Yaş aldıkça başka yaşarsın hayatı. Sabah uyandığında gökyüzü bulutlarla kaplı, hava soğuk olsa da içim karardı demezsin. Her şeyin yerli yerinde yaratıldığını kabul edersin.
Yaşamın kıymetini iyi anlar ve hikayeni seversin. Yağmurda toprak kokusuna, bulutların gölgesine, karanlığın kusurları saklayan tevazu ve hoşgörüsüne şükredersin. Yalnız kalsan da yalnız olmadığını, yalnızlık hissinin sahte sevdaların esaretindeki zayıf halka olduğunu öğrenirsin.
Tahammülle yaşamaktan kurtulur, zamanı geldiğinde her şey ve herkesten kolaylıkla vazgeçmeyi öğrenirsin. Hayat her şeye rağmen olması gerektiği gibi ilerler.
Yaş aldıkça aynaya bakmaya daha cesur olursun. Varlığına şefkatli ve ruhuna iyi davranarak yaşarsın. İçtiğin suyun, yediğin yemeğin, aldığın nefesin kıymetini bilirsin.
Yaş aldıkça zorlamayı, ısrar etmeyi bırakırsın. Gidene hoşcakal, gelene hoşgeldin demeyi öğrenirsin. Anlarsın ki içi boş vaatler, verilen sözler aşkı tarif etmez. Asıl olanın güven, samimiyet, muhabbet, paylaşım ve birlikte yaratılan huzur olduğunu öğrenirsin.
Olduğun gibi kucaklayana hayatında yer vermeyi seçer ve bunun için önce kendi özdeğerine sahip çıkarsın. Gerektiğinde kendinle yüzleşme cesaretini gösterirsin. Samimi ve sahici olursun; hem kendine hem dünyaya.
Peşinden koştuğun ilginin, beklentilerinin mutsuzluğunun ana kaynağı olduğunu fark edersin.
Sözün kendisinin değil, sözü söyleyenin halinin önemli olduğunu öğrenirsin. Yaş aldıkça kendini anlatma ihtiyacın olmadan sevginin aktığı birliktelikleri tercih edersin. Hakiki ilişkinin kendini tüketmeden sevmek ve sevilmek olduğunu öğrenirsin.
Yaş aldıkça hayatın anlamı nefret, açgözlülük ve öfke hislerinden, kendini başkasından önemli görmekten ya da ispatlama çabasından kurtulmak olduğunu fark edersin. Hayat zorunlu bir eylem gerektirmeden, tatlı bir huzur ve üretkenlik hali ile eşsiz meyvelerini verir.
Dilek Akatürk