Spor yapmak iyidir. Yüzebilir, koşabilir, bisiklete binebilir ya da dağlara tırmanabilirsiniz. Beş kuruş para harcamadan kişisel disiplininiz ve kendi beden ağırlığınızla her türlü egzersizi evde yapabilirsiniz. Yok böylesi çok zorsa, bir spor salonuna üye olabilirsiniz. Her kaliteli spor salonunda sizi bekleyen bir antrenör vardır, bazen bir diyetisyen bile yardımcı olmak için hazır bekler. Bu insanlar yıllarca biriktirdikleri deneyimleriyle, aradığınız sağlıklı yaşama ulaşmanız için yardım ederler.
Böyle bir spor salonunda neredeyse her müşteri için kişiye özel programlar tasarlanır. Çoğu zaman sizin istekleriniz programa dahil edilir. Yani altılı karın kası istiyorum diye giderseniz eğitmenler ona göre program hazırlamaya çalışırlar. Bu arada farkında bile olmadığınız problemleri çözmeye çabalarlar. Anlayacağınız bu insanların işi oldukça zordur. Ama maalesef, sarfedilen bu emeğe ve ödenen yüksek meblağlara rağmen, eş dost sohbete gelir, akşama maç vardır, bünye yorgundur, kafa dargındır, o akşam salona gidilmez. Program aksar. Peki siz gitmediğiniz zaman salonda ne olur? Muhtemelen hiçbir şey! Keza kişisel eğitmeniniz, başka bir çok insanın eğitmenidir ve işini yapmaya devam eder. Nasıl olsa yıllık ödeme yapmışsınızdır, sorun yoktur.
Elbette bir spor salonuna yıllık ödeme yapıp herşeyi satın almak yerine, bir dojo seçip, yeni birşeyler öğrenmeye karar vermiş olabilirsiniz. Eğer bu noktaya geldiyseniz, sürekli olarak aklınızda tutmanız gereken çok önemli bir detay vardır. Onca spor tesisi varken, siz bir dojoya gelmeyi seçtiniz. Dojo sizi seçmedi. Kendiniz karar verdiniz ve geldiniz. Öyleyse şimdi bir karar daha verme zamanı geldi. Müşteri misiniz, yoksa bir öğrenci mi?
Savaş sanatlarının çalışıldığı mekanlara dojo denir. Bir dojoda uygulanan eğitim sistemi, bir spor salonundan oldukça farklıdır. Öncelikle ders, size özel değildir. Deneyimli öğrencilerden, yeni başlayanlara, gençlerden yaşlılara, çeşit çeşit insanın olduğu bir topluluğa katılırsınız. Evet bu bir topluluktur ve bu önemli bir detaydır. Bu topluluğa bir Sensei liderlik etmektedir. Kendinize bir dojo seçerken, aynı zamanda bir de Sensei seçmiş olursunuz.
Sensei kelimenin en basit anlamıyla ”önce doğmuş, usta kişi” anlamına gelir. Sensei size sanatın inceliklerini öğretir. Ancak herhangi bir öğretmenle aralarında ciddi bir fark vardır. Sensei’nin öncelikli görevi size birşey öğretmek değildir. Sensei kendi yolculuğuna ve kendini geliştirmeye devam etmektedir. Sanatını icra eder, yeni şeyler öğrenir ve bunları çevresindeki toplulukla pratik eder. Bu noktada öğretmek onun işi değil, öğrenmek öğrencinin işidir. Unutmamak gerekir ki herhangi bir dojoda en iyi öğrenci Sensei’dir. Keza iyi bir öğrenci olamayan kişi, hiçbir zaman sanatın inceliklerine, onları paylaşabilecek kadar hakim hale gelemez.
Sensei’nin etrafında oluşan topluluk, bir süre sonra onun bir parçası haline gelir. İşte öğrenme tam da bu noktada başlar. Sensei bir pratiği açıkladıktan sonra herkes, herkesle çalışır. Grubun içinde çok güçlü ve çok ağır insanlar varsa, onlarla baş etmeyi öğrenirsiniz. Sizden hızlı ve seri hareket edebilenler varsa, onlara ayak uydurmaya başlarsınız. Yeni başlamış öğrenciler varsa, onlarla çalışırken sanatınızın prensiplerini ne kadar içselleştirdiğiniz açığa çıkar. ( ya da antreman yapmayı bırakır, yeni başlayanlara öyle yap böyle yap budur şudur diye anlatmaya başlayıp, yerinizde sayarsınız.)
Dolayısıyla liderlik eden Sensei olsa da, gerçekte size öğreten bu şahane topluluğun oluşturduğu bilgi dolu havuzdur. Havuza birşey katmanız için orada olmanız yeterlidir. Bilgili ya da deneyimli olmanıza gerek yoktur. İşin en zor kısmını yapmayı başardıysanız, yani kendinizi kaldırıp dojoya getirdiyseniz, sadece varlığınızla havuza birşeyler katarsınız ve herkes bu havuzdan beslenmeye devam eder.
İşte tam da bu noktada, sorumluluğunuzu fark edersiniz ya da fark etmelisiniz. Katılmadığınız her ders havuzdaki değişken sayısı azalır. Siz olmadığınızda dojoda birşeyler eksik olur. Müşteri olduğunuz bir spor salonundan faklı olarak, dojo kapsadığı topluluğun tamamını gözeterek ilerler. Disiplinli bir öğrenci olarak kendinizi geliştirdikçe, topluluğa daha fazla katkınız olmaya başlar. Giderek insanlar daha kolay ve hızlı öğrenmeye başlarlar. Bu konuda Sensei kadar, mindere adım atan her birey sorumluluk sahibidir.
Asla
Kayaların üzerinden
Sıçrayarak akan derenin
Saf sesinden
Öğrenmeyi bırakma
O’Sensei Morihei Ueshiba
Bunu bilincinde olmak sizi müşteri olmaktan çıkarır ve bir öğrenci haline gelirsiniz. Artık bir şey öğretilen kişi değil, öğrenen kişi olursunuz. Günümüzde pek kullanmasak da talebe kelimesi tam da doğru yöntemi işaret ederek, talep edenler anlamına gelir. Bir müşteri parasının karşılığını beklerken, bir talebe, içinde olduğu topluluktan bilgiyi, deneyimi talep eder. Bunu sözde değil, gerçekte yapmanın yegane yolu ise, önce ben bu topluluğa nasıl katkıda bulunurum diye düşünmektir. Yeni başladıysanız, düzenli derse giderek en büyük katkıyı yaparsınız zaten.
İlerledikçe Sensei’nin liderliği size yol gösterir. Nasıl iyi bir talebe olunacağını, ancak Sensei’nizi inceleyerek öğrenebilirsiniz. Önce sadece ders sırasında yaptıklarını izler ve öğrenirsiniz. Ardından sanatına yaklaşımını ve prensipleri yaşama nasıl uyguladığını incelersiniz. Elbette bunu yapabilmek için yakınında olmalısınız. Bir seminere katılmaya karar verdiğinde siz de orada olursanız, hem seminerden hem kendi Sensei’nizin çalışmaya yaklaşımından öğrenirsiniz.
Bu yolculuk her ne kadar bir topluluk eşliğinde ilerlese de bir yönden tek kişilik bir maceradır. En iyi öğretmenin bile öğretebilecekleri, öğrencinin almak istediği kadardır, daha fazlası değil. Ancak öğrenci açık bir zihin ve kalp ile anlamanın peşine düşerse işte o zaman ‘Yol’ ona kendini göstermeye başlar. Bizzat kendi çabasıyla bulacakları o kadar çok kapı açar ki öğrenmenin sınırının olmadığını fark eder. Sonra birgün gelir, birileri ona Sensei diye hitap etmeye başlar ve böylece yeni öğrenciler Sensei’nin ardından yola ilk adımlarını atmaya başlarlar.
Oğuzhan Yılmaz
19 Nisan 2023