Hiç bir saç tokası alırken, yeterince sivri ve sert bir tane alayım ki, biri bana saldırdığında gözüne sokar kendimi korurum diye düşündün mü? Ya da dizüstü bilgisayar alırken yeterince ağır bir tane alayım ki kapkaçcının kafasına vurunca işe yarasın diye düşündün mü? Tabi ki hayır. Çünkü tokanın amacı saçı toplamak, bilgisayarın amacı çalışmak, yazmak çizmektir. Evinin bir köşesine vazo alırken de hırsızın kafasına atılabilir mi diye düşünmezsin. Diğer taraftan varoluş amaçlarının farklı olması, mecbur kalındığında, bu örneklerde adı geçen masum aletlerin silah olarak kullanılabileceği gerçeğini değiştirmez. Bir tokayla kendinizi savunabilir hatta birini öldürebilirsiniz.
Savaş sanatlarından söz ettiğimizde de benzer bir durum geçerlidir. Kendini savunmak birincil amaç değildir. Gerçek anlamıyla klasik savaş sanatlarına dahil edilebilecek sistemler hiçbir zaman yalnızca kendini savunmaya yönelik teknikleri öğretmezler. Üzerinde çalışılan şey bu teknikler ve yöntemler olsa da, amaç teknikleri şekillendiren stratejileri kavrayabilmektir. Bu stratejiler hayat boyu, birbirinden çok farklı durumlara, zihinsel ve bedensel olarak uygulanabilirler. Kişiye fiziksel ve zihinsel anlamda daha geniş bakışı, hızlı karar verme, kararını anında ve tereddütsüz uygulayabilme, soğukkanlılık ve sakinlik, özellikle baskı altındayken durağan bir zihin yapısı kazandırırlar. Fiziksel tekniklerin bedende sağladığı kontrol ve esneklik zamanla zihinde de oluşur. Bu zihin durumu günümüzün en büyük hastalığı stresi bizlerden uzak tutar.
Böylece şu çok açıktır ki savunma sanatları ya da sporları gibi bir terim kullandığımızda amacımızı ve ifade etmek istediklerimizi çok fazla kısıtlamış oluruz. Tabi ki bu yanlış bir terim değildir. Sadece yetersizdir. Kendini savunma dersleri veren bir salona gidebilir ve bu işi etkili tekniklerle kısa sürede öğrenebilirsiniz. Evinizde her gün 100 yumruk atıp, üzerine biraz şınav ve mekik çalışırsanız da kendinizi sokakta koruyabilirsiniz. Herhangi bir sporla düzenli uğraşmış birinin, örneğin bir baskebolcu ya da futbolcunun da kendini koruyabildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu sporların amacı bu olmasa da ( tıpkı küçük saç tokası gibi) sağlıklı ve dengeli bir beden sağladığı için tepkileriniz hızlanacak, gücünüz artacaktır ki bu çoğu durumda yeterli olacaktır.
Ancak tüm bunlar 70 yaşına geldiğinizde ve kaslar gücünü kaybedip kemikler zayıfladığında işe yaramayacaktır. Oysa bir dojoda, savaş sanatları aracılığıyla hedeflenen stratejiler hayat boyu kendinizi korumanızı sağlayacaktır. Çünkü stratejiler, kullanılan araçlar, silahlar, kaslar ya da kemiklerden bağımsızdır, değişmez. Savaş sanatlarının amacı hayatı uzatmaktır, kısaltmak değil.
Diğer taraftan konunun biraz daha derinine baktığımızda başka bir gerçekle yüzleşmemiz gerekir. Savunma duygusu ya da kelimesi otomatikman saldırıyı, saldırı altında olma durumunu ve bunun getirdiği baskıyı yaratır. Yani kendinizi savunmanız gerektiğini hissediyorsanız, düşmanınızı daha baştan yaratmışsınızdır. O an geldiğinde ve kendinize ben savunma biliyorum dediğinizde, nefesiniz düzenini kaybetmiş, üzerinizde düşmanın baskısı oluşturulmuş, kaslarınız gerilmiş özetle 1-0 yenik durumda başlamışsınızdır. Savunmanız gerekmektedir çünkü en temelde hissettiğiniz şey korkudur ve korku bedeninizin tüm kontrolünü kaybetmenize, böylece kendinizi savunamamanıza sebep olur. Düşmanlarımız her zaman korktuğumuz kişilerdir. İşte bu temelde savaş sanatı bize düşmanımız olmadığını ve kimseye karşı kendimizi savunmak zorunda olmadığımızı öğretir. Usta bir savaşçı için, savaş alanında kılıcını çekmiş saldıran kişi dahi düşman değil, yalnızca bir durumdur. O an içinde bulunduğu durumun gereklerini yaparken korku, öfke ya da nefret hissetmez. Sadece akıcı biçimde bedeni saldırıya uyum sağlar, yetiyorsa yalnızca saldırıyı, yetmiyorsa saldırganı yok eder.
Tabi tüm bunları söylerken savunma kavramını tamamen rafa kaldırmıyoruz. Savaşçı için savunma, saldırıya karşı yapılan bir tepki değil sadece bir stratejidir. Sürekli saldıran bir kişi karşısında nereye kadar savunma yapabilirsiniz, yorulana ya da ölene kadar mı? Savunma sadece bir ilizyondur, size yapılan saldırıyı karşılamak için değil sadece zaman kazanmak, karşınızdakini tuzağa çekmek veya bir süreliğine dikkatini farklı bir yöne yönlendirmek için kullanılır. Savunmanın sonunda ya kaçmanız ya savaşmanız ya da kaybettiğinizi kabullenmeniz gerekir. Belki bunu öğreten bir sanatta vardır ancak bütün stratejisini saldırı üzerine kuran bir sanat ne kadar anlamsız ise bütün stratejisini savunma üzerine kuran bir sanat ta o kadar anlamsızdır. Çünkü hayat ya da savaş bir bütündür ve savaşçı kimi zaman saldırmalı kimi zaman savunmalı kimi zamanda kaybettiğini kabul etmelidir.