Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Koichi Tohei Shihan İle Röportaj

Aikido, II.Dünya Savaşı’ndan bu yana patlayarak büyüdü. Bu gelişime önemli bir katkıda bulunan Koichi Tohei Shihan, belki de Aikido tarihi hakkında konuşmak için en nitelikli kişilerden biridir. Bugün dünyadaki aktif shihan’ların çoğu (hatta 7. dan ve üzeri olanlar), öyle ya da böyle Tohei Shihan’dan ders almıştır.

Gelecek nesillerin kendi kaderlerini kendilerinin belirleyeceğini kuvvetle hisseden Tohei, yıllar içinde çok az şey söylemeyi seçti. Nihayet, organizasyonun faaliyetlerini temsil etmemiz ve olduğu gibi düşünmemiz şartıyla Tohei Sensei, Aikido Journal ile bu özel röportajı kabul etti.

Morihei Ueshiba’nın resmi olarak 10.dan seviyesine layık görülen tek öğrencisi ve savaş sonrası Aikido dünyasında merkezi öneme sahip bir figür olarak Tohei Sensei ile görüşleri ve deneyimleri üzerine samimi konuşma yapma fırsatı bulduk. (Röportaj, 11 Temmuz 1995)

“Aikido çalışmaya başladım çünkü Ueshiba Sensei’nin gevşeme sanatında gerçekten ustalaştığını gördüm. Aslında rahat olduğu için çok fazla güç üretebiliyordu. “

Koichi Tohei Shihan

Cennet ve Yeryüzünün İlkeleri ve Hayata Yaklaşımım

Tohei Sensei, bize Aikido’ya yaklaşımınızdan bahseder misiniz?

Koichi Tohei: Yirmi birinci yüzyıla doğru ilerlerken, içinde yaşadığımız dünya gittikçe daha göreceli hale geliyor. Çünkü ilerisi var, arkası da var. Çünkü yukarısı var, aşağısı da var. Bu göreceli dünyada hiçbir şey doğruluğu açısından mutlak değildir. Örneğin, kuzeyin doğru, güney yanlış olması mümkün değildir. Her ikisi de sadece “gerçekler” dir.

Kesin olarak doğru olmanın tek yolu, göreceli dünyanın bu sözde gerçeklerinin kasırgasına yakalanmaktan kaçınmak ve bunun yerine Cennet ve Yeryüzünün mutlak ilkelerine uymaktır. Yargı standartları söz konusu olduğunda, Cennet ve Yeryüzü ilkelerine uygun olan doğrudur, olmayan olan ise doğru değildir.

Belirleyici eylem, Cennet ve Yeryüzü ilkelerine uygun olanın anlaşılmasından doğar. Bu anlayışın eksikliği, “anlamsız çaba” ya da “ilke eksikliği” anlamına gelen muri‘ye yol açar ve bundan kaçınılmalıdır. Bu her zaman benim düşünme tarzım olmuştur ve anlamsız çaba gerektiren veya bu ilkelere aykırı olan eylemlerden titizlikle kaçınmamın nedeni bu olmuştur.

Aikido, esasen Cennet ve Yeryüzü’nün Ki‘si ile uyum içinde olmanın bir yoludur. Ancak Budo’ya dahil olanların çoğu mantıksız olan ve anlamsız çaba gerektiren, imkansız şeyler hakkında konuşma eğilimindedir. Ama benim yaşam tarzım, ilkelere uygun olmayan bir şey yapmaktan kaçınmaktır.

Masallar ve Gerçekler: Usta Morihei’den Gerçekten Öğrendiklerim

Morihei Ueshiba’dan öğrendiğiniz en önemli şey neydi?

Bugünlerde insanların Ki [Yaşam Enerjisi, Çince Chi olarak da bilinir.] hakkında konuşmaları çoğunlukla okültizm eğilimindedir. [Ç.N.:Okültizm, geçmiş çağlarda doğa, evren, tesirler, insan ve evren ilişkileri ve gelecek hakkında gerek medyumnik yollarla gerekse aktarılagelen ezoterik gelenekler yoluyla edinilmiş derin bilgiler bütünü olarak tanımlanır.] Ancak ben okült ile uzaktan bile olsa hiçbir şey yapmadığımı söyleyeceğim. Öte yandan, Ueshiba Sensei’nin bahsettiği şeylerin çoğu, öyle gibi geliyordu.

Her halükarda, Aikido çalışmaya başladım çünkü Ueshiba Sensei’nin gerçekten rahatlama sanatında ustalaştığını gördüm. Aslında rahat olduğu için çok fazla güç üretebiliyordu. Bunu ondan öğrenmek niyetiyle öğrencisi oldum. Dürüst olmak gerekirse, söylediği diğer şeylerin çoğunu asla gerçekten dinlemedim.

Ueshiba Sensei’nin anında hareket etmesi ya da çam ağaçlarını yerinden söküp, sağa sola sallamasıyla ilgili hikayeler sadece masallar. Her zaman Aikido çalışan insanları böyle şeyler yazmaktan kaçınmaya teşvik etmişimdir.

Ama ne yazık ki pek çok insan dinlemiyor gibi görünüyor. Bunun yerine, sadece hikâyedeki ağacın boyutunu devasa bir şeyden sadece on santimetre çapında bir ağaca düşürmekle yetiniyorlar  Gerçekte, tek bir dulavratotunu  bile yerden çıkarmak oldukça zordur, peki bu dünyada nasıl oluyor da birisi on santimetrelik bir çam ağacını, özellikle de kök sistemi üzerindeyken söküp çıkaracak? Bu tür şeyler, genellikle eski moda hikaye anlatıcılığında kullanılan türden abartmalardan başka bir şey değildir.

Hikayeler, Ueshiba Sensei’nin vefatından bu yana oldukça inanılmaz hale geldi ve şimdi insanlar bir anda harekete geçen veya aniden bir kilometre uzakta beliriveren bir Ueshiba Sensei’den bahsediyor.

Uzun zaman Ueshiba Sensei ile birlikteydim ve onun doğaüstü güçleri olmadığını söyleyebilirim.

Tohei Sensei, yetmiş altı yaşına gelmek üzere olan bir adam için çok sağlıklı görünüyorsunuz. Bu her zaman böyle miydi?

Aslında çocukken oldukça kırılgandım. Babam daha güçlü olmam gerektiğini söyledi ve Keio Üniversitesi’nde kendisinin de dahil olduğu judo derslerine katılmamı sağladı. Sıkı çalıştım ve sonunda güçlendim. Ancak Keio’da üniversite öncesi programa girdiğimde plörezi [akciğer zarı iltihabı] sebebiyle bir yıl çalışmalardan uzak kaldım. Zor kazandığım gücüm birdenbire yeniden yok olmaya başladı.

Kazanmak için çok uğraştığım şeyi kaybetme düşüncesine dayanamayınca, judoyu zazen (oturarak Zen meditasyonu) ve misogi (arınma) gibi diğer eğitim biçimleriyle değiştirdim. Beni öldürse bile gücümün tekrar bozulmasına izin vermeyeceğime yemin ettim. Sağlığım için endişelenmek ve yarı hasta olarak yaşamak iyileşmeme yardımcı olamazdı. Bu yüzden umurumda değil dedim, beni öldürse bile kendimi eğitebilirim. Aikido da bu eğitimin bir parçasıydı. Kendimi güçlü tutmaya konsantre oldum ve röntgenler plörezinin tamamen ortadan kalktığını gösterdi. Şaşırtıcı bir şekilde, daha iyi olmuştum.

O zamanlar fikirlerim biraz belirsiz olsa da, bedenimi motive eden şeyin zihnim ve ruhum (kokoro) olduğu hissine kapıldım. Zihnini koruma şeklinin önemli olduğunu fark ettim. Fiziksel hastalık olabilir (istenmiyorsa), ancak hastalığın zihninize veya Ki‘nize yayılmasına izin vermek kabul edilemez.

Japoncada, vücut bir şekilde arızalandığında buna yamai veya byo diyoruz. Bu kısaca “hastalık” anlamına gelir. Ancak başarısızlık kişinin Ki‘sine kadar genişlediğinde biz buna byoki diyoruz. Bu yüzden vücudum bir tür hastalıktan muzdarip olsa da bunun Ki‘me kadar uzanmasına izin vermem. Zihin sağlıklıysa beden de onu takip eder.

İyileşme sürecimden sonra judo kulübüne döndüm, ancak eskisi kadar hevesle antrenmana devam edemedim. Çünkü Judo zihin meselelerine dönmeden önce kaçınılmaz olarak bedenin şartlandırılması gerektiğini vurguluyordu. Ancak benim düşüncem, zihnin bedeni hareket ettirdiği ve zihninizde düşündüğünüz her şeyi vücudunuzla da yapabilmeniz gerektiğiydi.

Ayrıca, yaklaşık iki yıldır Judodan uzak olduğumdan, ikinci dan’ımı aldığımda, diğer herkes zaten dördüncü veya beşinci dan seviyesine gelmişti. Üçüncü dan’ların çoğu bile beni her yere fırlatabilecek kadar çok ilerlemişti. Bu ilginç olmadığı gibi eğlenceli de değildi.

Kendimi güçlendirmek umuduyla eve gittim ve evin etrafındaki destek direklerini hafifçe tekmelemeye başladım. Bunu günde birkaç bin kez yaptıktan sonra duvarlar yıkılmaya başladı. Ablam bundan pek memnun olmadı ve beni bahçeye çıkardı. Birkaç hafta sonra ayaklarımı ellerimle aynı çeviklik ve beceriyle kullanabiliyordum ve  dojoya geri döndüğümde artık herkesi fırlatabiliyordum. 

Morihei Ueshiba ile Tanışma

Tohei Sensei, Ueshiba Dojo’ya ne zaman katıldınız?

Sanırım 1940’dı. Kisaburo Osawa yaklaşık bir hafta sonra geldi. Judo dojosunda herkesi fırlatabilir hale gelmek için haftalarca tek başıma çalışmanın ne kadar kötü bir durum olduğunu düşünüyordum. “Neden böyle bir dövüş sanatı ile uğraşıyorsun?” Düşündüm. Tam o zaman Ueshiba Sensei ile tanıştım. Mançurya Demiryolunda çalışan judo kulübündeki son sınıf öğrencilerimden biri olan Shohei Mori, olağanüstü güçlü bir öğretmenden bahsetti ve onunla tanışmak isteyip istemediğimi sordu. Bana bir referans mektubu verdi ve gittim.

Koichi Tohei Morihei Ueshiba

Dojoya geldiğimde Ueshiba Sensei dışarıdaydı. Beni, Matsumoto adında bir uchideshi karşıladı. Ona Aikido’nun ne olduğunu sordum. “Bana elini ver, sana göstereyim” dedi. Bana bir iki hareket göstereceğini biliyordum, bu yüzden sağ elim yerine sol elimi uzattım. Sağ elimi kullandığım için güçlü elimi yedekte tutmak istedim. Bileğimi tuttu ve keskin bir nikyo tekniği uyguladı. Vücudumun o kısmını hiç güçlendirmemiştim, bu yüzden acı vericiydi. Yüzümün solduğundan eminim ama bana en iyisini yapmasına izin vermeyecektim. Acıya elimden geldiğince katlandım. Sonra sağ elimle ona yumruk attım. Yüzü kızardı ve beni bıraktı.

Bu Aikido’ysa en iyisi unutup eve gitmek diye düşünmeye başlamıştım. Tam o sırada Ueshiba Sensei geri döndü. Refereans mektubumu hazırladım ve “Ah evet, Bay Mori’den…” dedi. Sonra bir gösteri olarak, daha büyük uchideshi’lerden birini dojonun sağına soluna fırlatmaya başladı.

Ueshiba Sensei ceketimi çıkarıp gelmemi söyleyene kadar bunun sahte olduğunu düşünüyordum. Judo duruşuna geçtim ve onu yakalamak için yaklaştım. Beni çok şaşırtarak, o kadar yumuşak ve hızlı bir şekilde fırlattı ki, ne olduğunu anlamadım bile.

Tam o sırada yapmak istediğimin bu olduğunu biliyordum. Hemen kayıt olmak için izin istedim ve ertesi sabahtan itibaren her gün dojo’ya gitmeye başladım.

Eğitimi çok garip ve gizemli bulmuştum ve tekniklerin nasıl yapıldığını anlamak için can atıyordum. Birisi sizi fırlatmak için güç kullandığında, tepki vermek veya karşı koymak için her zaman yapabileceğiniz bir şey vardır. Ancak kişi özel hiçbir şey yapmadığı halde sizi fırlatabiliyorsa, işte bu farklı bir hikaye. “Vay canına, bu gerçek bir şey!” diye düşündüm.

Başlangıçta neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Lise öğrencileri bile beni herhangi bir sorun yaşamadan atabiliyordu. Bunu biraz tuhaf bulduğum için, daha da güçlü bir şekilde tutmayı denedim, ama elbette çok daha kolay atıldım.

Aynı zamanda Ichikukai’de eğitimime devam ediyordum [daha fazla bilgi için AJ 101’de Hiroshi Tada ile yapılan röportaja bakın]. Geceyi orada geçirir, zazen ve misogi çalışırdım. Eğitim, hem bedenin hem de zihnin kısıtlamalardan tamamen kurtulduğu bir tür aydınlanmış duruma odaklıydı. Çok yorucuydu ve daha sonra yorgun bir şekilde Aikido antrenmanına koşuyordum. Şaşırtıcı bir şekilde, beni daha önce her zaman atabilen insanların, ben bu kadar yorgunken aynı şeyi yapamadıklarını keşfettim! Onları fırlatmak da daha az çaba gerektiriyordu. Herkes bunun tuhaf olduğunu düşünmüştü. “Tohei’nin nesi var ?! Dersi kaçırıyor ve her zamankinden daha güçlü bir şekilde geri dönüyor! “

Direnmeyi bırakırsanız birinin sizi atması çok daha zordur ve ayrıca rakibinizi fırlatmak çok daha kolay hale gelir. Ueshiba Sensei’yi düşündüm ve Aikido’sunu gösterirken gerçekten rahat olduğunu fark ettim. O zaman aniden “rahatla” nın gerçek anlamını anladım.

Misogi ve zazenlerimle devam ederken Aikido’m ilerlemeye devam etti. Altı ay kadar sonra Nakano’daki askeri polis akademisi ve Shumei Okawa’nın özel okulu (juku) gibi yerlere öğretmenlik yapmak için bile gönderildim. Sensei dışında kimse beni atamıyordu. Bu seviyeye ulaşabilmem sadece yarım yılımı aldı, bu yüzden beş veya on yıl almasının çok yavaş olduğunu düşünüyorum.

Şimdi bile çoğu insan teknikleri öğrenmek için ellerinden geldiğince çabalıyor, ama ben en başından beri Ki öğreniyordum.

Ueshiba Sensei’nin “rahatlama sanatında” ne zaman ustalaştığını düşünüyorsunuz?

Sanırım muhtemelen Ayabe’de yaşadığı ve Oomoto diniyle yoğun bir şekilde ilgilendiği zamandı. Ueshiba Sensei, yaşadığı deneyimi anlatmıştı. Bir gün antrenmandan sonra bir kuyunun yanında kendi temizliğiyle ilgilenirken  aniden vücudunun mükemmel ve yenilmez hale geldiğini fark etmişti. Kuşların, böceklerin, seslerinin ve etrafındaki her şeyin anlamını olağanüstü bir netlikle kavramıştı. Görünüşe göre bu durum sadece yaklaşık beş dakika sürmüş, ama sanırım o zaman gevşeme sanatında ustalaşmıştı.

Ne yazık ki, o her zaman başkaları için aşağı yukarı anlaşılmaz olan dinsel ifadeler kullanarak bu deneyimden bahsederdi.

Savaştan önce Sensei, Donanma Kurmay Koleji’nde ders verdi. Öğrencilerinden biri  Showa imparatorunun küçük kardeşi olan Prens Takamatsu idi. Bir keresinde prens Ueshiba Sensei’yi işaret ederek ve “Şu yaşlı adamı kaldırmaya çalışın” dedi. Dört güçlü denizci onu kaldırmak için ellerinden geleni yaptılar ama başaramadılar.

Sensei o zaman için, “Cennetin ve Yeryüzü’nün tüm ilahi ruhları bedenime girdi ve ağır bir kaya kadar hareketsiz hale geldim” dedi. Herkes bunu kelimenin tam anlamıyla algıladı ve inandı. Böyle şeyler söylediğini yüzlerce kez duydum.

Kendi adıma, vücuduma hiçbir zaman ilahi varlıklar girmemişti. Bu tür mantıksız açıklamalara asla yer vermedim.

Koichi Tohei Sankyo

Bir keresinde Hawaii’de Sensei ile birlikteyken, iki güçlü Hawai’li öğrenci beni yukarı kaldırmaya çalışıyorlardı. Bunu yapamayacaklarını zaten anlamışlardı, bu yüzden fazla çabalamadılar. Ama yan taraftan seyreden Sensei, ayağa kalkıp, “Durun Tohei’yi kaldırabilirsiniz, onu kaldırabilirsiniz! Dur, durdur onları! Bu gösteri hiç iyi değil! ” demişti. 

Anladınız mı? Bir önceki akşam sabah saat üçe kadar içmiştim ve Sensei hangi durumda eve geldiğimi biliyordu. “Elbette tanrılar senin gibi sarhoş bir bedene girmeyecekler Tohei! Eğer yaparlarsa hepsi sarhoş olur!” demişti. Bu yüzden beni kaldırabileceklerini düşünüyordu.

Gerçekte bu tür şeylerin hiçbir tanrı veya ruhla ilgisi yoktur. Bu sadece düşük bir ağırlık merkezine sahip olma meselesi. Bunu biliyorum ve tüm öğrencilerime öğrettiğim şey bu. Bunu sadece belirli özel kişiler yapabilseydi, hiçbir şey ifade etmezdi. Bunun gibi şeyler, eğer bir anlamı varsa, herkes tarafından erişilebilir olmalıdır.

Sözde “doğaüstü güçlere” sahip insanlar, genellikle iddia ettikleri her şeyi yapabilecek tek kişilerdir. Diğerleri onların yaptıklarını yapamazlar ve öğretemezler. Çünkü yaptıkları gerçek değildir; sadece sahtedir.

Öğrettiğim şeyleri herkes yapabilir. Bu bilgiler Aikido tekniklerinin içinde yaşıyorlar. Bilmeniz gereken tek şey, onları nasıl doğru bir şekilde yapacağınız. Bir tanrının ya da sadece size özel bir şeyin varlığını gerektiren doğaüstü güçler olarak görmekse yapabileceğiniz en büyük hata. Doğru öğretmeyi sorumluluğum olarak görüyorum.

Morihei Ueshiba’nın Kişiliği

1940 veya 1941’de dojo’da daha sonra kendilerine isim yapacak, kayda değer şahsiyetler var mıydı?

İlk gittiğimde böyle biri yoktu. Öğrenci yoktu ve neredeyse hiç uchideshi yoktu.

Ueshiba Sensei hakkındaki en güçlü izlenimleriniz nelerdi?

Bana iyi bir yaşlı adam gibi göründü. Hep gülümserdi, bilirsin. Birçok yönden çok çocuksu bir kişiliğe sahipti.

O-Sensei hakkında epeyce belgemiz var. Ancak onun günlük hayatından bir resmini elde etmek bizim için hala zor. Sıradan, gündelik konular hakkında konuşur muydu? Elimizdeki kayıtlara baktığımızda, neredeyse başka bir gezegenden gelmiş gibi görünüyor.

Evet ne demek istediğini anlıyorum. Elbette böyle konuşmalarımız da olurdur. 

Bazen aniden öfkeyle patladığını duydum.

Evet, bu da sık sık olurdu. Yine de kadınlara karşı her zaman nazikti. Bir kadına kızdığını hiç görmedim. İlginç biçimde, öfkesini asla özellikle kızdığı varsayılan kişiye yöneltmezdi. Sanki kendine kızmış gibi olurdu. Öfkesini nesnesine yönlendiremiyordu ya da bunu yapmak istemiyordu.

Bir keresinde Kurita adında genç bir öğrenci, Sensei’nin sandalyesinde hareket ettiğini fark etti ve  sandalyeyi düzeltmek için hamle yaptı. Sensei aniden ona patladı ve ne yaptığını sordu. Sensei bu hareketi yanlış anlayıp öyle tepki vermişti. Ben açıklayıncaya kadar zavallı adamın neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.

Öğretilerinizi “Ki” ilkelerine dayandırmaya başladığınızda O-Sensei’nin tutumu neydi?

Kıskandı ve insanlara beni dinlememelerini söyledi. “Aikido benim, Tohei’nin değil. Tohei’nin söylediklerini dinleme.” Dojonun içine dalar ve buna benzer şeyler söylerdi, özellikle ben bir grup kadına öğretirken. Bu bakımdan, açık sözlülüğü ve samimiyeti bakımından oldukça çocuk gibiydi – çok spontane ve masum.

Çeşitli dinlerle bağlantılı insanlar dojo’ya gelirler ve onu “Aikido’nun kamisi Morihei Ueshiba” gibi isimlerle överek ondan para alırlardı. Kendisine neredeyse hiç para harcamadı, ama her zaman nakit sıkıntısı çekiyor gibiydi çünkü parayı böyle insanlara veriyordu.

Onuncu Dan Koichi Tohei

Resmi olarak onuncu dan’a terfi eden ilk kişi bendim. Başlangıçta sekizinci dan en yüksek rütbeydi, ancak Yoshinkan’dan Gozo Shioda pek çok insanı terfi ettirmeye başladı. Kisshomaru Ueshiba ve Bay Osawa, bana önerdikleri dokuzuncu bir dan’ı yaratırlarsa Hombu Dojo’nun daha sağlam bir şekilde kurulmasına yardımcı olacağımıza karar verdiler. Onlara, sahip olduğumuzdan daha yüksek bir sıralama oluşturmanın gereksiz olduğunu düşündüğümü söyledim. Ancak bunun Hombu Dojo’yu güçlendirmeye yardımcı olacağında ısrar ettiler. Bu yüzden sonunda kabul ettim. Ginza eğlence bölgesinde yeni rütbeyi kutladık.

Gozo Shioda ve Kenji Tomiki de oradaydılar. 

Ancak ben Amerika Birleşik Devletleri’ndeyken, beş kişi daha dokuzuncu dan’a terfi etti ve gerçeği benden saklamaya çalıştılar. Bu konuda yapılacak hiçbir şey olmadığını anladım. Böyle bir öğretmenle beraberken böyle şeyler olabilirdi ve bu konuda endişelenmemeye karar verdim.

Tokyo’ya geri döndüğümde, Ueshiba Sensei’nin beni havaalanında karşılamak için beklediğini görünce şaşırdım – böyle bir şey yaptığı ilk ve tek seferdi. Eve vardığımızda bana birkaç kadeh içki ikram etti ve bir süre sonra gülümseyip neşelenmeye başladım. Bundan memnun görünüyordu ve hatta onu eğlendiren bir tür geleneksel dans yapmaya kalktı. Elbette tüm bunların sebebi, tek kişinin ben olacağımı söyledikten sonra diğer beş kişiyi dokuzuncu dan’a terfi ettirdiği için üzüleceğimi düşünmesiydi. Gerçekten üzülmediğimi görünce keyfi yerine geldi. 

İki veya üç gün sonra onuncu dan’ı kabul etmemi istemeye başladı. “Sensei, lütfen bunu yapmamı isteme. Beni onuncu dan yaparsan, bunun sonu gelmez!” dedim.  İsteğimi kabul etti ve bir süre daha dokuzuncu dan olarak kaldım. Ancak yaklaşık üç yıl sonra, kanser onu almadan hemen önce bana tekrar sordu. Bana “Koichi-chan, lütfen onuncu dan’ı kabul et” dedi. Kabul etmek zorunda hissettim çünkü daha fazla reddetmek ve onu kabul etmem için yalvarmaya zorlamak saygısızlık olurdu.

Onuncu dan’ı alan tek kişinin ben olmadığımı söyleyen insanların olması uzun sürmedi. Sorundan kaçınmak için rütbeye geri iade etmeyi teklif ettim. Ancak Bay Osawa müdahale etti ve  resmi olduğunu doğrulamak için sadece benim sertifikama “1” rakamını ekledi. Akasaka Prince Hotel’de de promosyonu kutlamak için büyük bir parti düzenlendi.

Aikikai’den ayrılana kadar hiç kimse onuncu dan rütbesini almadı. Ama ben ayrılır ayrılmaz herkes talep etmeye başladı.

Öğretilerinizi “Ki” prensiplerine dayandırmaya başladığınızda O-Sensei’nin kıskandığını ve herkese sizi dinlememelerini söylediğinden bahsettiniz. Öte yandan, size onuncu dan’ı verdi. Bunu yapmaktaki niyeti neydi? Sizi tanıyor muydu, tanımıyor muydu?

Sanırım beni tanıdı ve kabul etti. O zamanlar benimle eşit olacak kimse olmadığının farkındaydı ve muhtemelen beni terfi ettirmezse diğerlerini terfi ettiremeyeceğini düşünüyordu. Ama o çocuksu karaktere sahip olduğu için bekleyemedi ve devam etti.

Kisshomaru Ueshiba (ikinci Aikido Doshu) bu konuda ne düşünüyordu?

Kisshomaru başlangıçta Aikido’ya karşı belirli bir mesafede kalmayı tercih ediyordu. “Babam ve Tohei gibi insanlar bu dünyaya Aikido yapmak için geldiler. Bu ailenin ve beraberlik rollerinin içinde doğmuş olsam da, sabah işe gidip akşam dönebileceğim tepedeki bir evi daha çok tercih ederim.” Öğretilerin merkezi olmaktan ziyade, örgütün genel müdürü olarak daha idari bir rol üstlenmeyi umuyordu. Ueshiba Sensei öldüğünde, Bay Sunao Sonoda, Kisshomaru’yu genel yönetici ve beni İkinci Doshu yapmak için bir teklifte bulundu. Bununla birlikte, Ueshiba Sensei benden Kisshomaru için elimden geleni yapmamı istemişti. Bu yüzden onu hem öğretilerin hem de yönetimin merkezinde bir rolü üstlendiğini görmek için her türlü çabayı gösterdim, ki bu öyle ya da böyle sonunda gerçekleşti.

Son saatlerinde Sensei’nin yanında olma ayrıcalığına sahiptim. Bana “Koichi-chan, sen misin? Senden oğlum için elinizden geleni yapmanı rica ediyorum.”  demişti. Elimden bir şey geldiği sürece endişelenmesine gerek olmadığını söyledim. “Bu iyi … Senden rica ediyorum,” dedi ve gözlerini kapadı. Kısa süre sonra da son nefesini verdi.

Bay Sonoda birçok kez Doshu olmamı önerdi, ancak sözümü tutmaya kararlıydım. Kisshomaru’nun istikrarlı bir rol üstlenmesini sağlamak için hem Doshu hem de genel yönetici olması gerektiği fikrini öne sürdüm. O zaman çabalarım için minnettarlığını dile getirdi. Ancak yaklaşık bir yıl sonra tutumu değişti. Tam o sırada Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti ve oradaki dojo duvarlarından resmimi kaldırmaya başladı.

Aikikai’den Ayrılış

Hangi yıldı bu?

Ueshiba Sensei’nin vefatından yaklaşık üç yıl sonra, 1971 veya 1972’de sanırım. O zamandan önce neredeyse tüm Amerikan dojoları hem benim hem de kurucunun fotoğraflarını sergiliyordu. Ancak Kisshomaru benimkini indirmeye ve kendi resmini yerleştirmeye başladı.

O-Sensei’nin ölümünün sonra iyi bir ilişkiniz olduğu görülüyor. Bu ilişki neden daha sonra kötüleşti?

1971’de, Aikikai’de özellikle Ki kavramını öğretmemizi önerdim. Temel seviyede, sadece hareketleri ileri geri uygulamanın  Aikido ile sonuçlanmayacağını hissettim, çünkü aikido Ki‘yi içerir. Bay Osawa’ya Ki üzerine bir sınıf oluşturmamızı ve insanlara bunu Aikido’nun temeli olarak öğretmemizi önerdim. Aikikai’nin Aikido’sunun Kisshomaru’nun Aikido’su olduğunu ve bu nedenle Kisshomaru’nun öğretilerinin eğitimin çekirdeğini oluşturması gerektiğini söyleyerek Aikikai adına fikri reddetti. Bu ortamda öğretebileceğim yer olmadığını fark ettim ve önerimi dojo dışında sürdürmemin uygun olup olmadığını sordum. Bu iyi olur dediler. Ben de dışarı çıktım ve Aikido tekniklerine değil, Ki‘yi öğretmeye odaklanan bir sınıf oluşturdum.

Ki öğretimin Aikido’nun büyümesine çok katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Aikido tekniklerinin basit bir şekilde ileri geri uygulanması öğrenciler ve diğer gençler için uygundur. Ancak daha az dayanıklılığa sahip yaşlı insanlar bir süre sonra okulu bırakma eğilimindedir. Ki ile ilgili konuşmalarım, üst düzey işletme yöneticilerinden oluşan gruplar da dahil olmak üzere farklı insanlar tarafından olumlu karşılandı. Ancak, hem Bay Osawa hem de Kisshomaru yaptığımı Aikido’dan uzak bir şey olarak gördü.

Amerika Birleşik Devletleri’nde Aikido’yu “akıl meselesi” gibi ifadelerle anladılar. Ancak Japonya’da Aikido sadece Aikido olarak adlandırılıyordu. Bu yüzden Japonya’da da Ki kavramını oluşturmanın gerekli olduğunu düşündüm.

Bay Osawa çok iyi bir adamdı ve söylemem gerekenleri dinledi. Ancak o sırada Kisshomaru’yu desteklemek için çaba harcıyordu ve insanların benim eğitimime katılmasını engellemeye çalıştı.

Aikikai bünyesinde Ki hakkında öğretmeme izin vermediler, ancak dışarıda ne istersem onu yapmakta özgür olduğumu söylediler. Bu anlayışla Olimpiyat Merkezinde derslerime başladım. Çok popüler oldu ve üç ay içinde yüz öğrenci kaydoldu. Bay Osawa bunu duyduğunda şaşırdı ve Aikikai’de böyle bir ders yapmakla ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sormak için bana geldi! Oldukça sinirlendim ve bunun için biraz geç olduğunu düşündüğümü söyledim.

Ki üzerine çalıştığım derslerime gelen insanların hiçbiri Aikido hakkında bir şey bilmiyordu ve onu takip etmekle pek ilgilenmiyorlardı. Çünkü öğrenmeye geldikleri şey bu değildi. Başlangıçta Aikikai içinde Ki üzerinde bir sınıf oluşturabilseydim bu olmazdı. İçinde bulunduğu pozisyon göz önüne alındığında, Bay Osawa’nın beni reddetmesi gerektiğini biliyorum. Ama sanırım bu konuda her zaman kötü hissetti. 1990 yılında Tochigi Eyaletinde Ki no Kenkyukai’nin (Ki Topluluğu) Genel Merkezi inşa edildiğinde, Bay Osawa benimle özel olarak iletişime geçti ve küçük bir katkıda bulundu.

Savaş Sonrası Aikido Sahnesinden Hikayeler

Savaştan sonra Aikikai’ye ne tür insanlar girdi?

Şimdi öğretmen olan birçok insana öğrettim… Tada, Arikawa, Yamaguchi, Okumura, Yamada, Chiba. Yamada hala ara sıra uğrar.

O zamana ait unutulmaz eğitim hikayeleriniz var mı?

O kadar da ilginç hiçbir şey yok.

Bir seferinde akşamdan kalma olduğum bir zamanda, şu anda Fransa’da olan Tamura ile antrenman yapıyordum. “Bak, bazen seni çok sert fırlatacağım, dikkatli ol” dedim. Ne demek istediğimi küçümsemiş olmalı. Çünkü onu fırlattığımda dojo boyunca savruldu ve kolunu pencere camından içeri soktu.

Orada kendini durdurmaya çalışmalıydı, ama bunun yerine kolunu hemen çekmeye çalıştı ve kırık parçalarla kendini yaraladı. Ne yaptığını görünce sinirlendim ve hiç düşünmeden yüksek sesle ona kendini güvenli bir şekilde çıkarmasını beklemediği söyledim. Hemen pişman oldum ve yaralanmasının üzerine ona böyle bağırmanın acımasız olduğunu anladım. Aynı akşam birlikte kasabada dışarı çıktık.

Bir başka sefer Tamura ve Chiba’yı Hiratsuka’daki bir gösteriye götürdüm. İşgal sırasında olduğu için, çoğu dövüş sanatları gösterileri hala yasaktı. Ancak Aikido gösterisine izin verildi ve o bölgedeki garnizonun komutanının önünde gösteri yaptık. Aikido’ya ve rekabet etmeme ilkesine dair açıklamamız oldukça ilgi çekti ve izleyiciler epey memnundular. 

Gösteri sırasında, Chiba’ya jo ile ayaklarından süpürdüğüm bir teknik yaptım. Kendini harekete uyacak şekilde ayarladı. Ama insanların böyle kasten gereksiz yere düşmelerinden nefret ediyorum, bu yüzden ona gereksiz şeyler yapmayı bırakmasını söyledim ve tüm gücümle onu fırlattım. Tamamen baş aşağı döndü ve neredeyse başının üstüne döşüyordu. Bir an için korkunç bir şey yaptığımdan korktum ve bir şekilde güvenli bir şekilde indiğini görünce rahatladım.

Aikikai’de iyi ukemi’si ile övülen ve sık sık Ueshiba Sensei’ye eşlik eden bir öğrencim vardı. Onu bir kez Hibiya Kokaido’daki [Budokan kullanılmadan önceki ilk yıllarda All-Japan Aikido Gösterisinin yapıldığı yer] bir gösteri sırasında uke olarak aldım, ama ben daha atışı yapmadan önce yuvarlanmaya başladı. Ben de sert bir tepki verdim; “Ben daha seni atmaya başlamadan düşerek ne halt ettiğini sanıyorsun !? Çık dışarı! “ Orada çok sayıda seyirci vardı ve bence hepsi oldukça şaşırmıştı. Ama aynı zamanda Aikido tekniklerinin sahte ya da önceden ayarlanmış olmadığını fark etmeleri için beklenmedik bir fırsattı.

Kırk dokuz yaşındayken, Masando Sasaki ve Seishiro Endo gibi insanların uke’lerim olduğu, Aikido üzerine bir eğitim filmi yaptım. Endo, çoğunlukla resimlerden oluşan Shinshin Toitsu Aikido adlı bir kitapta da yer aldı. Saotome ve Ichihashi’nin de dahil bir çoğuna öyle ya da böyle bir kaç ders verdim.

Aikikai’den ayrıldıktan sonra hiç ilginç bir anekdotunuz var mı?

Yaklaşık on yıl önce Fransa’dan bir grup Tamura öğrencisi beni görmeye geldi. Görünüşe göre Tamura yaşımdan dolayı muhtemelen artık Aikido yapamayacağımı ve sadece Ki ile çalışacağımı düşünmüştü. Bunun gerçekten doğru olup olmadığını kendi gözleriyle görmeye gelmiş gibi görünüyorlardı. Ayrıca Aikido onuncu dan’ı da görmek istediklerini düşünüyorum. Sekiz ya da daha fazlasını seçtim ve randori’de [Çoklu serbest saldırı ile yapılan çalışma]  bana saldırmalarını istedim. Eve dönerken, Tamura Sensei yanılmışa benziyor diye düşündüklerinden eminim. 

Tempu Nakamura’nın Tek Bir İfadesinden İçgörüler

Shinshin Toitsu Aikido’nun kurucu Morihei Ueshiba’nınkinden farkı nedir?

Hawaii’ye gittiğimde ve Ueshiba Sensei’den öğrendiğim teknikleri kullanmaya çalıştığımda, çoğunun etkisiz olduğunu gördüm. Sensei’nin söylediği ve yaptığı iki farklı şeydi. Örneğin, kendisi çok rahat olmasına rağmen öğrencilerine keskin, güçlü teknikler yapmalarını söylerdi. Ancak Hawaii’ye gittiğimde, her yerde Akebono ve Konishiki [iki tanınmış Hawai sumo güreşçisi] kadar güçlü adamlar vardı. Bu tür bir güce karşı galip gelmek için güç kullanmanın hiçbir yolu yoktu.

Sıkıca tutulduğunuzda veya kontrol edildiğinizde, vücudunuzun doğrudan sabitlenmiş bölümleri hareket edemez. Yapabileceğiniz tek şey, hareket ettirebileceğiniz kısımlardan bir hareket başlatmaktır ve bunu başarılı bir şekilde yapmanın tek yolu rahatlamaktır. Rakibiniz size tüm gücüyle sahip olsa bile, atışınızı yaparken rahatsanız onu yine de uçurabilirsiniz. Bu Hawaii gezisi sırasında ilk elden deneyimlediğim bir şeydi ve Japonya’ya dönüp Ueshiba Sensei’ye tekrar baktığımda, tekniklerini gerçekten çok rahat bir durumda uyguladığını fark ettim.

Ueshiba Sensei ile birlikteyken, aynı zamanda Tempu Nakamura ile çalışıyordum. Bana “zihnin bedeni hareket ettirdiğini” ilk öğreten oydu. Bu sözler bana bir yıldırım gibi çarptı ve gözlerimi tüm Aikido alemine açtı. O andan itibaren tüm Aikido tekniklerimi yeniden çalışmaya başladım. Mantığa aykırı olan teknikleri bir kenara attım ve kullanışlı olduğunu düşündüklerimi seçip yeniden düzenledim.

Şimdi Aikido’m yaklaşık yüzde otuz Ueshiba Sensei’nin tekniklerinden ve yüzde yetmişi kendi çalışmalarımdan oluşuyor.

Muhtemelen Hawaii’nin eğitimimin (shugyo) en önemli kısmını yaptığım yer olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu arada, oraya ilk gitme sebebim Nishi Sağlık Metoduna adanmış bir grup olan Nishikai’nin davetiyesiydi. Ancak niyetleri, savaş sanatları yeteneklerimi bazı güreşçilerle karşı karşıya getirmek ve etkinlikten elde edilen gelirlerle bir toplantı salonu inşa etmekti. Yola çıkmadan hemen öncesine kadar bunu bilmiyordum ve o zaman da reddetmek için çok geçti. Ben de oluruna bıraktım ve gittim.

Hawaiililer, benimle ilgili ilk izlenimlerini ifade ederken oldukça açık sözlü davrandılar. “Tanrım, Tohei Sensei, çok gençsin, değil mi?” dediler. Sonra, “Tanrım, Sensei, çok küçüksün …” dediler. Sonra konuya geldiler ve “Sensei, gerçekten yapabileceğinden emin misin?” dediler. Yapabileceğim tek şeyin onlara ne yapabileceğimi göstermek ve kendilerinin karar vermelerine izin vermekti.  Bundan sonra tüm yerel savaş sanatçıları ve güreşçiler benim öğrencilerim oldular. Hawaii Aikikai sekiz ay sonra kuruldu ve ben de yerel polis gücünde ömür boyu fahri kaptan oldum. Ueshiba Sensei, hayatı boyunca asla böyle test edilmedi.

Silah tekniklerini sormak istiyoruz. Aikikai Hombu dojoda modern Aikido’nun silah teknikleri olmadığını iddia eden bazı shihan’lar var. Öte yandan, Morihiro Saito gibi bunları boş el teknikleri (taijutsu) ile bütünleştiren öğretmenler var. Size göre silah teknikleri Aikido’nun bir parçası mı yoksa değil mi?

Aikido’da silah tekniği olmadığını söylemek saçmalık. İnsanlar bilmedikleri için bunu söylüyorlar. Gel de Ki Derneği’nde silahlarla ne yaptığımıza bir bak. Hepsi eğitici videolarımızda var. Aikido’nun silah teknikleri olduğunu herkes bilir ve insanların bunun tersine bir şeyler söylemesi utanç verici. Merak ediyorum, oraya gidip onlara öğretmeli miyim?

Bay Yoshio Sugino [Aikikai’nin Kawasaki şubesi Yuishin Dojo’da Dojo-cho ve Katori Shinto-ryu’da onuncu dan] fiziksel eğitim testlerimizden birine katıldı. Üyemizin silah tekniklerini görünce onları övdü; “Burada hevesli düzinelerce O-Sensei’nin olduğunu görüyorum.”

Tohei Sensei, bizimle konuşmak için bu kadar zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Koichi Tohei Sensei’nin Profili

Tohei Sensei 1920’de Tokyo’da doğdu ve gençliğini geçirdiği Tochigi Eyaletine taşındı. Çocukluğundaki zayıf sağlığı, onu sık sık hastaneye gitmeye zorladı. Babasının ısrarı üzerine judoya başladı. Vücudunu bir dereceye kadar güçlendirdikten sonra on beş yaşında siyah kuşak kazandı ve on altı yaşında Keio Üniversitesi’nin hazırlık programına girdi. O, coşkuyla judo yapmaya devam etti. Ancak aşırı eğitim nedeniyle plörezi geçirdi ve bir yıl boyunca okuldan çekilmek zorunda kaldı. Bu süre zarfında misogi kokyuho, Zen ve diğer disiplin türleri aracılığıyla kendini eğitmeye adadı.

Genç Tohei 19 yaşında Morihei Ueshiba ile tanıştı ve öğrencisi oldu. Altı ay gibi kısa bir sürede kurucunun temsilcisi (dairi) oldu ve henüz Aikido’da herhangi bir resmi rütbe almamış olmasına rağmen Nakano Polis Akademisi ve Shumei Okawa özel okuluna eğitim vermek üzere gönderildi.

23 yaşında askerlik hizmetine çağrılan Tohei ateş altında Ki’yi karnının alt kısmındaki bir noktaya (seika no itten) yönlendirmenin sırrını öğrendi. 1953 ile 1971 arasında Amerika Birleşik Devletleri’ni on beş kez ziyaret ederek Aikido ve Ki prensiplerini öğretti. 1969’da Koichi Tohei Aikido’da onuncu dan rütbesini aldı. 1974’te organizasyondan ayrılıncaya kadar, Aikikai’de Shihan Direktörü (Shihan Bucho) ve Genel Direktörü (Riji) olarak görev yaptı.

Tohei, 1971’de  Ki Derneği’ni (Ki no Kenkyukai) kurdu ve başkanlığını yürüttü. Dernek 1977’de kar amacı gütmeyen bir organizasyon olarak tanındı. Ki Society, Japonya’da Ki eğitimi konusunda uzmanlaşmış ve Kamu Refahı Bakanlığı tarafından kar amacı gütmeyen bir kuruluş olarak tanınan tek organizasyondur.

Kaynak: Aikido Journal, Interview with Koichi Tohei by Stanley Pranin
Çeviri : Oğuzhan Yılmaz

Bir yorum bırakın

0/100

Total
0
Share