Yüzeyde, Japonya düzenli bir mükemmeliyet üzerine inşa edilmiş bir ülke gibi görünse de, ülkenin uzun zamandır benimsediği wabi sabi felsefesi tamamen mükemmel olmayanın güzelliğini kucaklamakla ilgilidir.
Japonya her yıl mart ayının sonlarında toplu bir iyimserlik zirvesine ulaşıyor gibi görünür. Ülke genelinde polenlerle dolu bir hava hakimdir ve beyaz, pembe ve gri tonlarındaki sakura (kiraz çiçekleri) zamanı beklenirken heyecan doruktadır.
Bu huysuz mevsimsel konukların varışını beklemek, asla bitmeyecekmiş gibi hissettiren, tam bir sabır işidir. Bu yıl, iki hafta erken gelebilirken, bir sonraki yıl aşırı yağmurlar neredeyse bir kaç hafta ötelenmiş olabilirler. Pek çok insanın seyahat planları böylece altüst olur. Ancak sakura’nın gerçek güzelliği gizemindedir. Çiçek, geçici ve kusurlu olana bir saygı olan wabi sabi fikrini temsil eder.
‘Wabi sabi’ terimi ne anlama geliyor?
Wabi sabi kavramını, kısaca tarif etmek neredeyse imkansızdır ve kavram aynı şekilde oldukça kapsayıcıdır. Japonca öğrenen herkes, bu dilin benzersiz yollarla duyguları ifade edebildiğini ve bu ifadelerin İngilizce kelime hazinesinde tam bir karşılığı olmadığını bilir. Bu fikri daha iyi anlamak için wabi sabi‘nin etimolojisine bir göz atabiliriz.
Wabi (侘び), yalnızlığı tanımlar. Ancak diğerlerinden izole olmanın negatif duygusunu değil, doğanın içinde toplumdan uzak ve yalnız olmanın hoş hissini ifade eder. Eğer wabi bir kişi olsaydı, dağların derinliklerinde bir dağ kulübesinde, günlük yaşamın baskılarından uzak, alçakgönüllü bir yaşam sürüyor olurdu. Sabi (寂び) ise eskimek anlamına gelir. Ancak zarif ve doğal bir biçimde. Kullanmayı sevdiğimiz eski, oymalı bir koltuk ya da eski bir daktilo gibi. Bu bağlamda ‘paslanmak‘ terimi de aynı şekilde söylenir: sabi (錆び).
Japon kültürü uzmanı ve Wabi Sabi: Mükemmel Olmayan Bir Hayat İçin Japon Bilgeliği kitabının yazarı Beth Kempton’a göre, “zamanla, sabi kelimesi zamanın geçişiyle ortaya çıkan derin ve sakin bir güzelliği iletmeye başlamıştır. Görsel olarak, bunu paslanma, hava şartlarına maruz kalma, kararma ve antiklik belirtileri olarak tanırız.”
Tokyo’nun şirin Higashi Nakasaki semtinde Mia Mia isimli eski bir giysi mağazasını cafe-bar olarak dönüştüren Japon mimarı Rie Allison ise şöyle diyor:
“Wabi sabi, eskimiş veya paslanmış bir şeyde güzellik bulma ve keyifle bunun tadını çıkarma ruhudur. Bir mimar olarak, bir mekanı yenilerken, binanın nasıl yaşlandığını, yaşlanma sürecinin güzelliğini ve bunun yeni tasarımla uyumunu düşünürüm. Arkasından bu yeni mekanın 50 veya 100 yıl daha nasıl yaşlanacağını düşünüyorum.”
Kavram giysilere de uzanır. Bir moda tutkunu için bir giysinin eski püskü hali wabi sabi’nin işleyişi gibidir. Örneğin, Tokyo’nun moda merkezi olan Shimokitazawa’da sayısız eski kıyafet mağazası bulunur. Burada müşteriler zarifçe yıpratılmış giysilerini alırlar ve yaşlarına göre ödeme yaparlar. Ne kadar eski, o kadar kıymetli.
Wabi sabi, atamadığınız o eski cekettir. Yıpranmış yakasını ve incelmiş yamalarını seversiniz. Çünkü kişiselleştirilmiş bir karakteri vardır; yapay olarak üretilemeyen bir karakter. Fabrika hattının, seri üretim temizliğinin zıddıdır.
Japon kültüründe wabi sabi
Japonya’da günlük hayatın her alanında wabi sabi kavramı bulunur. Çok satan yazar ve bir temizlik uzmanı olan Marie Kondo bu felsefeden ilham alarak, takipçilerine temizlik ve azaltma adına kıyafetleri atmadan önce onlara “teşekkür etmelerini” tavsiye ediyor.
Zamanın ve hediyelerinin değerini takdir etmek, birçok ulusal geleneği canlı tutmaya yardımcı olan şeylerden biridir. Çay seremonisi bunun örneklerinden biridir. Batı tarzı uygulamaların aksine, Japon seremonisi antik, el yapımı araçlar kullanır. Ev sahipleri, durumun uyumu olan wa (和)’ya bağlı olarak ‘seremoni seti’ni seçerler. Konuklar, mevsim, ortam ve günün saati, seremoni için kullanılacak araçları etkiler.
Bir çay seremonisinde, pahalı araçlara bel bağlamamamız gerektiğini Tomoko Kamono açıklıyor. Kamono, son beş yıldır Yokohama’da kendi evinde seremoniler düzenliyor ve ev sahibinin misafirperverliğini hissetmek, deneyimlemek en önemli olanıdır diyor.
Wabi sabi‘nin kökleri, “Varoluşun Üç İşareti” adlı Budist öğretilerden gelmektedir. İlk öğreti, geçiciliği kucaklamaktır. Bu prensip Japonya’nın mevsimlerin geçici güzelliğini kutladığı etkinliklerde gözlemlenir. Örneğin hanami (kiraz çiçeklerini seyretme) ve koyo (sonbahar yaprakları) gibi etkinlikler. İkinci öğreti, acı çekerek elde edilen kişisel gelişimde huzur bulmaktır ve üçüncüsü, özün yokluğudur – öz-merkezli düşünceden ayrılmak ve sürekli bir değişim halinde olduğumuzu fark etmektir.
Tokyo’da yoğun saatlerde kalabalık bir banliyö trenine binerseniz, insanların bu öğretileri birbirleriyle iletişimlerinde ne kadar içselleştirdiklerini göreceksiniz. Yüksek sesle konuşmalar, telefon görüşmeleri ya da müzik sesleri yok. Sadece sakin, karşılıklı farkındalık var. Kempton, Japonların wabi sabi ile büyüdüğünü ve sonuç olarak “dünyada bu bakış açısıyla ilerlediklerini ve güzellikleri böyle takdir ettiklerini” açıklıyor.
Wabi sabi’nin gizemli tanımı wabi sabi’nin kendi eylemidir. Anlamı subjektiftir, ama işte bu onu kusurlu biçimde kusursuz yapan şeydir.
Kempton diyor ki:
“Wabi sabi, mükemmel bir anın yaşandığı anda hissedilir – kusurlu bir dünyada kusursuz bir an. Detaylara dikkat etme isteğimizle bunu besleyebilir ve bu keyfi geliştirebiliriz.”
Kaynak: Wabi Sabi: The Japanese Art of Finding Perfection in the Imperfect
Çeviri: Oğuzhan Yılmaz
Kapak Görseli: Pexels