyük bir hata yatıyor.
Bu, jujutsu'nun kökenlerine ve Kano Sensei’nin Kodokan Judo'sunun kaynaklarına dikkatle bakılınca anlaşılabilir. Geçmişte birçok farklı okula bölünmüş olan genel jujutsu'nun yegane amacı shinken-shobu'ydu.[Not: 真 剣 勝負 - Keskin -canlı- bir kılıçla yapılan bir karşılaşma. Başka bir deyişle, bir ölümü-kalım mücadelesi.] Daha sonra, bu ryu-ha okullarından Kito-ryu (起 倒流) ve Yoshin-ryu (楊 心 流) gibi fırlatma tekniklerine odaklanan veya Tenjin Shinyo-ryu (天神 真 楊 流) ve Yoshin-ryu (楊 心 流) gibi vurma (atemi) ve tutuş konusunda uzmanlaşmış okullar kendilerini farklılaştırdılar. Bununla birlikte, öyle ya da böyle saldırılara karşı savunma birincil odak noktası olmaya başladıkça, eklem teknikleri de yaygınlaşmaya başladı. Sonuç olarak, Kano Sensei okullardan eklem tekniklerini kaldırdı, vuruştan (atemi) kaçındı, en az tehlikeli stratejileri seçti ve modern zamanlara uygun bir Kodokan Judo kurdu. Sonra en ilgi çekici ilkeler üzerinden çeşitli rekabetçi yöntemler oluşturuldu ve nihayet bugün gelişen şeye sahip olduk. Öte yandan, tamamen bir spor haline geldi. Ueshiba Sensei sık sık “Kodokan Judo gibi şeyler faydalı mı? Bu gerçek bujutsu değil ” derdi ve aslında gerçek tam da böyleydi. Çünkü kendini savunma açısından bakıldığında, tamamen güçsüzdür. Ve sonra, gerçek bujutsu açısından bakıldığında, sapkınlık noktasındadır. Ancak spor açısından bakıldığında çok iyi işlediğini söyleyebilirim. Bu noktada modern Judo'nun güncel nedenleri olduğuna inanıyorum.
Öyleyse, sonunda asıl soru, "modern zamanlarda Judo’nun varlığının en yaygın nedeni, meşru müdafaa mı yoksa bir spor mu?" olmalıdır. Şimdilik bu soruyu bir kenara bırakarak, sorunun başka bir yönünü açıklığa kavuşturmak, Kodokan rekabet yöntemini ortaya çıkaran tartışmanın başlangıcı ve bitişinden biraz bahsetmek istiyorum.
Eski yıllarda Dai-ichi Lisesi ve Dai-ni Lisesi arasında Judo maçları vardı. Sonuç olarak, Dai-ichi Lisesi'nin 3.dan bir lideri ve birçok siyah kuşağı olmasına rağmen, hiçbir zaman bir veya iki siyah kuşaktan fazlasına sahip olmayan Dai-ni Lisesi yarışmalarda üst sıralarda yer alırdı. Öyle ki, Dai-ni Lisesi zemin teknikleri konusunda çok iyi eğitilmişti, bu yüzden Dai-ichi Lisesi'nin onlara saldıracak yeri yoktu. Kano Sensei bunu son derece sert eleştirdi:
“Judo'nun temeli shinken shobu'dur. Geçmiş zamanlarda, ilk rakip tamamen alt edildikten sonra ikinci bir rakibi kontrol etmek için yer teknikleri kullanılırdı. Dai-ni Lisesi ise, en başından itibaren yer teknikleriyle saldırılara yanıt veriyor. Bu shinken shobu için yapılacak uygun bir şey değil, son derece korkakça."
Bunu üzerine büyük bir tartışma büyüdü.
Zemin tekniklerinden hoşlanmadık ve Dai-ni Lisesi'nin davranışlarının gizli bir sebebi olduğunu hissettik. Bununla birlikte, teori açısından kesinlikle haklı olduklarını biliyorduk. Yani, modern Kodokan Judo bir spordur. Bu nedenle, bir şey kararlaştırılan rekabet yöntemi kurallarını ihlal etmediği sürece amaç kazanmaktır. Bu durumda shinken shobu gibi şeyler denklemin dışındaydı. Buna göre, Dai-ichi Lisesi’nin zemin tekniklerindeki zayıflığının galibiyeti elde etmek için kullanılmasının makul olduğuna inanıyorum. Ayakta tekniklere karşı bu zemin teknikleri sorunu, bugün bile devam eden bir sorundur.
Bununla birlikte, sadece üstün gelmek için bilinçsizce yer teknikleriyle cevap vermek saldırgan bir zihniyetten yoksundur - burada savaşçının "teslim olmadan ölüme kadar savaş" tutumuyla çelişen çok şey vardır. Dahası, gerçek bir beceri geliştirmeden üç veya dört yıl boyunca atma tekniklerini uygulayabilirsiniz. Buna karşılık, zemin tekniklerini fiziksel güçle birleştirmek, yalnızca altı ayda veya bir yılda önemli sonuçlar verebilir; bu nedenle rekabetçi maçlara girerken çok etkilidirler. Eşli sporlarda ödüllendirilen şey, shinken shobu'dan ziyade rekabetçi maçlarda zafer kazanmaktır. Bu yüzden bunu başarmak için aynı zihinsel ve fiziksel şartlar, fedakarlık ve çaba gerekliyse, o zaman ayaktaki fırlatma teknikleri yerine, yer tekniklerine giden yolu seçmenin en iyisi olduğuna inanıyorum.
Daha önce bahsettiğim Kano Sensei'nin bu değerli sözlerinin ortasında, modern Judo yavaş yavaş bir spor olarak gelişiyor. Dahası, shinken shobu'dan (ölüm-kalım tutumu / niyeti) kademeli olarak ayrılmasında bir ikilem olduğunu biliyorum.
Jigoro Kano, Judo'nun bir spor olduğu konusundaki kuşkularını 1936'da Gunji Koizumi'ye şöyle ifade etmişti:
"Farklı kesimlerden insanlar bana Judo'nun Olimpiyat Oyunlarında diğer sporlarla birlikte yer alması hakkında ne düşündüğümü soruyorlar. Bu konudaki görüşüm şu anda oldukça pasif. Diğer üye ülkelerin de arzusu bu yönde olursa itirazım olmaz. Ancak bu konuda herhangi bir inisiyatif almaya istekli hissetmiyorum. Birincisi, Judo gerçekte sadece bir spor ya da oyun değildir. Ben Judo'yu hayatın, sanatın ve bilimin bir prensibi ve hatta kültürel kazanım için bir araç olarak görüyorum. Judo eğitiminin yalnızca "randori" veya serbest çalışma olarak adlandırılan biçimi spor olarak sınıflandırılabilir. Elbette, bir dereceye kadar, aynı şey boks ve eskrim için de söylenebilir, ancak bugün bunlar spor olarak uygulanmakta ve yürütülmektedir. Dahası, Olimpiyat Oyunları güçlü bir milliyetçilik etkisi taşıyor. Bundan kolaylıkla etkilenmek ve Kodokan Judo kurulmadan önceki Ju Jutsu'nun dejenere bir formu olarak "Yarışma Judo'su" haline gelmek mümkün."
Kodokan Judo'nun faydaları genellikle aşağıdaki dört nokta ile açıklanır:
Ueshiba Sensei’nin jujutsu'sunu bu noktalarla karşılaştırmaya çalıştığımda şu düşünceler ortaya çıkıyor:
Randori'ye odaklanmanın zararı, kişinin yetenekli olduğu birkaç tekniğe yönelmesi ve yoldan saparak basit fiziksel güce yönlenmesidir. Beden eğitimi açısından bu iyi olsa da, bujutsu'nun gerçek ruhunu kavramak için doğru yolun, randori'ye girmeden önce bujutsu'nun anlamını kata yoluyla olgunlaştırarak hataları ortadan kaldırmak olduğuna inanıyorum. Ueshiba Sensei'nin jujutsu'sunda odak kata üzerinedir. Ancak bujutsu'nun anlamını kavramanın oldukça dolambaçlı bir yolu gibi görünen şey, tam tersine bir kısa yoldur ve hataları ortadan kaldırır. Bununla birlikte, daha da üstün olduğunu düşündüğüm şey, kata olarak adlandırılmasına rağmen, Kodokan-ryu'nun teknikle sınırlı, sabit on beş fırlatma veya eklem kilitleme katası ile aynı şey değildir. Esnektirler ve ortaya çıkan duruma serbestçe uyarlanabilirler. Başka bir deyişler kendileri randori olan kata'dırlar.
Kodokan-ryu ve diğerlerini gerçekten gözlemlerken ve tarihsel kökenlerini araştırırken, Ueshiba jujutsu'nun üstünlük noktalarını açıkça tespit edebildim. Bu yüzden, Nihon Bujutsu'nun daha geniş perspektifinden bakarak Ueshiba jujutsu'nun değerini anlama arzusu sürekli olarak aklımda olmuştur.
Daha önce de söylediğim gibi, uzun yıllar Judo eğitimi aldım ama hiç bir zaman spor olarak görmekten bir adım öteye geçmedim ve dolayısıyla Judo'yu üstün bir fiziksel egzersiz yöntemi olarak araştırdım. Ama ne zaman ki akademik çalışmalarımdan dolayı zamanım, dayanıklılığım ve konumumla ilgili sınırlamalar ortaya çıktı, Judo'nun uzaklaşmam gereken bir şey olduğunu düşündüm. Bununla birlikte, beklenmedik bir şansla Sensei'nin tekniğini gözlemleyebildim ve terk etmeyi düşündüğüm Judo'nun burada bir yeri olduğunu fark ettim. Burada başka bir egzersiz şekli olarak sürekli çalışabileceğime ve geliştirmeye devam edebileceğime inanmaya başladım. Geçen baharda mezun olduktan hemen sonra sınıfımı ve evimi geride bırakıp askere gittim ve ardından kendimi Sensei'nin eğitimine adamak için zamanım oldu.
Askerden terhis olduktan sonra Tokyo'ya dönmek ve orada bir iş bulmak istiyorum. Ama aynı zamanda, eğer sizi memnun ederse, tüm jujutsu talimatlarını araştırmak için uzun bir zaman ayırmayı umuyorum.
Son olarak, Sensei’nin inancı meselesi var. Geçen yaz Ayabe’de Sensei’yi ziyaret ettiğimde biraz belirsizlik hissetmişim. Amcam ve Kubota Bey iyi örnekler, ama yine de Ayabe gezime pek destek olmadılar. Omoto-kyo ve bujutsu'nun tamamen ayrı olduğuna inanıyorum. Ayabe'de kalırken, Sensei'den ve diğer insanlardan inanç üzerine bir çok şey duydum. Belki de şüpheci doğam ve tam olarak anlayamadığım birçok konu nedeniyle, mucizelerle dolu olan ve modern bilimi aşan bu Omoto-kyo fikrini pek anlayamadım. Bununla birlikte, Sensei’nin inancına ve Tanrılara karşı alçakgönüllü tutumuna büyük hayranlık duyuyorum ve bu nedenle Sensei’nin teknikleri ve inancıyla ilgili birçok noktayı derinlemesine inceledim. Bunu Omoto-kyo ile sınırlı tutmaya gerek yok. Ancak sanırım bujutsu'nun bu seviyeye ulaşması ilk etapta inanç sayesinde olabilir. Belki de içgüdüsel bir seviyede bujutsu shugyo'nun sonunda inanca dönüşebilen bir şey olduğu bana öğretilebilir.
Gün geçtikçe hava soğuyor, sağlığınız için dua ediyorum. Son olarak, saçmalıklarımı düşünmeye zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
19 Eylül
Saygılarımla,
Kenji Tomiki'den, saygıdeğer Bay Isamu Takeshita'ya
Ek not: Lütfen Bay Shimoji ve Bay Yamamoto'ya en iyi dileklerimi iletin.